Ankara’da önceki gün ardı ardına yapılan zirvelerde, iki temel konuya odaklanıldığını anlıyoruz. Birincisi, rehinelerin durumu. İkincisi ise, ABD’nin dünkü askeri müdahalesi bile belirlemeden başlayan göç dalgasının, boyutlanması durumunda Türkiye’ye getireceği yük...
Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütünün Irak’a girerek Musul’u alması, Sincar ile Mahmur’daki ilerleyişi ve Erbil’i bile tehdit eder noktaya gelmesinin ardından ABD’nin IŞİD mevzilerini vurması bölgedeki tansiyonu doruk noktasına çıkarttı.
Ankara’nın Irak’ta IŞİD kaynaklı gelişmelere odaklanması zaten çok doğal. Ancak durumu daha da hassas hale getiren bir başka faktör var. IŞİD’in elindeki 49 Türk rehine.
Ankara, birçok parametreyi aynı anda hesaplamak, kılı kırk yarmak, tilkilerin kuyruklarını birbirlerine değdirtmemek zorunda.
Asker bütün seçeneklere hazır
Ankara çok uzun zamandır, bütün seçeneklere karşı önlemlerini geliştirmiş durumda.
Suriye’de yaşanan iç savaşın etkisiyle, zaten sınır birlikleri çok önceden takviye edilmiş ve teyakkuz haline geçirilmişti.
Ankara’da önceki akşam gerçekleşen zirvelerde sınırdaki önlemler, ABD müdahalesi nedeniyle artacak göç dalgası da hesaba katılarak gözden geçirildi.
Bu çerçevede, şunları söyleyebiliriz:
Sınırdaki kara birlikleri zaten her an harekete hazır. Hava unsurlarının sınır güvenliği esaslı rutin uçuşları da sürüyor.
IŞİD’in Suriye’deki Süleyman Şah Türbesi’ni işgal etme olasılığının doğduğu dönemden bu yana planlarını revize eden TSK için alarm seviyesi hep yüksek.
O dönemden bu yana hava unsurları da en kısa sürede hareket edip, görevi tamamlayarak geri dönmeleri olarak ifade edebileceğimiz, “scramble” pozisyonunda.
Fakat bütün bunlar Ankara’da “ilave tedbirler” olarak tanımlanmıyor.
Katar ve Girit’ten havalanıyorlar
Edinilen bilgilere göre, ABD, IŞİD mevzilerini bombalamaya karar verene kadar çok sayıda keşif uçağıyla bölgeyi tarıyor. Dünden itibaren de nakliye uçaklarıyla insani yardım malzemelerini özellikle Sincar Dağı’na taşıdı.
Burada önemli nokta, İncirlik’in kullanılıp kullanılmadığı meselesi.
Kaynaklar, ABD’nin keşif unsurlarının Girit’teki Suda ve Katar’daki Doha üslerinden havalandıklarını ve faaliyetlerini bu noktalardan hareket ederek sürdürdüklerini kaydediyorlar.
TSK o açıklamayı niye yaptı?
Burada önemli bir noktaya daha dikkat çekmek gerekiyor. Hatırlanacağı gibi, Genelkurmay Başkanlığı, önceki gün bir açıklama yaptı. Açıklamada, “Türk Hava Kuvvetleri’ne ait savaş uçaklarının, 7 Ağustos’ta Irak hava sahasında uçuşlar icra ettiğine ilişkin iddialar gerçeği yansıtmamaktadır” denildi.
Gün boyu sosyal medyada, özellikle de Iraklı bazı yerel kaynaklar, TSK uçaklarının IŞİD mevzilerini bombaladığı, üzerlerinde keşif uçuşları yaptıkları gibi iddiaları ortaya atmıştı.
49 rehinenin yaşamını da riske atabilecek bu yöndeki iddialar, soru işaretlerine yol açmıştı. Genelkurmay, akşam saatlerinde iddiaları kesin bir dille yalanladı.
Ankara’yı bu açıklamayı yapmaya iten en önemli gerekçe, kuşkusuz, 49 rehinenin üzerine titremesi.
IŞİD’in elindeki Türk vatandaşlarının can güvenliğini tehlikeye düşürecek, örgütü provoke edebilecek en ufak bir asılsız iddia bile Ankara açısından es geçilecek durumda değil.
Sınır ötesine iki kamp
Ankara’da önceki gün ardı ardına yapılan zirvede, iki temel konuya odaklanıldığını anlıyoruz.
Birincisi, rehinelerin durumu.
Ankara, hem bölgesel aktörlerle hem de denizaşırı temaslarında, en kötü senaryoda bile rehinelerin can güvenliğinin devamı konusunu garantiye alıyor.
İkincisi ise, ABD’nin dünkü askeri müdahalesi bile belirlemeden başlayan göç dalgasının, boyutlanması durumunda Türkiye’ye getireceği yük.
Suriyeli göçmenler konusuyla boğuşan Ankara açısından, başka bir kanaldan ikinci bir göç dalgası ciddi problemlere neden olabilir.
Türkiye, bölgedeki Türkmenler için bir kamp kurulmasını planlamıştı.
Bunun yanı sıra göç edenlerin, Türkiye’ye geçmesini istemeyen Ankara, sınırın diğer yanında, iki büyük kamp daha kurulmasını tasarlıyor.
Bu kampların en az 30’ar bin kişilik olabileceği konuşuluyor.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.