• BIST 9367.77
  • Altın 2952.122
  • Dolar 34.4839
  • Euro 36.1941
  • İstanbul 7 °C
  • Diyarbakır 9 °C
  • Ankara 15 °C
  • İzmir 19 °C
  • Berlin 0 °C

Ankara’ya pirince giderken Diyarbakır’da bulgurdan olma tehlikesi!

Sinan Çiftyürek

Yerel seçimler öncesi HDP üzerindeki tartışmalar seçimler sonrası da yoğunlaştı. BDP’nin geleceği ve HDP’ye ilişkin yönelişin kimi fiili adımlarla sürmesine paralel tartışmalar da sürüyor. Örneğin BDP’li vekillerin HDP’ye katılması, “eh ne yapalım, karar buymuş” türünden heyecansız da olsa gerçekleştirilirken, iş BDP’nin feshedilip HDP’ye katılmasına gelince iki yakadan da tepki ve itirazlar daha belirgin dile getiriliyor.

BDP tabanındaki rahatsızlığın yanı sıra HDP bileşeni Türkiyeli sosyalistlerin de “Siz kendinizi feshedip HDP’ye katılırsanız biz ne yapacağız, kendimizi feshedemeyiz. HDP ittifak partisi niteliğini korusun” çıkışı üzerine tartışmalar sonlanmış değil. Şimdilik Öcalan ve PKK cephesi, BDP’nin feshedilerek HDP’ye katılması hedefini revize ederek, “BDP kadro partisi, HDP kitle partisi olsun” açıklamaları da tartışmaları bitirmiş değil. HDP, özellikle “Türkiyelileşme”, “Türkiye’ye demokrasi, Kürdistan’a özerklik” ve 40 yıl aradan sonra yeniden birlikte örgütlenmeye ilişkin kimi denemeleri de içerdiğinden tartışılıyor, tartışılacak.

I – “Türkiye’ye Demokrasi, Kürdistan’a Özerklik” ve HDP! 

Kürt meselesinin ister özerklik, federasyon, isterse bağımsızlık temelindeki çözümünde olsun, Ankara’nın demokratikleşmesi ve Türkiye ilerici, devrimci hareketinin desteği önemlidir. Kürdistan meselesi Ankara’nın salt demokratikleşmesiyle çözülemez ama demokrat bir Ankara’nın gerek federatif çözümlerde gerekse bağımsızlık yöneliminde çözümü kolaylaştırıcı önemi büyüktür. “Ankara’ya rağmen” diyerek fiilen çözüme yönelebilirsin ama bunun faturası iki yakadan da halklara ağır olur.

Ankara’nın demokratikleşmesine, Kürdistan ulusal demokratik hareketinin de ciddi katkılar sunduğu, sunacağını belirtelim ama belirleyici dinamik Türkiye devrimci hareketinin kendisi olacaktır. Bu açıdan Bağdat ve Şam pratiği de öğreticidir, incelenmelidir.

Öcalan’ın HDP ısrarına paralel, projenin savunusuna ilişkin PKK ve BDP’ye yakın kaynaklardan, Türkiye’deki demokratik muhalefetin örgütlenmesi yükünün de Kürtlerin “omuzuna bindiği”, binmesi gerektiği yönünde açıklamalar geliyor.

Açıklamalar, “HDP bir Öcalan projesidir ve projenin özü, değişim ve demokratikleşmeyi sağlayacak öz dinamikleri açığa çıkararak örgütlü kılmak; Türkiye solu ve demokratik güçlerine toplumcu, mücadeleci kimliği geri kazandırmaktır” diyen Günay Aslan ve “Türkiye halklarının demokratik özünü örgütleme ve siyasal güce kavuşturma yükü de yine Kürtlerin omuzuna binmiş durumda” diyen Baki Gül’ün açıklamalarıyla sınırlı değil. Türkiye demokratik muhalefetinin örgütlenmesi ve Ankara’nın demokratikleşmesi yükünün de Kürtlerin omuzunda olduğu yönünde başka açıklamalara da rastlıyoruz! Yani “Kürtleri örgütledik ama özgürlük ve demokrasi için Türkiye halkının da örgütlenmesi gerekiyor ki Türkiye sosyalist hareketi bunu başaramadı, orayı da biz örgütleyelim” deniliyor!

