Mustafa Kemal’i çok seven, O’nun yarattığı “tek adam, tek parti, tek ordu, tek millet” şeklindeki çoğulcu demokrasiye âşık olan okurlarım ortak aşkımızı beslemek için zaman zaman bana malzeme gönderir.
Örneğin, İzmir’de bir otomobilin arka penceresine boydan boya yapıştırılmış bir grafik: “Bir subay şehit oldu diye ‘Menemen’i yakın!’ diyen Mustafa Kemal’i özledim. Ne mutlu Türk’üm diyene.” “Menemen”, “yakın” ve “Türk’üm” kelimeleri kırmızıyla yazılmış.
Veya internetten alınma, bir vatan haininin yazdığı espri: “Lütfen Mustafa Kemal’e haber verin, İzmir’deki minibüslerden birinin arka camını imzalamayı unutmuş.”
Sabah bunları okuduktan sonra, 23 Nisan günü, yolum Taksim’e düştü. Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı töreni dağılalı çok olmamıştı herhalde. Her taraf çok şık ve çok yakışıklı askerlerle doluydu. Bir tanesi elinde tüfeğiyle yanımdan geçti. “Herif hapşırıp yanlışlıkla tetiğe basarsa geçmiş olsun” diye düşündüm.
Akşam televizyonda çok çeşitli spikerler çocukların ne kadar “coşkulu” olduğunu anlattı. Cumhuriyet gazetesi “23 Nisan coşkusu” manşetinin altında çocukların Anıtkabir’e “akın ettiğini” bildirdi. Çeşitli koltuklara çeşitli çocuklar oturtuldu. Başbakan bunlardan bir tanesiyle sohbet etti. Falan filan.
Bütün bunların çocuklarla herhangi bir ilişkisi olduğunu zannedeniniz varsa, lütfen kendinize gelin. O kadar da saf olmanın âlemi yok.
Bakın Fransız politikacı Paul Bert ta 1882’de ne demiş:
“Özgür bir halk kamusal bayramlara ihtiyaç duyar. Bu bayramlar çerçevesinde ortak bir sempati oluşur ve bu bayramlarda kalpleri ısıtan bir iletişim gerçekleşir: Vatan’a olan inanç ve özgürlük aşkı gücüne güç katar.”
“Özgür bir halk” ve “özgürlük aşkı” ifadelerine boş verin, bizde önemli olan o değil, vatan aşkı ve vatana inanç. Bizde önemli olan, “Ne mutlu Türk’üm diyene” demek ve dedirtmek, “Türkiye Türklerindir” demek ve dedirtmek.
Yani 23 Nisan’ın çocuklarla, 19 Mayıs’ın gençlikle tek ilişkisi, çocuklara ve gençlere milliyetçilik ve devlet sevgisi aşılamak, ulus-devleti yüceltmek ve pekiştirmek.
Bana inanmıyorsanız, buyurun, Cumhuriyet Halk Fırkası’nın 1931 yılı programından millî talim ve terbiyenin esas düsturlarını okuyalım.
Lütfen, “Ohoo, 1931’den bu yana köprünün altından çok sular aktı, her şey değişti” demeyin. Eğitim, talim, terbiye alanında, ayrıntılar hariç, hiçbir şey değişmedi.
“Kuvvetli cumhuriyetçi, milliyetçi ve laik vatandaş yetiştirmek tahsilin her derecesi için mecburî ihtimam noktasıdır. Türk milletine, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ve Türkiye Devleti’ne hürmet etmek ve ettirmek hassas bir vazife olarak telkin olunur.”
“Fırkamız, vatandaşların Türk’ün derin tarihini bilmesine fevkalade ehemmiyet verir. Bu bilgi Türk’ün kabiliyet ve kudretini, nefsine itimat hislerini ve millî varlığa zarar verecek her cereyan önünde yıkılmaz mukavemetini besleyen mukaddes bir cevherdir.”
Eğitimin önemini, her şeyi herkesten önce gören sevgili Mustafa Kemal herkesten iyi bilir. Kütahya’da öğretmenlerle 24 Mart 1923’te yaptığı konuşmada, “irfan ordusu” ile “asker ordusu” arasındaki benzerliği anlatır. Öğretmenler irfan ordusuna mensuptur. Asker ordusu kadar hayatî olan irfan ordusunun kutsal görevi, “ölen ve öldüren asker ordusuna niçin öldürüp niçin öldüğünü öğretmektir”.
Tüfekler eşliğinde yapılan törenlerin de mana ve ehemmiyeti budur.
Ankara’da 19 Mayıs Stadı’ndaki törende Jandarma Bandosu astsubayları Can Bonomo’nun “Love Me Back” şarkısını seslendirmiş. Arkasından çaldıkları şarkılardan birinin sözleri de şöyleymiş: “Kürt, Laz, Türk ve Çerkes’iyle, ne mutlu Türk’üm diyene”.
Kürt Türklerin, Laz Türklerin, Türk Türklerin ve Çerkes Türklerin bayramını kutlarım!
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.