13 25/1909 yılında ise, Bediüzzaman'ın yakın dostlarından Mutki Zenderli Halil Hayâlî Bey, Kurmanci lehçesinde bir elifbâ kitabı hazırlar. Bu Elifbâ, yayıncı-kitapçı Diyarbekirli Ahmed Ramiz Bey tarafından Hattat Hamid Aytaç'ın (O dönemde kullandığı isim Musa Azmi el-Kürdî) hattı ile bastırılır.(Bkz. Elifbâ-yı Kurmanci, Muharrir: Halil Hayalî Mutkî, Tâbı': Kürdîzâde Ahmed Râmiz, 1325). Bediüzzaman Hazretleri, 'İki Mekteb-i Musibet'in Şehâdetnâmesi ve Divân-ı Harb-i Örfî' adlı eserinde Halil Hayali Bey'in Kürtçe'nin Sarf ve Nahvini vücuda getirdiğini ifade etse de, Sarf-Nahiv'le ilgili bu eser basılmadan kalır:
'İşte hamiyet-i millinin bir misâlini size tekdim ediyorum ki, o da Mutkili Halil Hayali Efendi'dir ki, hamiyet-i millinin her şubesinde olduğu gibi, bu şube-i lisân meydanından 'Kasbu's-Sebakî' ihrâz eylemişve lisânımızın esası olan Elifbâ ve Sarf ve Nahvini vücuda getirmiş ve hatta diyebilirim ki, asr-ı hamiyet ve gayret ve fedakârlık ve himâyet-i zuafâimtizâc ederek vücud-ı mânevisini teşkil etmiştir. Hakikaten Kürdistan mâdeninden böyle bir cevher-i hamiyete rast geldiğinden bizim istikbâlimizi onun gibi ümidinden birçok cevâhir işlendirecektir. İşte bu zât-ı şayân-ı iktidar bir numûne-i hamiyet göstermiş, ve muhtâc-ı tekemmül-i lisân-ı millîmize dâir bir temel atmış onun eserine gitmeğe ve temeli üzerine binâ etmeği ehl-i hamiyete tavsiye ediyorum. Bediüzzaman Said-i Kürdî.' (İki Mekteb-i Musibetin Şehâdetnâmesi Yahud Divân-ı harb-i örfî Ve said-i Kürdi, Shf. 48,Tâbı'ı: Kürdîzâde Ahmed Ramiz, İkbâl-i Millet Matbaası, 1327 İstanbul). Memur Sicil defterine göre, 1281 senesine Bitlis-Mutki Zender karyesinde Mutkî aşiretinden Yusuf Ağa'nın sulbünden dünyaya gelen Halil Hayali Bey, medrese tahsili aldıktan sonra Bitlis'te memuriyete başlar. Bitlis'ten sonra Siirt, Ankara gibi yerlerde Orman, maâdin ve Ziraat Nezaretine bağlı olarak memuriyetini sürdüren Halil Hayali Bey'in, son olarak Halkalı Ziraat mektebi muhasebe memurluğu yaptığı tesbit olunmuştur. İstanbul'da hemşehrisi olduğu Bediüzzaman hazretleri ile ile yakın dostluğu bilinen Halil Hayali Bey'in vefat tarihi ve yeri tesbit edilememiştir.
Ardından, aslen İran Kürtlerinden, kuvvetli bir medrese eğitimine sahip olup, Bâbıâlî hariciye kalemî Arabî-Farsî mütercimliği ve Osmanlıların İran-Hoy şehbenderliği (konsolosluğu) vazifelerinde bulunmuş olan yine Bediüzzaman'ın dostlarından Mehmed Mihrî Bey 'Mukaddimet'u'l-İrfân' adı ile Kürtçe gramerine giriş risalesi hazırlar. 16 sahifelik bu risale, 1334/1918 senesinde, Eyüp-Hüsrevpaşa Dergâh-ı Şerifi son postnişîni Seyyid Şefik El-Arvâsî (Bilahare Sultanahmed Camii başimamı, Vefatı: Mart 1970-İstanbul) tarafından neşredilir. (M.M, Mukaddimetu'l-İrfân, Tâbı' Ve Nâşiri: İstanbul Müderrislerinden Arvâsîzâde Seyyid Muhammed Şefik, 1334, İstanbul Necm-i İstikbâl Matbaası) Mehmed Mihrî (Hilav) Bey, Cumhuriyet döneminde avukatlık yapmış olup, 1952'de Bediüzzaman Said En-Nursî Hazretleri'nin Gençlik Rehberi ile ilgili İstanbul'daki mahkemesinde avukatlığını yapmıştır. Mehmed Mihrî Hilav 1956'da İstanbul'da vefat etmiş. Oğullarından Hacı Necmeddin Hilâv 2000 yılında, diğer oğlu Felsefeci Selahaddin Hilav ise 2007'de vefat etmiştir.