Kürdistan ve Anadolu devrimci dinamiklerinin gerektiğinde üst bir çatıda mücadeleyi ortaklaştırmaları ve Türkiye sosyalist hareketinin Kürdistan özgürlük mücadelesiyle enternasyonal dayanışmaya girmesi doğrudur ama bu doğrudan kalkarak Kürt muhalefetine Türkiye devrimci hareketinin yükü de yüklenmeye kalkışılırsa yanlış ve ayrıca taşıyamaz da.

Kaldı ki kısmen farklı da olsa Meral Kıdır liderliğindeki “Devrimci Halk Partisi” üzerinden bu denenmiş ama tutmamıştı. İkinci deneme HDP üzerinden yapılmak isteniyorsa tutmaz, çünkü HDP’nin birden fazla bileşeni var ve hepsi on yılların misyon partisi iddiasını taşıyorlar.

Kürt siyaseti nasıl ki 1970’li yıllarda Türkiyeli devrimci partilerden gelen “abilik” tavrını kabul etmeyip kendi bağımsız örgütlerini kurduysa, tersine bu kez Kürt siyasetinin “abilik yapma” rolünü Türkiye sosyalist siyaseti kabul etmeyecek ve bu yöndeki yönelimlerin bir sınırı olacaktır ki HDP üzerinden bu sınıra doğru gidiliyor.

Elbette Kürdistan meselesinin özerklik, federasyon, bağımsızlık çerçevesindeki çözümünde Türkiye halklarının desteğinin aktif veya pasif kazanılması önemlidir, ancak bu desteğin sağlanması, “Türkiye devrimci hareketi Türkiye halkını örgütlemeyi başaramadı, orayı da biz örgütleyeceğiz” yönelimiyle olmaz. Dün nasıl ki Türkiye sosyalist siyasetinin Kürt siyasetini dizayn edip örgütlemesini kabul etmedik, bugün de tersi yönelimler er-geç ters tepecek.

İki yakadan politik güçlerin cephe espirisiyle buluşmaları ile taraflardan birinin değerlerini diğerinin de ortak değeri haline getirmeye kalkması farklı şeyler olup ikincisi denendi tutmadı!

Kürt siyaseti, politik kazanım ve değerlerini, Türkiye devrimci hareketi ve halkınca kabul edilebilir ortak değer haline getireyim derken kendisi olmaktan çıkabilir ki bu durum, “Kürt siyasal güçlerinin olası dar milliyetçi savruluşlarının önüne geçme” ile de izah edilemez.

HDP eğer “Türkiye’ye demokrasi, Kürdistan’a özerklik” denkleminde, Türkiye devrimci güçlerince demokrasi mücadelesinde Türkiye’nin SYRZA’sı olarak kurulsaydı doğru bir adım olurdu. Böyle bir HDP ile Kürdistan ulusal demokratik güçlerinin geniş cephede buluşmaları da mümkündü ve buna itirazımız olmazdı. İtirazımız terazinin iki kefesine de Kürdistan ulusal demokratik hareketinin konulmasınadır. Kürt hareketine HDP üzerinden iki coğrafyada ana taşıyıcı güç sorumluluğu yani Türkiye’ye demokrasi mücadelesine katkı koymanın ötesinde doğrudan geliştirme sorumluluğu yüklenirse yanlıştır ve de taşıyamaz.

Gelişmeler, HDP üzerinden Kürt hareketine aynı süreçte ikili görevin yüklenmesinde ısrar edildiği, edileceğini gösteriyor ki bunda ısrar edilirse iki şeyle yüzleşilebilinir: Bir, Kürt siyaseti Ankara’ya pirince giderken Diyarbakır’daki bulgurdan olma haliyle yüzleşebilir. İki, Türkiye sosyalist hareketi ve Kürdistan devrimci hareketinin özgün dokusu zarar görebilir. 

