• BIST 9140.93
  • Altın 2940.718
  • Dolar 34.4659
  • Euro 36.3751
  • İstanbul 19 °C
  • Diyarbakır 13 °C
  • Ankara 14 °C
  • İzmir 19 °C
  • Berlin 3 °C

Atatürk kimdir

Tuncer Köseoğlu

Mardinli bir köy çocuğuydu. Adını hatırlamasam da yüzü hâlâ aklımda. Çelimsiz bedeniyle uyumlu, esmer bir teni ve küçük bir yüzü vardı. Askerlik yapmak için memleketinden, İzmir Narlıdere’ye gelmişti. Yollarımız da işte orada kesişti bu genç adamla. Ben de Narlıdere’de askerliğimi kısa dönem olarak yapmaktaydım. Askere yeni gelen erleri eğiten çavuşlardan biri olarak deftere çentik atmakla meşguldüm.

Acemi askerler geleli bir hafta daha olmamıştı, bir sabah nöbetçi çavuşun sert dürtüklemesiyle uyandım, “Kalk senin askerlerden biri pencereden atladı...” Kaldığımız koğuş dördüncü kattaydı. Benim mangamda olan bu çocuk pencereden kendini toprak zemine bırakmıştı. İlk tepkim “Benim askerliğim artık bitmez” oldu. Acemi asker hastaneye kaldırılırken, ben de tabur komutanının odasında sorguya alındım. Sorular, “İntihar etmek isteyen çocuğa dayak attın mı” minvalindeydi. Tabii ki atmamıştım ne ona ne de başka bir askere...

Ömrümden ömür götüren birkaç saat geçtikten sonra sevindirici haber geldi. Dördüncü kattan atlayan askerin bacağı ve kaburgaları kırılmıştı. Genel olarak durumu iyiydi ve konuşabiliyordu. İfadesinde; benim kendisine her hangi bir şiddet uygulamadığını söyledi önce. Atlama nedeni ise alayda bir devrim yaratacak nitelikteydi. Yeni gelen askerlere 10 maddelik “Atatürk En Büyük Devletçidir” gibi ifadeler yer alan bir metin ezberletiyorduk. Her bir maddesi bir paragraftan oluşan metni ezberletmek kolay değildi. Üniversite mezunu olan bizlerin bile güç bela ezberlediğimiz bu metni acemi askerlere, yemin törenine kadar ezberletmek zorundaydık. Ezberletemediğimiz takdirde bir hafta hapisle cezalandırılıyorduk. Hapis yatmak bir şey değil, bunun bir de askerliğin uzatması vardı. 30 yaşında askere giden biri olarak, değil bir hafta bir dakika bile fazladan kalamazdım şahsen ben. Askerlerin arasında okuma yazma bilmeyenler vardı. Bilenler, yüksek sesle arkadaşına sürekli tekrar ederek ezberletiyordu. İntihara kalkışan asker de Atatürk Kimdir bunalımına girmiş, ezberlemeyeceğine kanaat getirerek sabahın ilk ışığında kendini camdan atmıştı.

Askerin, “Bu metni ezberlemeyeceğimi düşündüm. O nedenle atladım” diye ifade vermesinin ardından bir emirle kaldırıldı bu ezberletme işi. Bütün alayı, ondan sonra gelecek askerleri bu ezber işkencesinden kurtaran o isimsiz er benim kahramanımdır. Aradan 18 yıl geçmesine karşın her asker ölümü duyduğumda o er gelir aklıma.

Kışlada ölüm haberlerine sıkça rastlıyoruz. Gazetenin başka bir yerinde G-3 piyade tüfeğiyle Afyon’da canına kıyan Ali Öz’ün haberini okuyacaksınız. Savunma Bakanı geçen ay açıkladı, “Son 10 yılda 965 asker şüpheli bir şekilde öldü” diye. O açıklamanın üzerinden kısa bir süre geçti, arada başka canlar gitti... Şimdi biz buna göğsümüzü kabartarak yüksek sesle “Vatan sağolsun” mu diyelim?

En âkil insan babam

Geçen cuma günü babam aradı. “Uşağum yazın yok, bir şey mi oldu” diye sordu. “Yok baba yazamadım” diye cevap verdim. Kars’ta askerlik yapan küçük kardeşimi ziyarete gitmiş. “Baba havalar ısınınca ben seni götürecektim” deyince, “Seni beklersem, bu uşağın olacak çocuğunu askerde ziyaret ederim” dedi. Bana inceden lafı giydiren babamın kardeşim askere giderken bana ettiği kaygılı telefonu geldi aklıma. Korkuyordu babam, oğlunun başına bir şey gelmesinden. Sesi neşeliydi şimdi. Barış konusunda “Ne düşünüyorsun” diye sordum ona. “Bak uşağum. Ben siyasetten falan anlamam. Gençliğim Kars şehrinde gurbetçilikle geçti. Uzun yıllar sonra küçük oğlum sayesinde yine buraya geldim. Anılarım canlandı. Şimdi onları kardeşine sokak sokak dolaşarak anlatıyorum. Benim gibi yaşlı bir adam için bundan daha mutluluk verici ne olabilir. Ben isterim ki gençler benim yaşıma gelsinler. Hiçbir genç ölmesin. Bunu kim yaparsa her namaz sonrası ona dua ederim. Şu anda ettiğim gibi. Benim de elimden bir tek bu geliyor be uşağum...” Telefon bu konuşmayla kapandı. Şehvetle konuşmayı seven babam küçük kardeşim Emre’ye neler anlatıyordu kimbilir? Bir süre sonra kafamın şişeceğini adım gibi bildiğim hâlde kıskandım kardeşimi. Kars sokaklarında kaybolmak istedim o an...

*

Not:
Bu yazıyı 75 yaşında olmasına karşın oğlunu askerde ziyaret eden ve benim tek sadık okurum olan babam Mustafa Köseoğlu’na ithaf ediyorum.

  • Yorumlar 3
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89