İskoçya dün bağımsızlığını oyladı. Eğer bağımsızlığa “hayır” oyu çıkar ise muhtemelen çok küçük bir fark ile çıkacak. Ancak bu sefer bağımsızlık reddedilse de sonunda bağımsız İskoçya kurulacak. İskoçya’yı bağımsızlığa sürükleyen bir çok neden var. Bunlardan birisi Avrupa Birliği’nin bir Avrupa Birleşik Devletleri’ne dönüşmesini hedefleyen federasyoncu akımın AB üyesi milli devletleri parçalayarak, Brüksel’i güçlendirme stratejisini yıllardan bu yana sürdürüyor olması. Bu stratejinin temel ilkesi milli devletler ne kadar küçülür ise AB’nin Washington’u olan Brüksel o kadar güçlenir mantığı üzerine kurulu.
İskoçya’yı bağımsızlığa götüren ikinci husus, Soğuk Savaş sonrasında başlayan ve Batı kaynaklı olarak gelişmekte olan ülkelere yönelik küreselleşme sürecinin parçası olarak pompalanan etnik milliyetçiliğin AB ülkelerinde de etkisini göstermesi. Diğer bir ifade ile Asya ve Afrika’daki ülkeleri etnik fay hatları boyunca parçalama stratejisi stratejinin merkezlerinden olan Avrupa’yı da vuruyor. Üçüncü boyut ise İskoç petrollerinin İskoç halkının önemli bir bölümünde İngiltere’den ayrılmaları durumunda daha zengin olacakları inancını doğurması. Esasen, İskoçya, İngiltere’ye göre hep daha fakir oldu. Şimdi İskoçlar kendi petrolleri ile daha zengin olacaklarını düşünüyorlar.
Ve dördüncü unutulmaması gereken boyut ise hiç dinmeyen İskoç milliyetçiliği. İskoç milliyetçiliği değişik aşamalardan geçti. Zaman zaman zayıfladı, zaman zaman güçlendi. Son on yılda ise sürekli yükseliş içinde oldu. Londra’nın yükselen İskoç milliyetçiliğine verdiği cevap ise sadece yeni taviz politikaları oldu. Bu İskoç milliyetçiliğini yatıştırmadı aksine güçlendirdi. İskoç milliyetçiliği Londra’nın verdiği her tavizden sonra bu tavizi cebine koyarak yenisini istedi. Son referandum dönemecinde de Londra, İskoçya’da ekonomik refahı artırıcı önlemler geliştirmek yerine yeni politik tavizler üzerine kurulan bir stratejiyi tercih etti.
Eğer bağımsız bir İskoçya doğar ise bunun Avrupa üzerinde önemli etkileri olacak. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girişi sürecinde bu sürecin Türkiye’yi bölebileceğini söylediğimiz zaman “AB’ye girip de bölünen mi var?” cevabını veren “AB bilgeleri” ne diyecekler bilinmez ancak AB ülkelerinin bir çoğunda bölünme rüzgarları çok daha hızlı esmeye başlayacak. Katalonya’nın İspanya’dan ayrılması ve Belçika’nın parçalanması ilk gündeme gelecek konular olacaktır. Avrupa’da yaşanan ayrılıkçılık sürecinde ayrılmak isteyenler İskoçya’da olduğu gibi zenginlik potansiyelini veya Katalonya gibi zenginliklerini paylaşmak istemeyen “zenginler”dir.
Akla gelen ilk soru, bağımsız İskoçya’nın kurulması, Türkiye’yi ve Güneydoğu Anadolu bölgesini nasıl etkileyeceğidir. Avrupa’daki ve İskoçya’daki ayrılıkçılık, zenginliği paylaşmamak üzerine kuruludur. Ayrılmak isteyenler, ayrıldıktan sonra daha zengin olacaklarına inanmaktadırlar. Oysa, Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu’su, Türkiye’den ayrılması durumunda ekonomik olarak büyük bir çöküş yaşayacaktır. Türkiye’deki bölücü hareket, Avrupa’dakilerden farklı olarak ekonomik rasyonaliteden mahrumdur. Güneydoğu Anadolu’nun Kuzey Irak ile birleşmesi ve Suriye’nin kuzeydoğusundaki cebin de buna eklenmesi, ekonomik rasyonaliteyi sağlamayacaktır. Üstelik bugün sadece Barzani ve Talabani’nin paylaştığı Kuzey Irak petrollerine Kerkük petrolleri eklense dahi, nüfusun bir anda olağanüstü artmasından dolayı, ekonomik çöküş ağır olacak, uzun vadede de sadece petrol üzerinden bölge nüfusunu beslemek mümkün olmayacaktır.
Bütün bu gerçeklere rağmen İskoçya’nın bağımsızlığının estireceği rüzgâr “meltem” şeklinde Türkiye üzerinde de esecektir. Ancak hiçbir İskoç rüzgarı, AKP Hükümeti’nin müzakere süreci adı altında PKK’ya karşı izlemiş olduğu teslimiyetçi çizginin ürettiği ve PKK’nın yelkenlerini dolduran rüzgar kadar güçlü değildir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.