II – Birey Ya da Örgüt Görüş Değiştirebilir

Kuzeyli parti ve örgütler dün “bağımsız-birleşik sosyalist Kürdistan”, “federal sosyalist Kürdistan”, “bağımsız Kürdistan” vb. iktidar yönelimini de belirleyen hedefleri savunurken; KDP ve YNK aynı yıllarda “Irak’a demokrasi, Kürdistan’a otonomi” hedefi uğruna mücadele ettiler, koşullar oluştuğunda da otonomi hedefinin ötesinde konfederalizme yakın federatif yapı kurdular. Hepimiz ve bu arada PKK de yıllarca “Kürdistan’a otonomi” talep ve hedefini geri, “sistem içi” bularak eleştirdik. Geri bulunan bu hedef üzerinden YNK ve özellikle de KDP reformist vb. olarak eleştirildi.

Peki geçen sürede Kuzey’de ne oldu? ÖSP ve diğer kimi parti ile örgütler dün olduğu gibi yine federasyon hedefini savunurken, PKK, dün en ağır eleştirdiği “Irak’a demokrasi, Kürdistan’a otonomi” savunusunu Kuzey Kürdistan özelinde, “Türkiye’ye demokrasi, Kürdistan’a özerklik” olarak savunmaya başladı. Olabilir! Fakat PKK/BDP özerklik savunularına bakıldığında, zaman ve mekana bağlı olarak hem birden fazla özerklik tarifi var hem de farklılık içeren bu tarifler içerisinde coğrafik özerklikten çok kültürel özerklik tarifi öne çıkarılıyor!

Elbette partiler, örgütler politik ve ideolojik görüşlerini değiştirebilir, dolayısıyla iktidar hedeflerini de. Daha önce de yazdım, kimseye “niye görüş değiştirdiniz, dün savunduğunuzu bugün de neden savunmuyorsunuz” deme hakkına sahip değiliz. Bizi dün olduğu gibi bugün de izlemiş olduğu politikaları ilgilendiriyor. Burada vurgulamak istediğim Öcalan ile PKK, KDP ve YNK’nin “Irak’a demokrasi, Kürdistan’a otonomi” hedefini benimser noktaya gelirken bu partilere özelde de KDP’ye ağır eleştiriler niye? 

III – “Türkiyelileşme Hedefi” ve HDP 

Öcalan ve PKK’nin “Türkiyelileşme” hedefi ve bunun aracı olarak HDP’nin kuruluşu üzerinde 06.11.2013 tarihli “Kürdistan’ın jeopolitiği, ‘Türkiyelileşme’ ve HDP” başlıklı yazıda durmuş ve özetle:

“Türkiyelileşme, Cumhurbaşkanı Gül, AKP hükümeti, liberaller, hatta Taha Akyol gibi milliyetçi muhafazakar yazarlar ve Kürdistanlı liberal, demokrat yazarlar ile aydınlarca .... hedefleniyor. … Demek istediğim, devlet ile Kürdün ve AKP ile sosyalistlerin ‘Türkiyelileşme’ üzerine ortaklaşmaları hayra alamet değil!

Haydi hep beraber ‘Türkiyelileşelim’! Peki Ortadoğu’nun mevcut siyasal ikliminde hareketlenen jeopolitiğiyle ve siyasal içerik kazanan haritasıyla Kürdistan’ı ne yapacağız” diye sormuş ve özel bir vurgu ile de “Kürt hareketi, özelde BDP ‘Türkiyelileşerek’ oyunu arttıramaz” demiştim.

Seçim sonuçları ortada! HDP, öngörülen sonucun çok altında bir oy oranında kaldı. Kimi yerde BDP’nin aldığı oyu bile alamadı. Demek istediğim, Kürt halkı Türkiyelileşme hedefine “evet” demedi. Buna rağmen neden HDP’de ısrar ediliyor?

