Bir dostum dün kalın bir dosyayla geldi.
İçinden benim on beş yıl önce yazdığım yazıları çıkardı.
Yazılara şöyle bir göz attım...
Ve, ürperdim.
Türkiye gibi bir ülkede bir yazarın on beş yıl önce yazdığı yazılarla yüzleşmesi kolay değildir.
Devirden devire değişen, ayçiçeği gibi yüzünü sürekli iktidarın sıcaklığına dönen bir alçak olduğun ortaya çıkabilir.
Ya da benim kendi yazılarımı okurken hissettiğim gibi “bir ömrü boş yere harcamış bir ahmak mıyım” sorusu beynine çakılır.
On beş yıl önce yazdığım yazıları bugün hiçbir açıklama yapmadan yayımlasam kimse on beş yıl önce yazıldığını anlamaz.
Bunca zaman, bunca olay, bunca iktidar değişti ama durum on beş yıl öncesiyle aynı.
Gene kanlı bir Kürt savaşı duruyor ortada.
Gene birbirinden nefret eden kavimler var.
Gene derin devlet cinayetler işliyor.
Gene aynı Anayasa.
Gene aynı baskıcı yasalar.
O korkunç masal girişi gibi, “az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik, bir de baktık bir arpa boyu yol gittik...”
Gide gide bir arpa boyu yol gitmişiz.
Hrant’ı öldürtenler ortada dolaşıyor.
Uludere’de 34 kişiyi öldürenlerden hesap sorulmuyor.
Gene iktidarın çevresi dalkavuklarla dolu.
Gene Kürt sorunu silahla çözülmeye çalışılıyor.
Gene PKK sokaklarda bombalar patlatıyor.
Mümkün olsa da on yıldır iktidarda olan ve “büyük değişimler yaptığına” inanan AKP yöneticileri on beş yıl önceki yazıları okuyabilseler.
Konuların nasıl hep aynı kaldığını görseler.
Türkiye, AKP iktidarı süresince büyük bir ekonomik gelişme yaşadı, adam başına milli gelir iki bin dolarlardan on bin dolarlara çıktı, ihracat patladı, şehirlerin kasabaların çehresi değişti, AB yolunda epey reformlar yapıldı, askerî vesayet ciddi bir gerileme sürecine girdi, PKK ile müzakereler yapıldı, Anayasa’nın bazı bölümlerinde önemli reformlar gerçekleşti...
Peki, arka arkaya sıraladığımızda müthiş gözüken bütün bu değişime rağmen neden her şey on beş yıl öncesinin aynı gibi gözüküyor?
Çünkü sistemin temeli değiştirilemedi.
12 Eylül’ün Anayasa’sı, Siyasi Partiler Yasası, Seçim Yasası, Terörle Mücadele Kanunu, geçmişi mıh gibi ayakta tutuyor.
Sen kapıyı pencereyi boyuyorsun, balkonu tamir ediyorsun ama temel, aynı çürük temel.
AKP, temele el atamıyor.
Ya korkuyor, ya gücü yetmiyor, ya içi istemiyor, bilmiyorum ama o temele dokunmuyor.
Anayasa’yı değiştirmek için 2007 seçimlerinde söz vermişlerdi mesela.
Yıl 2011, hâlâ ortada yeni bir anayasa yok.
Sadece bir anayasa lafı dolaşıyor ortalıkta.
Kürt meselesini çözmek için Kürtlerin haklarını vermeye yanaşmadılar.
Bu meseleyi çözmek istiyorsan her şeyden önce Kürt’le Türk eşit olacak.
Eşit mi?
Türk, çocuğunu kendi anadilinde eğitebiliyor, Kürt eğitemiyor, gerisini saymaya gerek var mı?
Seçim Yasası’nı değiştirmediler, yüzde on gibi insafsız bir baraj duruyor ortada, yetmiş milyonluk ülkede “altı milyon dokuz yüz doksan dokuz bin kişi” aynı fikir etrafında toplanıp örgütlense gene de Meclis’e giremiyor.
Kendi ülkenin Meclis’inde fikrini, isteklerini, önerilerini dile getirebilmen için en aşağı yedi milyon olman gerekiyor.
Siyasi Partiler Yasası’nı değiştirmediler, siyaset hâlâ “ağalık” sistemiyle yönetiliyor.
Parti başkanını kızdıranın siyasi geleceği yok ediliyor, hiçbir yeteneğin olmasa bile başkanın gözüne girersen yükseliyorsun.
Bu garabet yapıyı otuz yıldır hiçbir parti, hiçbir iktidar değiştirmedi, hep bunlara karşı olduklarını söyleyerek iktidara geldiler, hep iktidara geldikten sonra 12 Eylül rezilliğinin rantını yediler.
Hiçbir eleştiriyi dinlemediler, hiçbir eleştiriye tahammül etmediler.
Böyle davrananların hepsi neticede siyasetten silindi gitti.
Geriye, bir türlü değişmeyen 12 Eylül rejimiyle...
Yazanlarını, “ömrünü boşa harcamış ahmak” durumuna düşüren yazılar kaldı.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.