Zamansız ölümlerin, erken gidişlerin arkasından yazmak çok zor. Eli kolu kilitlenir insanın. Klavyenin tuşlarına basmak gelmez insanın içinden.
Arjen’in ardından yazmak da öyle bir şey.
Çok zamansız gitti aramızdan.
Sözcüklerin ruhuna en iyi işlediği, sözcüklerle en güzel oynadığı bir dönemde, Kürtçe’yi öksüz bırakarak aramızdan ayrıldı.
Arjen, 12 Eylül öncesinden günümüze taşınmış, kendini hem 12 Eylül öncesinin nesliyle, hem de 12 Eylül sonrasının nesliyle bir araya getirebilmiş birkaç şairimizden biriydi.
Yazar Çîya Mazî’nin Le Monde Diplomatique gazetesi için yaptığı röportajında, Çîya Mazî’nin bir sorusuna verdiği cevapta şunları söylüyor, Arjen:
“Dört beş değerli insanın; Gurdîlî, Dilbirîn, Rojen Barnas, Berken Bereh, Mem Ronga, Malmîsanij’ın döneminden bugünlere ulaştım.”
Arjen Arî bu röportajında uzun uzun 12 Eylül öncesi Kürt şiirini, siyasetin şiir üzerindeki etkilerini, sol ile tanışmasının şiirine yansımalarını anlatıyor.
***
Arjen Arî ile aynı yılların insanı olmamıza rağmen tanışmam ne yazık ki çok sonraları oldu. 90’lı yılların ortalarına doğru tanıştık. 2000’li yılların başından itibaren ise yolumuz Kürtçe’nin olduğu birçok yerde kesişti.
Çoğu kez bana Arjen’in şiirini sormuşlardır. Ondan bana kalan en önemli şey dizelerinden öte, sözcüklerle oynamasıdır. Sözcüklerle en iyi oynayan, oynadığı her sözcüge özel bir anlam katan birkaç Kürt şairinden biridir, Arjen.
Ve ne yazık ki o Arjen; Kürtlerin sözcük ustası şimdi aramızda değil.
***
Geçtiğimiz Temmuz ayında Diyarbakır’daydım. Diyarbakır’ın binlerle sokağa çıktığı o hengameli 14 Temmuz gününde, her tarafın gaz ile bezendiği, halka acımasız bir zulmün yaşatıldığı o sıcak Temmuz gününde, eylemler durulduktan sonra akşama doğru Rêzan Tovjîn ve Mihemed Ronahî ile birlikte, Koşuyolu’nun parklarından birinde Arjen’le oturduk; uzun uzun sohbet ettik.
Nerden bilebilirdim bunun son yüz yüze görüşmemiz olacağını.
Oysa kendisiyle bir Çandiyar proğramında birlikte olmak üzere sözleşmiştik. O İstanbul’a gelecek, bana haber verecek ve sözcüklerle oynamasını, Kürt şiirini konuşacaktık.
Olmadı, ayrılışımızdan bir müddet sonra illet hastalığa yakalandığını ve Adana’da hastanede olduğunu öğrendim. Hastalığı süresince birkaç kez kendisini telefonla aradım. Yaşamını kaybetmesinden 4-5 gün önce aradığımda ise telefonunu açan olmadı. Tedirgin olup Mihemed Ronahi’yi aradım. İllet hastalığın vücuduna yayıldığını, beyine nüksettiğini ve yoğun bakıma alındığını söyledi. “Şuuru kapalı. Artık konuşamıyor,” dedi Ronahî...
Oysa, son anına kadar da hasta yatağında kalemini bırakmayan biriydi.
Olmadı; O’nu hayata bağlayamadık...
Arjen de, tıpkı Yılmaz Güney, Ahmet Kaya, Mehmet Uzun gibi zamanından önce aramızdan ayrıldı.
Sözcüklerle en iyi oynadığı, en verimli çağda Kürtçe’yi öksüz bıraktı.
Giderken de boş durmadı; ölümden niçin korkulmaması gerektiğini de bize söyleyerek gitti.
Hasta yatağında Kürtçe yazdığı son sözlerinden birinde şunları diyordu:
“Her yazar, Gılgamış Destanı’ndaki gibi ölümsüzlük iksirinin peşine düşmez...
Bir şair veya yazar için ölümsüzlük iksirini elde etmek hem zordur, hem çok kolaydır...
Bir eser ki artık zamanın paslı makası ise o eserin yokedilmesine güç yetmez; o eser unutulmuş zamanların vadisine atılmış olsa bile, artık o ölümsüzlüğün kazanılmasının adıdır...
Bu nedenledir ki her yazar edebiyat alanında verdiği emekten öte, ölümsüz eserleriyle ölümsüzdür!
Bundandır, Xanî’nin Mem û Zîn’den; Uryan’ın Rubailer’inden; Mela’nın Dîwan’ından gelen ölümsüzlüğü...
Allah, tümünü iyileri layık gördüğü yer ile ödüllendirsin, onları cennetiyle mutlu etsin...”
Zamansız gitti, çok erken gitti; ama eminim Arjen de ölümsüzlüğü tadan ender kalemlerimizden biri olarak yüreklerde hep yaşayacaktır.
Çünkü O, peşinde bıraktıkları ile ölümsüzlük iksirini zaten içmişti.
Allah, O’nu cennetiyle mutlu etsin...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.