“Türkiyelileşme”yi, dolayısıyla HDP’yi eleştirenler; ya “HDP’ye karşı Kürt milliyetçileriyle Türk milliyetçileri birleşti” ya da “ilkel milliyetçi” denilerek eleştiriliyor. Öncelikle geçiniz bunları diyoruz, çünkü bu tür eleştirilerin hiçbir karşlığı yok! Eğer Kürdistan’da PKK’nin sağında güçlü bir milliyetçi parti/hareket olsaydı ve eğer solunda güçlü Kürdistan komünist haraketi (mevcut halinden bir iki gömlek daha güçlü ÖSP) olsaydı, beraberlerinde PKK’yi de politik kimlik olarak netliğe zorlayacaklardı. Aynı PKK aynı süreçte hem milliyetçi hem liberal hem sosyalist hem de İslamcı olmazdı, olamazdı. Daha net olarak biri olmaya zorlanır ve böylece her şey olmaktan çıkar, çıkartılırdı. Seçimlerde biraz kıpırdayan HÜDA-PAR’ın, PKK/BDP’yi, “Kutlu Doğum Haftası”nı kutlamaya zorlaması gibi! Demek istediğim, belli başlı politik disiplinlerin her biri kendi alanını doldurdukça PKK de daha net kendini tarif etmeye zorlanırdı.

Öcalan “ilkel milliyetçi” suçlamasını sıkça kullanıyor, dün olduğu gibi bugün de daha çok KDP üzerinden genelleştirerek kullanıyor. İyi de aynı Öcalan ve PKK’nin, muhafazakar değerleri sahiplenmenin yanı sıra, “Irak’a demokrasi - Kürdistan’a özerklik” meselesinde KDP ile farkı kaldı mı? Hayır! Daha açık belirlemeyle, Kutlu Doğum Haftası’nı organize ederken ve “Irak’a demokrasi -Kürdistan’a otonomi”nin Kuzey versiyonu olarak “Türkiye’ye demokrasi - Kürdistan’a özerklik”i savunurken, KDP’yle örtüştüğünüzün farkında mısınız?

EMEP, ESP, SYKP gibi HDP içerisindeki Türkiyeli sosyalist partiler, yerel seçimlere hazırlanan HDP’nin Gezi direnişi üzerinden başta İstanbul olmak üzere ciddi bir oy alacağını belirtiyorlardı. Ben bu kanaatte değildim ve şöyle belirtmiştim aynı yazımda:

“Birincisi, Gezi isyanı, Yunanistan benzeri ağır bir ekonomik krizle örtüşerek gelişmedi. Esas anti AKP üzerinden siyasal hak ve hedeflere odaklıydı. İkincisi, Yunanistan’daki SYRZA’nın bir Kürt/Kürdistan meselesi yoktur. Üçüncüsü, BDP’nin Gezi boyunca sadece sembolik olarak yer aldığını unutmayalım. … Beşincisi, Gezi ruhunu oya devşirmeye sadece HDP talip değil, CHP, İP vb. bir dizi yapı taliptir ve bunların HDP’ye göre şansları daha fazladır, çünkü HDP ne kadar Türkiyelileşse de arkasında halen BDP dolayısıyla kitlelerde Kürt/Kürdistan algısı bulunmaktadır ki Batı’da oya dönüşmede olumsuz etkileyecektir.”

İstanbul seçim sonuçları dolayısıyla Gezi direnişinin kimin üzerinden oya dönüştüğü ortada! HDP ancak BDP’nin 2011 yılı oylarını aldığına göre Gezi direnişi üzerinden destek alamamıştır.

Ekonomik kriz meselesine gelince; Gezi direnişi sürecinde tetikleyici olmadı, yarın olabilir, ama HDP açısından burada da mesele çantada keklik değil!

