Türkiye’nin, İran gibi dünya sisteminin belalısı bir komşuyla “sıfır sorun”unun olamayacağı, gören gözler için en başından belliydi. Bu sakıncalı politik stratejide ısrar ettiği nispette Türkiye’nin dünyayla büyük sorunları olan bir ülkeye dönüşeceği aşikârdı.
Neticede AKP Türkiye’sinin İran’la sıfır sorunu falan olamadı; tam tersi gerçekleşti. Çünkü iktidardaki patent sahipleri “sıfır sorun”un lafında ısrar etse de, uygulamada İran’la bu sakıncalı politikayı ileri götürecek kapasiteden yoksundu Türkiye... Dünya sistemiyle çatışmayı seçtiğinde uğrayacağı kayıpların telafisi olamazdı.
Benzer bir siyaset çöküşü Suriye ile de kaçınılmaz biçimde vuku buldu. Ama Suriye’nin sistemle olan sorunlarından ötürü değil... AKP Türkiye’si, “kendi halkıyla da büyük sorunları olan bir komşu rejimle sıfır sorununun olamayacağını” yaşayarak öğrendi.
Dolayısıyla bugün AKP’nin dış politika liderlerinin karşısına geçip, “Sıfır sorun diyordunuz, hani ne oldu?” minvalinde, alay eder gibi hesap sormak hakkaniyete sığmaz. Dışişleri Bakanı Davutoğlu ve Başbakan Erdoğan’ı “komşularla sıfır sorun”dan saptılar diye eleştirmek, zımnen, “sıfır sorun”a hiç de hak etmediği bir geçerliliği atfetmektir.
Ne yapsalardı? Matah bir politikaymış gibi “sıfır sorun”da, yani yanlışta ısrar mı etselerdi?
Ama madalyonun bir de öteki yüzü var.
Maharet, berbat komşularla bir sorun yokmuş gibi yapmakta değil, o çelişki ve sorunları yönetebilmektedir.
Bu sorunların çetrefilliğini en azından derinleştirmeyen bir diplomasi dili ve tarzına sahip olmak, Türkiye’nin acil ihtiyacıdır.
Ama bakın bugün Türkiye, diplomasi geleneğinde incelik, ölçü ve denge geleneği sanki hiç olmamış gibi, ifrattan tefrite savrulan bir ülke görünümünde.
Üç yıl önce biri bana “Yakın bir gelecekte bu bölgede Türkiye’nin işbirliği yapabildiği sadece bir komşusu kalacak” deseydi, “komşularla sıfır sorun”un iflasını o günlerde matematik bir doğrulukta mukadder görmüş olan bendeniz bile “O kadar da değil, çok abartıyorsun” derdim ona.
Ve sorardım elbette; “Kim olacakmış peki bu müstesna iyi komşumuz?” diye...
Cevap “Kürt Bölgesel Hükümeti” olsaydı “Hadi oradan” mı derdim, yoksa başka bir laf mı çıkardı ağzımdan, yazmayayım en iyisi.
Bugün, üç yıl önce söylenseydi en hafifinden “Hadi oradan” diye tepki göstereceğim bir durumda Türkiye.
Ankara’nın bölgedeki “en yakın” değil, “tek” ortağı Barzani.
Çünkü Bağdat’la ilişkiler berhava edildi. Bir zamanlar Irak’taki her kesimle iyi münasebetler içinde olmakla övünen Türkiye’nin, daha ABD ülkeden çekilmezden önce izlemeye başladığı Sünni yanlısı müdahil politikalar nedeniyle “™ii Irak” yabancılaştırıldı.
Suriye malum... Türkiye kendi kendisini köşeye sıkıştırmış durumda. Müslüman Kardeşler’in ülke bütününde iktidar olmadığı her durumda Ankara’nın işi zor.
İran’la örtülü bir “soğuk savaş” hüküm sürüyor.
İsrail’le açık soğuk savaş var.
Ve geriye kalıyor bir tek Barzani...
Sakın yanlış anlaşılmasın; Irak Kürtleriyle ve genelde bütün Kürtlerle Türkiye’nin stratejik ve tarihsel ortaklık kurmasından yanayım. Ama bölgede koskoca Türkiye’nin tek ortağı olarak Barzani kalmışsa, endişe verici bir vaziyet söz konusu demektir.
O oranda da Barzani’nin becerisine şapka çıkarmak gerekiyor.
20 yılı aşkın bir süredir ustalıklı bir bağımsızlık stratejisi uyguluyor. Taktik planda, çevresindeki başkentlerin zaaf ve yanlışlarını maharetle kullanıp, kendisini kilit bir konuma yerleştiriyor; etkinliğini, potansiyelinin çok ötesinde artırıyor. Türkiye karşısındaki pozisyonuna bakalım mesela...
Türkiye’nin kendi Kürt sorununu çözememesinden en çok faydalananların başında Barzani gelir.
Türkiye açısından Barzani, son olarak Suriye Kürtlerinin Suriye’de kalmalarını temin gailesinde önem kazandı. PKK’ya karşı Barzani’yle işbirliği zaten her dönemde çok önemliydi.
Ankara’nın “™ii Irak”la ilişkileri kötüleştikçe, denge unsuru olarak Irak Kürtleriyle işbirliği daha bir ehemmiyete bindi ve bundan da Barzani kârlı çıktı.
“Irak’ın bölünmesi” Ankara açısından kendi Kürt sorununa rağmen bir kâbus değil artık. Bundan faydalanacak olan yine Barzani ve Kürtler.
Petrol zengini Kürt bölgesiyle olan iktisadi ilişkiler Türkiye açısından siyasi nedenlerle kolayca koparılıp atılabilir olmaktan çoktan çıktı bu arada...
Kürt lider, ABD’nin Irak’taki tek güvenilir müttefiki ve bu özellik ona Ankara ve Bağdat’a karşı da koruma sağlıyor.
Irak Kürtleri öteden beri İsrail’in desteğini bir biçimde hep aldılar. Şimdi ise Kürt bölgesinin İran içindeki İsrail casusluk faaliyeti ve operasyonlarının gizli üssü olduğuna dair enteresan haberler dolaşıyor ortalıkta.
Kürt liderin dehasını küçümseyen hata eder.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.