Türkiye’nin öteden beri bir “Alevi sorunu” var. Ve bir türlü çözülemiyor. Bunun kabaca iki nedeni var: İlkin, sayıca çoğunlukta olan ve buna bağlı olarak ülke yönetiminde daha etkili olan Sünniler, Alevilerin varlığını kabul etmekle birlikte, bir “Alevi sorunu”nun söz konusu olduğunu kabul etmiyorlar. Çünkü onlar Alevileri oldukları gibi değil de kendi istedikleri gibi görme eğilimindeler. İkinci olarak Aleviler kendi içlerinde paramparça. Ne Aleviliğin, ne de “Alevi sorunu”nu tanımlamada aralarında anlaşabiliyorlar. Örneğin bazıları Alevilerin Diyanet içinde temsilini talep ederken ciddi bir kısmı Diyanet’in lağvından yana; yine bazıları cemevleri ve buralardaki görevlilerin bütçesinin devlet tarafından teminini isterken, geri kalanlar “devlet gölge etmesin, yeter” çizgisinde.
O yüzden de AKP hükümeti 2008 yılının sonlarına doğru Alevi açılımı başlattığında başarılı olunması ihtimalinin pek bulunmadığını düşünenlerin sayısı alabildiğine yüksekti. Yine de iktidar partisinin Alevi taleplerine daha fazla kayıtsız kalamayacağını kabul etmiş olması bile başlı başına umutlanmak için yeterdi. Ne var ki düzenlenen çalıştaylara, hazırlanan raporlara rağmen Alevi sorununun çözümü konusunda herhangi bir ciddi adım atılmadı. Saptanan çözüm önerilerinin hayata geçirilmesi sürekli ertelendi. Ve yaklaşık 6 yıl sonra, bugün Türkiye’nin önünde çok daha ciddi ve çözülmesi iyice zorlaşan bir Alevi sorunu var.
Biraz empati
Şunları peş peşe hatırlayalım: Gezi direnişinde hayatını kaybeden gençlerin neredeyse hepsinin cenazeleri cemevlerinden kalktı; Başbakan Erdoğan bu gençleri hiçbir şekilde rahmetle anmadı, ailelerine başsağlığı dilemedi, hatta seçim mitinglerinde Berkin Elvan’ın annesinin yuhalanmasına göz yumdu; önceki gün bir cemevinde cenaze için bulunan Uğur Kurt, iddiaya göre polis kurşunuyla hayatını kaybetti; vatandaşlar ona yardım etmeye çalışırken polis cemevine gaz bombası attı; Başbakan Erdoğan ertesi gün Kurt’un ölümünden söz etmeyip “yaralı” polislere dikkat çekti ve polislerin sabrına hayret ettiğini söyledi. (Suriye krizi bağlamında yaşanan tatsızlıklara hiç değinmiyorum bile.)
Alevi değilseniz biraz empati yapmanızı, eğer Alevi olsaydınız bütün bu olayların sizde ve yakın çevrenizde ne gibi sonuçlara yol açabileceğine kafanızı yormanızı rica ediyorum. Ben Alevi değilim ama çevremdeki Alevilerin her geçen gün nasıl daha da karamsarlığa kapıldıklarını görüyorum. Özellikle Alevi sorununu çözmek yerine Alevileri kökleri içeride ve/veya dışarıda bazı komploların basit birer piyonu olarak gören ve göstermek isteyenlere karşı çok öfkeliler.
Köln’de karşı karşıya
Bugün Başbakan Erdoğan Almanya’nın Köln şehrinde bir mitingde konuşacak. Aynı saatlerde, yine Köln’de Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) da protesto eylemi düzenliyor. Bu iki olay AKP hükümetiyle Aleviler arasındaki mesafenin her geçen gün daha da açıldığını göstereceğe benziyor.
Kuşkusuz Köln’deki zıt toplantıların Alevi sorununu daha da derinleştirmesi ihtimali hayli yüksek. Ama insan yine de bu kötü gidişatın son bulmasını arzuluyor. Tabii ki ortada umutlanmak için hiçbir emare bulunmadığının farkındayım, ama Türkiye’nin, hele şu içinde bulunduğumuz coğrafyada, mezhep eksenli bir gerginlik ve çatışmanın yükünü kaldırabileceğini hiç düşünmüyorum.
Kimse Alevileri işaret etmesin. Bu sorununun felakete dönüşmeden çözümünde öncelikli sorumlu Sünniler ve iktidar partisi, dolayısıyla Başbakan Erdoğan’dır.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.