Önümüzdeki süreçte siyasal hak ve talepler kalkışlı yeni bir demokratik isyan bu kez derin ekonomik krizle örtüşerek gelişebilir. Tam da böyle bir kriz halinde AKP hükümeti ile “çözüm” görüşmeleri dolayısıyla ittifakı devam ediyorsa Öcalan, gerek Gezi süreci ve gerekse 17 Aralık süreçlerinde aldığı tutum benzeri tutumla yine “ateşe benzin dökmeyeceğiz” derse, Türkiye sosyalist hareketi ne yapacak? Tam tersi bir durum olarak, sürdürülen “çözüm süreci” diyaloğdan müzakereye evirilmezse ve “Kürt meselesi yeniden karakola mı havele ediliyor” yazımda belirtiğim noktaya gelinirse, HDP üzerinden “beyaz Türkler”den nasıl destek alınacak? 

IV – Kürtler 40 Yıl Önce Birlikte Örgütlenme Defterini Kapatmışlardı 

Kürtlerin duruma göre değişen iki türlü onayı (eveti) vardır: Bir; Kürt, anlatanı dinlerken ikna olmamıştır fakat kırmak da istemiyor, bu durumda “erê, erê” der (evet, evet). İki; Kürt, anlatanı dinler, gerçekten ikna olmuşsa o durumda ise “hıııh erê” (“evet tamam” derken yürek ile beynin kosensüsü vardır) der. Dışarıdan gözlemlerle şunu söyleyebilirim, BDP’li vekiller Öcalan’ın ısrarlı önerisi üzerine “erê, erê” deyip HDP’ye katıldılar ama “hııh” misali ikna olarak değil! Çünkü:

Birincisi; Öcalan tarafından “BDP’nin feshinin” neden istenildiği anlaşılmış değil. Yerel seçim sonuçlarında Kürt ulusal demokratik potansiyelinin HDP üzerinden büyütülemeyeceği görülmüşken; HDP, BDP dışı onca bileşenine rağmen BDP’nin aldığı oyu bile almakta zorlanırken “neden HDP’ye katılıyoruz” sorusunun yanıtı bulunmuş değil.

İkincisi; HDP’nin devrimci kitle partisi olarak sunulması, Kürt siyasetinin 40 yıl önce defterini kapattığı Türkiye devrimci hareketiyle “birlikte örgütlenmeye mi yeniden yöneliyoruz” sorusunu akıllara getiriyor.

Üçüncüsü; HDP’nin cephe yerine “kitle” partisine dönüştürülmesi, Türkiye sosyalist partilerin varlık gerekçelerini sorgular hale getirdiğinden bu alandan da itiraz geliyor.

Dördününcüsü; Öcalan’ın devlet ve hatta iktidar “istemiyoruz” yönündeki açıklamalarını, Murat Karayılan’ın, “şimdi iktidar olmak için savaşmıyoruz; halk iktidarının oluşması için, demokratik toplum için mücadele ediyoruz” diye tamamlayacak ve PYD lideri Salih Müslim’de, Barzani’ye eleştirel cevabında, “iktidar bizde değil ki başka partilerle paylaşalım” diyecekti. İktidar meselesinde söylenenler buranın tartışma konusu değil, söylemek istediğim bir yandan tepeden tırnağa iktidar hedefiyle yüklü Türkiye sosyalist partileri, diğer taraftan “iktidar istemiyoruz” diyen ezilen ulus kurtuluş hareketi(!) Bu açıdan da HDP projesi sorunlarla yüklü. 

Sonuç olarak; “Türkiyelileşme” yönelişine Kürdü, Kürdistan’dan ayırmayı ve dolayısıyla derin bir entegrasyon ile asimilasyonu içerdiğinden “hayır” denilmeli.

Özerklik, federasyon ya da bağımsızlığın demokratik zeminde çözümü için ilk adım, Kürdistan halkının çoğunluğunun mücadelenin dinamiği haline getirilmesini arkalayacak olan ulusal demokratik güçlerin Kürdistani birliğidir; ikinci adım, Türkiye demokrasi güçlerinin kendi geniş birliklerini yaratarak Ankara’nın demokratikleşmesinde yol almalarıdır; üçüncü adım, iki coğrafyadan politik güçlerin demokratikleşme ve ulasal özgürlük hedefi üzerinden ortaklaşmasıdır.

  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89