Bugün okuyacaklarınız sanırım sizi epeyce sarsacak.
Savaşın ne olduğunu bilmiyorsunuz çünkü.
Savaştan söz ediyorsunuz ama o savaşta yaşanılanlardan haberiniz yok.
Öldürmenin savaşın içinde bir salgın hastalığa döndüğünü, insanları vahşileştirdiğini, o vahşetin insanlardan tüm topluma yayıldığını bilmiyorsunuz.
Güneydoğu’da savaşan bir askerin anlattıklarını okuyun.
Okuyun ve düşünün bence.
Düşünürseniz, barışa ne kadar ihtiyacımız olduğunu daha iyi kavrayacaksınız.
Herkesi etkileyen bir şiddet ve düşmanlıktan nasıl hastalandığımızı daha iyi göreceksiniz.
Bu ülkede şiddet, zorbalık, hoyratlık yayıldıkça yayılıyor.
Herkes hoyratlaşıyor.
Devlet burada yaşayan bütün insanları ezerken, ezilenler de birbirini eziyor.
Bunu durdurmak zorundayız.
Kürt, Alevi ve solcu olan bir zamanların efsanevi gençlik liderlerinden Salman Kaya’nın dün Neşe Düzel’le yaptığı çok etkileyici bir konuşma vardı.
Kaya, yaşadığı işkenceleri ve duyduğu nefreti anlatıyordu.
Şimdi, o nefreti aşıp barış arıyor.
Toplumun bütün kesimleri arasında gerçekleşecek bir barış.
Sıcak savaş “Kürtlerle devlet” arasında sürüyor ama bu ülkede bir de yaşanan “soğuk savaşlar” dizisi var.
Sünnilerle Aleviler arasında yaşananlar mesela.
Sivas, Maraş, Gazi olaylarının Alevilerde yarattığı büyük travmanın, bir zamanların “ilerici” Alevilerini bugün nasıl “tutucu” hale getirdiğini görüyorsunuz onun cümlelerinde.
Aleviler yeniden böyle kıyımlarla karşılaşmaktan korkuyorlar ve bu korku onları “ordu yandaşlığına” kadar sürüklüyor.
Çünkü AKP’ye güvenmiyorlar.
Kaya, bu “güvensizliğin” üstesinden gelmenin aslında çok zor olmadığını da söylüyor.
İki şey istiyor Aleviler.
Birincisi, cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesi.
İkincisi, okullardaki zorunlu din derslerinin kaldırılması.
Bunu Sünniler kabul etmiyor.
Hem kendi Sünni seçmenlerinden korkan, hem de kendi içindeki
Sünni refleksleri kıramayan AKP bu iki isteği de yerine getirmiyor.
Alevilerin isteklerinde kabul edilmeyecek ne var?
Neden cemevleri ibadethane olarak kabul edilmesin?
Ben bunu yazdığım zaman Sünni okuyuculardan gelen mailleri biliyorum, “ama Ahmet Bey, Alevilik din değil, onun ayrı ibadethanesi olamaz” diyen mailleri.
Katoliklik, Protestanlık, Ortodoksluk da ayrı ayrı dinler değil ama hepsinin ayrı ibadethanesi var.
Deyin ki Alevilik, din değil, mezhep değil ama o insanlar kendilerine ait bir ibadethane olmasını ve bunun devlet tarafından kabul görmesini istiyorlar.
Bunu kabul etmek, kime ne zarar verir?
Önemli olan, onların istekleri değil mi?
Unutmayın, “başörtüsünü” yasaklayanlar da başörtüsünün “Kuran’da yeri olmadığını” söylüyorlar.
Kendi “yasakçılıklarına” Kuran’dan destek arıyorlar, bunun ne kadar samimiyetsiz bir yaklaşım olduğunu hepimiz biliyoruz.
Kendileri “başörtüsü” yüzünden acı çeken Sünniler, neden benzer bir acıyı Alevilere çektiriyorlar?
Ne olur cemevleri onların “ibadethanesi” olsa?
Bunu reddetmek, dinin “hoşgörüsüne” uygun mu gerçekten?
Ya “zorunlu” din dersi?
Aleviler çocuklarının “zorla” Sünniliği öğrenmesini istemiyorlar, bunda diretmenin, Alevilerdeki korkuyu sürekli beslemenin anlamı ne?
İsteyen çocuğuna Sünniliği öğretsin, isteyen Aleviliği, hangi çocuğun hangi dini ve hangi mezhebi öğreneceğine neden “devlet” karar veriyor?
Hem “devletin baskısından” yakınır, hem de o “devlet baskısını” size benzemeyenlere karşı kullanırsanız, bu inandırıcılığınızı ve güvenilirliğinizi zedelemez mi?
Bu toplumda niye herkes kendine benzemeyene karşı “silahlı ya da silahsız” bir şiddet uyguluyor?
Hepimizin eşit olduğunu, hepimizin eşit haklara sahip olduğunu kabul etmek çok mu zor?
Eğer “güçlü olan istediğini” yapar inancını benimserseniz, sonunda “en güçlü olan” hepimizi ezer ki yıllardan beri yaşanan da budur.
Ve, savaş hiç bitmez o zaman, “sıcak” ya da “soğuk” bir savaş sürer gider, hep birlikte hastalanırız biz de.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.