Objektif olmak bu kadar zor olmamalı… Yaşanan olayın iki yönü olduğu ve her ikisinin de ciddiye alınması gerektiği açık. Bir yanda hükümetin içinde ve çevresinde zamana yayılmış ve yapısallaşmış bir yolsuzluk alanı olduğu iddiası, diğer tarafta bununla ilgili dosyanın hükümeti düşürmek üzere kullanıldığı iddiası…
Eğer yolsuzluğu da, hükümet karşıtlığını da münferit aktörlerin tasarrufu olarak algılarsanız ortada fazla bir mesele yok. Dünyanın her ülkesinde buna benzer girişimlere rastlamak mümkün. Mesele söz konusu girişimlerin karşılıklı olarak ‘organize’ oldukları kanaati etrafında bir kavganın sürdürülmesidir.
Öte yandan toplumsal algı açısından bu olayların organize olmadığına insanları inandırmak da artık mümkün olmaktan çıkmış gözüküyor. Çünkü her iki tarafta da belirli bir pozisyonun külliyen sahiplenilmesine tanık oluyoruz. Yani yolsuzluk ve operasyon eylemlerinin kendisinin ne denli organize olduğu artık ikinci planda, çünkü tarafların kendi pozisyonlarını ‘sahiplenme’ stratejileri apaçık bir biçimde organize. Bu durum objektif olmayı zorlaştırmak bir yana makbul olmaktan da çıkarıyor. Kimse kendi içinden aykırı bir ses çıkmasından fazla hoşlanmıyor. Objektif olmamanın teşvik edildiği, daha uca gidenin sırtının sıvazlandığı bir ortamda gerçekliğin peşinden gittiğimiz hayaliyle avunuyoruz.
Karşımızdaki tabloya serinkanlılıkla baktığımızda görünen ise şu… Yolsuzlukların üstünün örtülmesini savunan kimse yok. İstifa müessesesinin işletilmesinin hükümetin elini güçlendireceği de açık. Eğer yolsuzluk ihtimalinin yükü altında kalmış olanlarla yollar bir an önce ayrılırsa seçimde AKP oyunun düşmeyeceğini, hatta artma ihtimali olduğunu bile düşünebiliriz. Çünkü yolsuzluğu yapmış olanla halktan oy isteyecek olan aynı kişi olmayacak… Ancak hükümetin bu yönde çabuk bir davranış sergilememesinin de bir anlamı olmalı. Belki de seçime yaklaşıldığında bir başka dosyanın daha gündeme sürüleceği ve istifa şıkkının şimdi kullanılmasının ileride hükümet üzerinde baskı oluşturacağı hesaplanıyor. Eğer durum buysa seçimlere karşılıklı dosyalarla girileceğinden ve bel altı siyasetin zirve yapacağından kimsenin kuşkusu olmasın. Bu, iki tarafın da kaybedeceği bir süreç olur…
Tartışmanın kendisine gelirsek, bir taraf operasyonun içeriğine, diğeri yöntemine dikkat çekiyor. AKP içeriği, yani yolsuzluğu sulandırmaya kalkarsa kaybeder. Ama içeriğin gereğini yaparsa o zaman tartışma kaçınılmaz olarak yönteme kayar. Yani iki savcının tek bir savcı yardımcısının talimatıyla, başsavcıya veya onun üstü olan herhangi bir amire bilgi vermeden, hükümet seviyesinde bir yolsuzluğu bütün polisiye delil üretme imkânlarını kullanarak sürdürmeleri ve aynı anda üç farklı dosyanın gereğini hayata geçirmeleri… İşin bu yanından bakıldığında ise Hizmet Hareketi’nin tutumu önemli… Eğer yöntemi sorgusuz sualsiz onaylar ve sahiplenirse kaybeder. Çünkü bu durum ‘organize’ suçlamasına malzeme sağlar. Ama gereğini yapar ve olayla kendi kurumsal varlığı arasına mesafe koyabilirse konu yeniden yolsuzluk meselesine kayar.
Şu an için dışsal bir gözle söylenebilecek olan, her iki tarafın da yanlış yaptığıdır. Yolsuzluk algısı da, organize komplo algısı da zihinlerde yayılan bir lekeye benzer. Giderek her tarafı kaplar ve ilgili kurumları bir bütün olarak töhmet altında bırakır. Yolsuzluk iddiasının tümüyle palavra olması mümkün gözükmüyor ve gereğinin acilen yapılması lazım. Buna karşılık savcıların operasyonunun da ‘rutin’ olduğunu, siyasi mülahazadan bağımsız olduğunu iddia etmek mümkün gözükmüyor ve bunun da gereğinin yapılması lazım. Burada konu hükümet karşısında yargının bağımsızlığı, fakat aynı anda da bağımsız yargının ne denli tarafsız olduğudur. Unutmamak gerek ki yargı bağımsızlığının meşruiyeti, söz konusu yargının tarafsız olmasından kaynaklanır. 12 Eylül rejimi darbeye ihtiyaç duymayacak bir vesayet sistemini yargı üzerinden kotarmıştı. O dönem de yargı bağımsızdı ama tarafsız değildi ve 28 Şubat o dönemin tasarruflarının meşru olmadığının kanıtlarından sadece birini oluşturdu. Kürt meselesi bağlamında yargının geçmiş ve halen bugün süregelen tutumu, karşımızda tarafsız olmayan ama bağımsız davranabilen bir yargı olduğunu gösteriyor.
Öte yandan kimse çıkıp yargının bu durumunun siyasi veya sosyolojik yükünü Hizmet Hareketi’ne yükleyemez. Ama Hizmet Hareketi’nin sorumluluk sahibi üyelerinin de yargının bu niteliğini göz ardı ederek argüman oluşturması ancak Hareket’e zarar verir. Denklem aslında basit: Objektif olabilen kazanacak… Her iki taraf da objektif olabilirse ülke kazanacak.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.