ABD’nin Baltimore kentindeki son olaylar esnasında adaleti arayan bir savcının çıkıp polisi suçlamak cesaretini göstermesi, öteden beri kullanılan “Berlin’de hâkimler var” deyimini anımsattı. Bu terimden esinlenerek “Baltimore’da savcılar var” demek de yanlış olmasa gerek...
Baltimore’un çiçeği burnunda yeni Başsavcısı Marilyn Mosby bir polis ailesinden geliyor. Dedesi de, babası da polisti. Bir zenci olarak Mosby tercih ettiği hukuk alanında hızla ilerleyip bu yılın başlarında kentin başsavcısı olarak seçildi.
Geçen ay Baltimore’da polisin yakaladığı bir siyah gencin emniyete götürülürken, içinde bulunduğu arabada omurgasının kırılması ve birkaç gün sonra ölmesi sonunda, binlerce Afrika kökenli Amerikalı sokaklara döküldü. Günlerce süren protesto hareketi sırasında arabalar, dükkânlar ateşe verildi, göstericilerle polisler çatıştı, şehre asker sevk edildi ve gece sokağa çıkma yasağı uygulandı.
Adalete güven
Başsavcı Mosby 25 yaşındaki Freddie Gray’in ölüm sebebini araştırırken, bunda polisin büyük payının olduğuna dair deliller buldu. Bunları kamuoyuna açıklayan Başsavcı, cinayetle suçladığı 6 polisi mahkemeye sevk etti.
Bu karar Baltimore’da ve diğer birçok kente de yayılan gösterilerin yatışmasını sağladı.
Öylesine gergin bir ortamda, adaletin yerini bulması için uğraşan Başsavcı, şimdi bütün ABD’de bir kahraman sayılıyor. Bu duruş hukuka ve adalete güveni de artırıyor...
Derin dengesizlik
Baltimore siyah-beyaz çatışmalarının daha önceki yıllarda da cereyan ettiği kentlerden biri. Bunun demografik, ekonomik ve sosyal nedenleri var.
Kentin 625 bin nüfusunun yüzde 63’ü zenci. Kentsel dönüşüm projelerine rağmen, siyahların çoğu eski, köhne evlerde ve fakir mahallelerde yaşıyorlar. Siyahiler arasında işsizlik oranı beyazlarınkinin üç katı. Eğitim düzeyi de daha düşük. Suç oranı ise genelin çok üstünde...
Siyahlar eşit haklara sahip olmakla beraber, pratikte bazı alanlarda ayrımcılıktan şikâyetçiler.
Bütün bunlar zenci toplumunda bir öfke birikimi yaratmış durumda. Freddie Gray olayı, işte böyle bir “öfke patlaması”na yol açtı. Sokak gösterileri bazı provokasyonlarla şiddete dönüştü, polisin sert müdahaleleri de gerilimi büsbütün artırdı.
Zaten Baltimore’daki olayların çıkmasında ve büyümesinde (daha önce Ferguson’da olduğu gibi) polisin ayrımcılığının ve orantısız güç kullanmasının geniş rolü var.
Orada da oluyor ama...
Baltimore’daki gibi olaylara bakıp “Bakın bunlar ABD’de de oluyor” demek mümkün. Doğru, Amerika’da da protestolar oluyor, şiddet kullanılıyor, etnik sürtüşmeler önlenemiyor. Son yarım yüzyılda ırklar arasında eşitsizlik ve ayrımcılıkla mücadele alanında kaydedilen büyük ilerlemelere rağmen...
Ama gene Baltimore örneğinde görüldüğü gibi, adalet mekanizmasının iyi işlemesine özen gösteriliyor. Hatalar şeffaflık içinde ortaya çıkarılıyor. Başkan Obama başta olmak üzere yönetimdekiler, “Gerçeklerin ortaya çıkarılması ve adaletin gerçekleşmesi hayatidir” diyerek yol gösteriyorlar...
Ve sonuçta Baltimore’da görevini yerine getiren bir Başsavcı çıkıyor...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.