Demokratik İslam Kongresi çerçevesinde Türkiye’de başlayan şehir panellerimiz üç aydır Avrupa’da devam ediyor.
Almanya’daki son panellerimiz bu sefer Franfurk çevresinde. Şubat ayında Berlin, Bremen ve Hamburg’da yaptık panellerimizi. Mart ayında ise Bonn, Dortmund ve Hagen’de gerçekleştirildi. Nisan ayı panellerimiz için ise bu hafta Frankfurt’a geldik. Türkiye’den İhsan Eliaçık ve Ayhan Bilgen ile birlikte olacaktık bu panelde de ama Ayhan Bilgen’e vize verilmediği için gelemedi.
Dün -Cumartesi- Mannheim’da yaptık programı ve inşallah bugün de Stuttgard’da gerçekleştirmiş olacağız.
Yine Nisan ayı içinde Amsterdam ve Paris prpgramlarımız ile Mayıs’ta yapılacak olan Kongre öncesi etkinliklerimizi tamamlayacağız inşallah.
Mannheim’daki panelimizde Avrupa’dan konuşmacı olarak katılanlardan bir de 27 yıldır Türkiye’ye gelemeyenlerden Hikmet Serbilend idi.
Avrupa’ya gelişlerim de kadını ve erkeği ile Türkiye’de yaşadıklarından dolayı gurbetlere mahkum kalmış büyük bir Kürt diasporası oluştuğunu ve yaşadıkları dramları öğrenmek ve görmenin şaşkınlığı daha bir acı veriyor her seferinde. Kadını ve erkeği ile her birinin bir hikayesi ve derin bir acısı var.
Hikmet Serbilend Almanya’ya öğrenci olarak gelmeden önce de Türkiye’de İslami çevreler içinde mücadele eden gençlerden biridir. Yaşadıklarından dikkat çeken bir iki anektodu sizlerle paylaşmak istedim.
“O zamanlar İslami çevreden arkadaşlar ile aynı camide toplanıyor, birlikte mücadele ediyorduk. Kürt Müslümanlar olarak caminin her hizmetine koşturuyor, tuvaletlerini bile temizliyorduk ama Türkçe konuşuyorduk ve her yerde beraberdik. Ama aynı zamanda o camiye o zamanlar entari ve şalvarlı Afganlar geliyordu. Onlar minbere çıkarılıyor ve kendi dillerinde konuşmalar yaptırılıyordu. Kürtlerden toplanan paralar ile onlara yardımlar gönderiliyor ve ‘Mücahitler’ diye kucaklanıyor, saygı gösteriliyordu. Fakat bize kendi yurdumuzda dilimizi konuşmak yasaktı. Ne zaman ki kendi aramızda bir iki kelime konuştuk ‘Kürtçü ve din dışı’ olarak itham edildik.
Almanya’da öğrenci olduğum sıralarda 1988’de Halepçe katliamı yaşanmıştı. Avrupa’daki protestolarda ben Kürtçe konuşmuştum. İlk defa yaşanıyordu bu. Çok tepki aldım ve ardından devlet elimden pasaportumu aldı. O günden bu yana memleketime gidemiyorum. 27 yıl oldu.
“Kürtçe konuştum diye ne dinden çıkmışlığım kaldı, ne ırkçılığım kaldı” Diyor Hikmet Serbilend.
Aslında uzun yıllardır bir Türkiye klasiği anlattıkları ama bizler -Batı’da yaşayan halklar- bu acılar yaşanırken zamanında bu acılara vakıf olamadık maalesef.
Avrupa şartlarında düzen kurabilenler de, kuramayanlar da gurbetin ağırlığı altında, memleketlerine olan hasretliğin dayanılmaz dramlarına şahit olabiliyorsunuz.
Çözüm sürecinde hala gerekli adımların atılamamış olması içerilerde -hapislerde- ya da dışarılarda -gurbetlerde- özgürlüğe hasret binlerce insanımızın dramlarını artırmaya devam ediyor...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.