Siyasi alana yönelik askeri açıklamalar ilkesel olarak kabul edilemez açıklamalardır, buna şüphe yok...
Ancak aynı açıklamalar zaman zaman siyasi analizlere veri oluştururlar. Askerin ruh halini, asker sivil ilişkilerini, en önemlisi askeri bünye içi duruş, ilişki ve çatışmaları dışa yansıtırlar.
Son askeri açıklamayı bu açıdan ele almakta ve üzerine düşünmekte yarar var.
Nasıl?
Son askeri açıklama Genelkurmay Başkanı Org. Özel döneminin ikinci açıklamasıydı.
İlki yazılı bir şekilde Milliyet gazetesi Ankara temsilicisi Fikret Bila'ya verilmişti. Ve birinci ağızdan duyduğum bir şekilde, o açıklama sonrası Başbakanlık Genelkurmay'a haber yollayarak bu tür açıklamalara soğuk baktığını ve yapmaması gerektiğini hatırlatmıştı.
Genelkurmay karargahının buna rağmen yeni bir açıklama yapması gereğini duyması, hatta bir bakıma hükümeti taraf almaya da itmesi nasıl açıklanmalı?
Bunu açıklamada hedef alınan kesimden çok, askeri bünye içinde bir gerilimle açıklamak daha doğru olur.
Sözünü ettiğimiz üs olarak biri karargah içi diğeri karargah dışı olan iki eğilimin varlığı ve bu eğilimler arasında bir gerginliktir...
Adını koyalım.
Bu, Genelkurmay Başkanı Org. Özel'in konumu ya da temsil ettiği askeri anlayış ile İlker Başbuğ, Çetin Doğan gibi isimlerin temsil ettiği anlayış arasındaki gerilimdir.
Peki kim neyi temsil ediyor?
Org. Özel'in bugün itibariyle temsil ettiği ordu ve asker konsepti şudur:
Askerin siyaset ve devlet içinde ayrı kimliği ve tutumu ifade edecek her tür adımdan uzak durmak... Bu çerçevede gerek fiili gerek sembolik olarak siyasetin normalleşmesine, değişim sürecinin çatışmadan arınmasına katkıda bulunmak...
23 Nisan törenleri ile "en kısa MGK ve en uzun Genelkurmay başkanı-başbakan görüşmesi" ikilisi, bu açıdan son derece anlamlı örneklerdi.
Bundan henüz 5 yıl önce cumhurbaşkanı eşinin başörtüsü meselesi bir askeri sortiye, askeri tavra ve onlardan doğan bir devlet krizine yol açarken, son 23 Nisan resepsiyonu gürültüsüz bir şekilde siyasiler, örtülü eşleri, askerin katılımıyla gerçekleşmiştir.
Bu durum alınan yolu ve dün ile bugün arasındaki farkı göstermektedir.
Güvenlik politikaları sahasında devlet içi ilişkiler de önemli bir değişimden geçmektedir. MİT'ten İçişleri Bakanlığı'na sivil güvenlik aktörleri karar süreçlerinde ağırlık kazanmakta ve askerin yeganeliği adım adım ortadan kalkmaktadır.
Siyasi iktidar askeri otorite ilişkileri açısından bakıldığında da tablo aynıdır. Org. Özel'in MGK düzeni, 30 Ağustos protokolü vb, açık katkılarıyla "güç merkezi" askeri rengi koyu MGK gibi ara kurumlardan siyasi iradeye kaymaya başlamıştır.
Gelelim diğer eğilime...
Her değişim değişmesi hedeflenen bünye içinden, onun eliyle gerçekleştirilirse anlam ve kalıcılık kazanır. Ve bunun eski ile yeni arasında bir çatışma olmadan gerçekleşmesi beklenemez...
Diğer eğilim, böyle tarif edersek, eskiyi temsil etmektedir.
Bugün karargahtan uzak olmakla birlikte, askeri bünye içinde asker-siyaset ilişkisinin başka bir tanımı, tarzı varlığını sürdürmektedir.
İlker Başbuğ, Çetin Doğan gibi keskin isimlerin, tutuklu bazı muvazzaf generallerin oluşturduğu, tutuklu olmalarına ve mağdur konumlarına rağmen ve hukuk çabası kadar bir iktidar mücadelesinin altını çizen bir eğilimdir bu.
Ve askere dair açık siyasi alana bir geri dönüş arzu ve beklentisini temsil etmektedir.
Pek güçsüz ve karşılıksız olduğu düşünülmemelidir.
Nitekim kanımız odur ki, askeri karargaha son bildiriyi yazdıran bu gerilim ve buradan doğan suçlama ve saldırılardır.
Bekir Çoşkun, Ümit Kabasakal gibi isimler de yazdıkları ve tutumlarıyla bu ikinci asker profilinin ve verdikleri iktidar mücadelesinin taşıyıcısıdırlar...
Henüz kazananı olmayan bir gerilimdir bu.
Zira fiili güçlerin değil, zihniyetlerin çatışması vardır.
Fiili gücü "yeni" temsil ederken, geleneğin gücünü ise eski temsil etmektedir.
Gelenek hafife alınmasın...
Çünkü değişim yolu zorlu ve uzundur...
Kritik mesele sivil alanı genişletir, geleneği değiştirirken "yeni" olanı sivil değerlerle iç içe sokabilmek ve meşruiyetini buradan beslemektedir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.