IŞİD’in Tel Abyad’ı, PKK-PYD’nin askeri kolu YPG’ye kaybetmesi ve Kobani’ye yönelik saldırılarının ardından Suriye’nin Türkiye sınırındaki kuzey hattında sıcak gelişmeler yaşanıyor. Ankara açısından bu gelişmelerin işaret ettiği iki büyük risk var.
Birincisi, Rojava bölgesindeki üç kantondan ikisi olan Kobani ile Afrin arasında yer alan ve kuzeyde PYD’nin hâkimiyetinin bulunmadığı tek bölge olan Cerablus’un IŞİD’in eline geçmesi.
İkincisi ABD’nin desteğiyle Suriye’nin kuzeyinde Kürt hattı oluşturmak konusunda çok önemli bir mesafe alan PYD’nin bu bölgede hâkimiyet kurması.
Ankara, hem güvenlik ve siyasi boyutuyla hem de göç riski nedeniyle alarmda.
Dün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan başkanlığında yapılan MGK toplantısının ana gündemi de bu meseleydi.
Geride bıraktığımız birkaç gün içerisinde birçok merkezde konu detaylı olarak ele alındı.
Bunların başında Cumhurbaşkanlığı geliyor.
Başbakanlık, Genelkurmay Başkanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve MİT son gelişmeler ışığında olası riskler ve planlamaları masaya yatırdı ve bunlar dün MGK’da etraflıca ele alındı.
Bu arada Genelkurmay’ın, Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesi olarak şekillenebilecek her türlü seçenek konusunda çok mesafeli bir tutum sergilediği, buna karşılık, siyasi iradenin verdiği talimatı layıkıyla yerine getirmeye hazır olduğu bilgileri de kamuoyuyla paylaşıldı.
Dün itibariyle, Ankara’nın masasında iki seçenek netleşti.
Birincisi ABD ve koalisyon güçlerinin, IŞİD’le ve rejimle çatışan muhaliflere askeri destek vermesini ve Cerablus’un IŞİD’in eline geçmesinin önlenmesini sağlamak. Türkiye olarak bu desteğin verilmesinde etkin rol oynamak.
Cerablus oyunu
İkincisi de haklı gerekçelerle Cerablus sınır hattında TSK unsurları eliyle güvenli bir hat oluşturmak ve alanın çok geniş olmamasından da yararlanarak karadan karaya ya da sıcak takip müdahaleleriyle bölgenin kontrolünü sağlamak.
Ankara’nın bu iki seçeneğe odaklanmasının gerekçeleri ve yapılan değerlendirmeleri şöyle özetleyebilirim:
- Ankara, Suriye rejiminin IŞİD’le anlaştığı ve Cerablus’a yönelik IŞİD saldırılarının bu anlaşmanın sonucu olduğu gerçeğinden hareket ederek, IŞİD’in, Tel Abyad’ı çatışmadan bırakmasını bu anlaşmaya bağlanıyor. Halen Fırat nehrinin batısında yer alan Cerablus bölgesinde Çobanbey Sınır Kapısı’na kadar olan bölge IŞİD’in elinde. Buradan Öncüpınar’a kadar olan bölgede ise rejim muhaliflerinin kontrolü var. Kalan kısım, yani Hatay’a kadar olan bölgeyi ise PYD kontrol ediyor. Gelinen noktada Tel Abyad’dan çekilen IŞİD, kritik önemdeki Mare hattını elinde bulunduran muhalifleri doğudan vuruyor. Rejimi temsil eden Hizbullah ve Şiiler de 7 bin kişilik bir güçle muhaliflere batıdan saldırıyor. Böylece muhalifler arada sıkıştırılarak bölgeyi bırakmaya zorlanıyor. Bu operasyonun temel nedeni ise muhaliflerin İdlip ile Cisr El Şukur’u kontrolü sağlayarak, Halep’e yönelmeleri. Ankara, halen Halep’e birçok noktadan girmeye çalışan muhalifleri engellemek için Cerablus saldırısının organize edildiğini düşünüyor.
- IŞİD’in Tel Abyad’ı bırakarak Cerablus’a yönelmesi, PYD’nin de Kobani ile Cizire kantonları arasındaki bölgeyi alması, Suriye’nin kuzeyindeki bu bölgeleri tamamen PYD’nin kontrol etmesi sonucunu doğurdu. PYD’ye yönelik “demografik değişiklik” eleştirilerinin temelinde uzun vadeli bir plan iddiası yatıyor. Ankara, PYD’nin bölgeyi Türkmen ve Araplar’dan hızla temizlediğine yönelik istihbaratları işaret ederek, Fırat’ın doğusundan Irak’a kadar kuzeydeki bütün bölgeyi alan PYD’nin homojen bir yapı kurmayı amaçladığını, böylece ilerleyen dönemde konfederasyon ya da federasyon kurulmasına hazırlık yaptığını düşünüyor. Halen PYD’nin etnik temizlik yaptığı iddia edilen köylerde BM’nin incelemeler yaptığı ifade ediliyor.
