Tam bir hayal kırıklığı ve umutsuzluk yaratan Hrant Dink davası kararı hakkında dün kaleme aldığım yazıyı “Bakalım Nedim Şener Pazartesi günü mahkemede neler anlatacak” diye bitirmiştim. O kadar beklemeye gerek kalmadı. Dün görüş günüydü. Nedim ziyaretçilerine davayı kısa ama doyurucu bir şekilde yorumlamış: “Cinayetin arkasındaki gücü görmeyenlerin, mahkeme kararına şaşkınlığı beni şaşırtıyor.”
Evet, devletin en tepesinden en sıradan insana kadar toplumun büyük bölümü bu cinayetin arkasında bir “güç” olduğu kanısında ve mahkemenin bu gücü ortaya çıkaracak hiç ama hiçbir şey yapmamış olmasının şokunu yaşıyor. Galiba önümüzde üç seçenek var:
1) Olay Ergenekon’la irtibatlı ama kanıtlamak en azından şimdilik mümkün olmuyor.
2) Olayın ardında herhangi bir “güç” yok.
3) Olayın ardında başka bir “güç” var;
Suikastın psikolojik zemini
Gerçekten akla ilk olarak Ergenekon geliyor. Zira zamanında Hrant’ı alenen hedef gösteren popüler isimlerin hemen tümü Ergenekon Davası’nda uzun süredir tutuklu yargılanıyor. Olayların akışını şöyle bir hatırladığımızda Hrant’ın katledilmesinin psikolojik zeminini aynı kişilerin hazırlamış olduğunu kesinlikle söyleyebiliriz.
Ne var ki tetikçilerin arkasında da aynı isimlerin ve aynı yapının bulunduğunu benzer bir kesinlikte söyleyemiyoruz. Nitekim davanın savcısı da Ergenekon’u işaret etmiş ama ellerinde yeterli kanıt olmadığını belirtmişti. Eğer Dink suikastını Ergenekon’la irtibatlandıracak bazı bulgular olsaydı, tıpkı Danıştay Saldırısı Davası olduğu gibi, Dink Davası da Ergenekon’la birleştirilir, böylelikle Ergenekon’u “terör örgütü” olarak tanımlamak daha kolaylaşırdı.
Türkiye’deki kötülüklerin çoğunun ardında Ergenekon’u arayan, çoğunlukla da bulan veya en azından kamuoyunu bu konuda ikna etmek için her türlü imkanı kullanan kişi, çevre ve odaklar da, nedense Dink suikastini bu derin yapıyla irtibatlandırma konusunda pek bir gayret içine girmediler.
Kuşkusuz bütün bunlar Ergenekon’un Dink suikastından aklanmasına yetmez ama eğer böyle bir bağı bugün kanıtlayamıyorsak yarın nasıl kanıtlarız, açıkçası kuşkuluyum.
“Yalnız kurtlar”
Hrant’ın vurulduğunu, iki yıldır yaşamakta olduğum Washington’da öğrenmiştim. Bu tür acılar uzaklarda çok daha farklı yaşanıyor. Arkadaştık. Birbirimizi severdik. Ben ayrıca kendisine derin bir saygı duyardım, hâlâ duyarım.
Daha Ergenekon soruşturmasının başlamadığı bir dönemdi. Hrant suikastını, o günlerde El Kaide bağlamında üzerinde kafa yorduğum bir olguyla açıklamanın doğru olacağını düşündüm: Yalnız kurtlar. Amerikalı ırkçı Alex Curtis tarafından geliştirilen “yalnız kurt terörizmi”nin (lone-wolf terrorism) Türkiye’deki olaylarda da geçerli olabileceği yolundaki tespitim başta belli bir ilgi gördü, fakat soruşturmaların biraz ilerlemesiyle tetikçilerin hiç de yalnız olmadıkları belirginleşti. Kısacası yanılmış olduğum açıkça ortaya çıktı. Dolayısıyla ikinci şıkkın mümkün olmadığına inanıyorum.
Geriye üçüncü seçenek kalıyor, yani Dink suikastının ardında Ergenekon’dan farklı bir “güç”ün bulunma ihtimali. İmkansız demek kolay değil, ama kanıtlamak çok daha zor.
Şimdilik burada kesip, beş yıl önce yazdığım “Hepimiz Ogün Samastız” başlıklı yazıdan bir bölümü hatırlatmak istiyorum:
“Bu saldırıların ardında ‘yabancı odaklar’ aramak yerine öncelikle kendi içimize bakmamız gerekiyor. ‘Ya sev ya terk et’ veya ‘Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur’ gibi, kendinden olmayana, kendisi gibi düşünmeyene tahammülsüzlüğü kışkırtan sloganlar nasıl olup bu kadar yaygınlaşıp sıradanlaşabilir? Kimi İslamcıların ümmetçiliği, kimi solcuların da enternasyonalizmi terk edip faşizan bir milliyetçiliğe evrilmelerinin sırrı nedir?
‘Hepimiz Hrantız’ diyerek kendimizi kurbanla özdeşleştirip vicdanımızı rahatlatıyoruz. Halbuki ‘Hepimiz Ogünüz’ demeli, derin bir vicdan azabı çekmeli ve kendimizle, toplumumuzla yüzleşmeliyiz.”
***
Bugün saat tam 13’de Taksim Meydanı’nın Elmadağ’a olan yönünde toplanacağız ve AGOS’un önüne yürüyeceğiz. Slogan yok. Örgütsel flama, bayrak yok. Bu sessiz bir çığlık.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.