IŞİD’e karşı uluslararası bir dayanışma cephesi oluşmuş durumda. Son olarak Birleşmiş Milletler’in ve Avrupa Birliği’nin aldığı kararlarla bu ortamla tutum daha da pekişti. Birçok Arap ve İslam ülkesinin aynı safta yer alması da önemli.
IŞİD’e veya yeni adıyla İD’ye karşı oluşan bu cephede aktif mücadeleyi yürütenlerin başında, ABD geliyor. Amerikan savaş uçakları IŞİD hedeflerini bombardımana tabi tutuyor. Kürt peşmerge güçleri yer yer cihatçılarla çatışıyor ve onların ele geçirdikleri stratejik noktaları geri almaya çalışıyor. Fransa ve diğer Avrupa ülkeleri Kürt güçlerine silah sevk ediyor. İran ordusu Irak’a destek oluyor ve sınır bölgesinde güç gösterisi yapıyor...
Çeşitli ülkelerin IŞİD’e karşı cephe almasında, kendi ulusal çıkarlarının etkisi vardır tabii ki. Ama çıkarlar farklı da olsa, böyle bir uluslararası konsensüsün ve kararlılığın oluşması çok anlamlı. Demek ki kimse İD’nin saldırganlığını, hele vahşetini onaylamıyor; herkes onun giderek yayılmasını bölgesel ve küresel güvenlik ve istikrar için büyük bir tehlike olarak görüyor.
Çeşitli ülkeleri aynı safta yer almaya iten de işte bu konuda duyulan ortak endişedir.
***
Bu endişeyi ziyadesiyle duyan ülkelerden biri de Türkiye’dir.
İD militanlarının Türkiye ile ilgili niyet ve tutumları son zamanlarda özellikle Musul Başkonsolosluğu’na yaptıkları baskın ve iki aydan fazla bir zamandır ellerinde rehine tuttukları 49 Türk vatandaşı olayı ile açıkça ortaya çıkmıştır.
Ne var ki, dünya IŞİD’e sözle veya eylemle karşı çıkarken ve onunla mücadele etmek için ortak bir cephe kurarken, Ankara oldukça ihtiyatlı, çekingen, hatta suskun davranmaktadır. Bunun başlıca sebebi de, aksi bir davranışın 49 Türk rehinenin can güvenliğini tehlikeye düşüreceği kaygısıdır.
IŞİD krizi gerçekten Türk hükümetini bir ikilem karşısında bırakmıştır. Aslında Türkiye’nin IŞİD hakkındaki görüş ve endişeleri, diğer devletlerinkinden ve son oluşan uluslararası konsensüsten farklı değil. Ama açıkçası Türk rehineleri meselesi Ankara’yı azami ketum ve ihtiyatlı hareket etmeye ve sonuçta IŞİD’e karşı oluşan “koalisyon”un dışında kalmaya zorluyor.
Bu durumda Türkiye’nin IŞİD’e karşı mücadelede, özellikle askeri alanda, dost ve müttefikleriyle işbirliği yapması söz konusu olamıyor. ABD IŞİD’e karşı giriştiği hava operasyonları için başka güzergâhlar kullanmak zorunda kalıyor...
***
Bu aslında Türkiye’yi müttefikleri karşısında güç duruma düşürüyor. Batı kamuoyunda zaten Türkiye’nin İslamcı militanlara daha önceki aşamalarda yardımcı olduğuna ilişkin bir algı var. Son olarak “Washington Post” gazetesinin IŞİD yetkililerinin ifadelerine dayanarak yayınladığı yazı, bu algıyı güçlendirmiştir.
Ankara’yı zor pozisyona düşüren bir başka olay da, IŞİD’in gazabına uğrayan ve sınır bölgesine kaçan Türkmenlerin durumudur.
Evlerini terk etmek zorunda kalan yüz binlerce Türkmen’in umudu, Türkiye’nin onlara kucak açacağıydı. Bir buçuk milyona yakın Suriyeli mülteciyi barındıran Ankara, Türkmenleri Kuzey Irak’ta kamplara yerleştirmeyi ve onlara orada her türlü insani yardımı yapmayı tercih eder görünüyor. Bu da Hükümet’in karşılaştığı ikilemin bir parçası...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.