HDP’nin seçim başarısının ardından henüz bir ay olmuşken, PKK ateşkesi bitirme ve HDP’yi Türkiye siyasetinde bir ‘mızrak ucu’ olarak kullanma stratejisine yöneldi. Dolayısıyla YDG-H birimleri hendek kazıp ajitasyon yapar, vurucu timler hemen her gün polis ve asker infaz ederken, HDP belediyelerine de ‘demokratik özerklik’ ilan etmek düştü. Hükümet ise Çözüm Sürecinin ‘öncesine’ geri dönüp güç savaşından taviz vermeye niyeti olmadığını ortaya koydu. Böyle bir ortamda Güneydoğu halkının ne düşünüp hissettiği, taraflara hangi ölçütlerle baktığı, bölgeyi ve siyaseti nasıl okuduğu, önümüzdeki dönemin neler getirebileceğini öngörmek açısından önemli. Bu amaçla yapılmış bir ziyaret çerçevesindeki izlenimler geçen Pazartesi ve Salı Ayşe Yırcalı’nın kaleminden El Cezire Türk sayfalarında yayımlandı.
“Kasvetli ve paniğe kapılmış bir ruh hali yerine, genele yayılmış bir sağduyunun” Diyarbakır’a hakim olduğunu söyleyen Yırcalı, şöyle devam ediyor: “Başlangıçta sokaktan uzak kalma dürtüsü daha baskınken, şimdilerde geceleri sosyal hayat yavaşlamış olsa da kepenklerin kapanmadığından, ailelerin en azından gündüz saatlerinde tedirgin olmadan parklarda vakit geçirebildiğinden bahsediliyor. 6-8 Ekim olaylarının tersine bir panik havası yok, şiddet toplumsal hayatı çok fazla sarsmamış… Çatışmasızlık süreci halk için o kadar değerli ki, bunun kaybedilebileceğine ihtimal verilmek istenmiyor.”
Ancak bu umut içeren duygusal arka plan, tedirgin edici ‘yeni’ bir durumun gözden kaçırılmasına neden değil. Görünen o ki Ceylanpınar’da iki polisin katli zihinlerde farklı bir kırılma yaratmış. Bugüne dek silaha her dönüş PKK’nın genel stratejisi içine yerleştirildiğinde belirli bir anlam ifade edebilirken, bu kez öyle olmamış. Bu cinayetlerin PKK tarafından bilinçli bir mücadele adımı olarak atıldığı, ancak geri teptiği kanaati epeyce yaygın… Diyarbakır bir ‘sorgulamanın’ içinden geçiyor ve bu da örgüte mesafe almayı mümkün kılan bir ortak duygu ortamı yaratıyor.
Nitekim bu mesafe alışın “halka yapılan eylem çağrılarının cevapsız bırakılmasıyla somutlaştığı söylenebilir. Barış yürüyüşleri, akşamları tencere-tava çalma gibi çağrılara halk tarafından yanıt verilmediği belirtiliyor. 5 Haziran HDP mitinginde meydana gelen patlama sonrasında çağrı yapıldığında halk çok yoğun bir şekilde bu çağrıya cevap vermişken, şimdi evlere teker teker bildiri dağıtılmasına, televizyonlardan üst üste yapılan çağrılara rağmen halkın çekimser kaldığı anlatılıyor.”
Ancak PKK/HDP eleştirisi kendiliğinden hükümetin tutumunun desteklenmesini ifade etmiyor. Çünkü Diyarbakır’da karşılaştığımız en yoğun duygu örgüte olduğu kadar, AKP’ye de yönelik hayal kırıklığıydı. Hükümetin Çözüm Sürecini araçsallaştıran bir çizgi izlediği, güvenilir olmadığı, son kertede Kürt kimliğinin eşit haklara sahip olması konusunda gerekli içselleştirmeyi yapmadığı düşünülüyor. Bu anlamda ‘Diyarbakır’ artık AKP’ye de daha mesafeli.
Her iki tarafın da alması gereken mesaj şu: Diyarbakır artık çok daha özgüvenli... Tarafların bu ölümcül itişip kakışmasından sıtkı sıyrılmış. İki tarafa da saygısı kalmamış. Kimsenin körü körüne takipçisi değil ve kandırılması da imkansız…
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.