Muhaliflere destek
- ABD desteğiyle IŞİD’e üstünlük sağlayan PYD’nin bu harekat biçiminin Cerablus’la da yakından ilgili olduğu kaydediliyor. Başkentteki ihtimal hesaplamaları, IŞİD’in muhalifleri Cerablus’tan çıkartmasının ardından ABD’nin Kobani ve Tel Abyad’ta olduğu gibi havadan örgütü vurmaya başlayacağı, PYD’nin de karadan IŞİD’i temizleyerek bölgede hakimiyet kuracağı yönünde.
Böylece, Afrin kantonu ile Kobani arasındaki alanı da alacak olan PYD’ye bütün kuzey hattının verilmesinin tasarlandığı hesaplanıyor. Tel Abyad, PYD’ye geçmeden önce bölgedeki Türkmen ve Araplar’ın varlığı nedeniyle homojen bir Kürt hattı riski görmeyen Ankara, Tel Abyad’tan sonra bu seçeneğe artık “oldu olacak” gözüyle bakıyor. PYD’nin Cerablus’u alması halinde buradaki Arap ve Türkmen nüfusu da temizleyeceği değerlendiriliyor. Bu senaryoya göre IŞİD, aslında bölgenin PYD’ye verilmesi için aracı olarak kullanılıyor.
- Ankara, Cerablus’taki muhaliflerin, destek almazsa askeri açıdan çok daha donanımlı olan IŞİD’e karşı yenileceğini öngörüyor. Bu nedenle, ABD’nin PYD’ye havadan destek vermesi, silah ve istihbarat yardımında bulunması gibi, IŞİD’e karşı savaşan muhaliflere de destek verilmesini zorunlu buluyor. Bu durumda muhaliflerin IŞİD’i rahatça yenebileceği değerlendiriliyor. Mevcut durumda Hercele-Mare hattına 7 ayrı noktadan saldıran IŞİD’in, Suriye rejiminin kontrol ettiği bölgelerde de güçlü biçimde var olmasına rağmen rejime hiç saldırmamasının da altı çiziliyor. Muhalifleri, rejim ve IŞİD kıskacından kurtarabilecek askeri desteğin sağlanması durumunda, Türkiye’nin Suriye’ye asker sokmasına gerek kalmadan sorunun çözülebileceği vurgulanıyor.
- Türkiye’nin muhaliflere bu desteğin verilmesini sağlayamaması durumunda ise “B” planının uygulanması gerektiği ifade ediliyor. Ankara, stratejik hedefini, Cerablus’la Öncüpınar arasındaki hattan IŞİD’in temizlenmesi ve muhaliflerin bölgeyi kontrol altına alması olarak belirlemiş durumda. Bunun için muhalifler desteklenmezse güvenlik açısından TSK’nın devreye girmesi gerekeceğine işaret ediliyor.
- IŞİD’in Cerablus’ta ciddi bir gücünün olduğu ancak bu gücün düzenli ordu karşısında ayakta kalamayacağı değerlendiriliyor. Sıcak takip, havadan operasyon, karadan karaya sınır ötesi operasyon gibi seçeneklerden birinin kullanılarak 30 kilometre derinliğe ulaşana kadar gidilebileceği hesaplanıyor. Ancak 30 kilometrelik alanın kontrol riski nedeniyle 5-10 kilometrelik bir alanda kontrol sağlanmasının bile yeterli olacağı belirtiliyor.
Sınırla, söz konusu bölgenin çok yakın olmasından dolayı hava kuvvetlerinin etkin kullanılmasının gerekmeyebileceği, karadan karaya bombardıman seçeneğinin devreye sokulabileceği de ifade ediliyor. Aksi takdirde bölgede önce IŞİD’in sonra PYD’nin kontrolü sağlamasına kesin gözüyle bakılıyor.
- Güvenlik zirvelerinde Suriye ile Türkiye arasındaki Ankara Anlaşması’nın, sıcak takip vb. operasyonlara olanak tanıdığı değerlendiriliyor. 2012-2013’te Suriye sınırında tampon bölge kurulmasına yönelik planlamalar yapılırken, uzmanların uluslararası hukuka aykırılık gibi bir soruna işaret etmediği de not edilmiş durumda.
İki yol
- Ankara’da, bugüne kadar TSK’nın muhaliflere destek konusunda çok mesafeli davrandığı, bu konuda adım atılmasının sağlanmasının sorunu aşmaya yetebileceği yorumları yapılıyor. Aksi takdirde ise B planının geçerli olması gerektiği.
Hama, Humus, Halep’ten göç eden 200 bin kişinin Mare hattındaki Azez’de yaşadığı, IŞİD bölgeyi alırsa bunların Türkiye’ye göç etmek zorunda kalacağı tespiti de denklemin bir başka boyutu. Ankara’da, göç riskinden, Türkiye’nin ilerideki yıllarda yaşayabileceği sorunlara kadar uzanan bir dizi soru işaretine yanıt aranıyor.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.