1337/1921'de ise, İstanbul'da teşkilatlanmış olan Kürd Talebe Hivî Cemiyeti Kürtçe'nin Sorani/Babânî ve Kurmanci her iki lehçesinde Hînkeré Zimané Kürdî (Kürt Dilinin Öğreticisi) adıyla 64 sayfalık bir konuşma rehberi yayınlar. Kürtçe'de Batılılaşma ve modernleşmenin etkisiyle alfabe/imlâ ile ilgili ilk tartışma bu kitabın önsözünde yer alır. Kurmancî, Sorani-Babanî ve Türkçe olarak yayınlanmış önsözde buna dair şu cümleler yer almıştır:
'Bu kitabı, Kürdçeyi bilmeyen, genç arkadaşlarımıza bir lisan rehberi olmak üzere takdim ediyoruz. Bu eserde tâkip ettiğimiz gâye ancak tekellümü az-çok öğretmek olduğundan, kavâid ve imlâ hususâtına ehemmiyet verilememiştir. Bugünkü yazının lisânımızı ifâdedeki noksanını ve bâzı kavâid-i sarfiyemizin tesbiti, âtiye ve daha selahiyetdâr zevâtın uhde-i mârifetlerine kalmıştır. Bu eserde yalnız, Kürdçeyi mümkün mertebe telaffuz edildiği gibi yazmağa dikkat edilmiştir. Bununla, lisânımızı mükemmelen yazıp okumak için Serî bir ıslâh-ı hurûfun derece-i zarûreti bir def'a daha şiddet-i kâfiye ile anlaşılmış olsa gerektir.
Kürd Talebe Hîvî Cemiyeti dokuz senelik mesâisine bir de böyle bir eser ilâve edebildiğinden kendisini bahtiyar addeder.' (Hînkeré Zimané Kurdî, Kurmancî-Babânî, Necm-i İstikbâl Matbaası, İstanbul, 1337/1921) Buradan, o dönemlerede moda şeklinde Batılılaşma/modernleşme kasırgası ile Latin harflerine geçiş süreçlerinde dillerde peleseng olan 'Islâh-ı Huruf' korosuna bu kitabı neşreden Kürt talebelerin de katıldığı anlaşılmaktadır.
1925'ten itibaren Şeyh Said hadisesi üzerine yürürlüğe konan Takrir-i Sükun kanunu ile, Kürtçe'de yayın faaliyetleri Türkiye'de tümü ile durur. Türkiye dışında, Suriye'de bulunan Cizreli Bedirhan Paşa'nın torunlarından Emir Celâdet Bedirhan ise bu faaliyetlerini sürdürür. 1933 yılına kadar, çıkardığı Hewar mecmuâsını Şam'da Arabi-İslâm harfleri ile neşreder. 1934 yılında ise, Türkiye'deki harf devriminden etkilenerek mecmuâsını Latin harfleri ile yayınlamaya başlar:
'Kurmanci lehçesini konuşan Kürtlerin büyük çoğunluğunun yaşadığı Türkiye'de Mustafa Kemâl Atatürk'ün yaptığı reformlardan esinlenen Celâdet Bey'in ilk işi Latin harflerine dayanan bir alfabe yaratmak oldu.' (Roger Lescot, Kürtçe Grameri, Doz Yayınları, İstanbul). Böylece, Türkiye'nin tek parti dönemi devrimlerinin etkisi ile Kürtçe'nin Kurmanci lehçesinde latin alfabesine ilk adım atılmış olur.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.