Kürt meselesinde açıklanan stratejinin yeni olmadığı, ama aslında hiçbir stratejinin 'yeni' olarak adlandırılmayı hak etmediği, ihtiyaç duyulan yeniliğin iki tarafın birlikte üreteceği bir durumla ilintili olduğunu kavramak birçoklarına zor geliyor.
Özellikle bir tarafın parçası olarak konuya bakanlar, karşı tarafın 'yeni' bir şey yapmasını bekliyorlar ama bir yandan da o tarafın hiçbir yaptığının yeni olmadığını kanıtlamaya çalışıyorlar... Bu çerçevede giderek 'yaygınlaşan bir tür AKP alerjisi' ise giderek siyasi analizin yerine geçiyor.
Vahap Coşkun'un 2 Nisan tarihli Taraf yazısı bu tutumu hatırlatan iyi bir örnek. Coşkun önce hükümetin stratejisinin üzerine oturduğunu iddia ettiği üç tespitle başlıyor ve ardından da her bir tespitin niçin yanlış olduğunu kanıtlıyor. Söz konusu tespitlerin neler olduğunu ve niçin yanlış olduklarını şöylece özetlemek mümkün: İlk olarak AKP stratejisini hazırlayanlar "Kürt meselesinde yapılması gerekenleri büyük ölçüde yaptıklarını" ve Kürtlerin bununla yetinmesi gerektiğini düşünüyorlar. Oysa henüz anadilde eğitim, siyasi temsil, öz yönetim, vatandaşlık, ifade hürriyeti gibi birçok konuda en azından anayasal engeller mevcut. Dolayısıyla AKP'lilerin düşüncesi pek doğru gözükmüyor... İkinci olarak, AKP stratejisine göre "Kürt meselesini çözmek için PKK ile görüşmek büyük bir risk taşıyor" ve kamuoyunda infiale sebebiyet veriyor. Bu da pek doğru bir bakış değil, çünkü bizzat AKP "teröristlerle görüşülmez" mitini yıktı ve halkın buna olumsuz bir tepkisi olmadı. Ayrıca AKP "demokratikleşme vitesini yükselttiği her durumda halkın desteğini arkasında buldu". Yani AKP'nin halka ilişkin varsayımı da yanlış. Nihayet üçüncü olarak AKP, kendisini desteklemeyen bütün Kürtlerin sadece korktukları için PKK'ya destek verdiğini varsayıyor. Oysa Kürtler PKK'nın esiri değiller. "PKK yanlış yaptığında - mesela 'devrimci halk savaşı' gibi anakronik ve kanlı politikalar yürüttüğünde - halk PKK'ye tepki gösteriyor." Kısacası bu açıdan bakıldığında da AKP stratejisi yanlış bir tespit üzerine oturmuş gözüküyor.
Bu değerlendirmede her şey gayet akla yakın duruyor. Nitekim Coşkun'un öne sürdüğü akıl yürütmelere kimsenin itirazı olamaz. Gerçekten de anayasal ve yasal zeminde yapılması gerekenlerin son derece açık olması yanında, hem halkın hükümete bariz desteği sürüyor, hem de Kürtler gözü kapalı bir biçimde PKK yandaşlığı yapmıyor. Başka bir ifadeyle aslında hükümetin elini bağlayan hiçbir şey yok gibi görünüyor ve bu bağlamda AKP eleştirisi anlam kazanıyor. Ancak maalesef işin başında epeyce garip bir varsayım yapmış durumdayız: AKP'nin sahip olduğunu sandığımız yanlış bir bakışı veri olarak kabul ediyoruz ama AKP'nin gerçekten de o bakışa sahip olup olmadığına pek kafa yormuyoruz. Coşkun'un eleştirisinin işlevsel olabilmesi için, hükümetin gerçekten de sözü edilen üç yanlış varsayımı sahiplenmesi gerekir. Ama ya öyle değilse?
Meseleye bir de tersten yaklaşalım: Coşkun AKP'ye atfettiği kabullerin niçin yanlış olduğunu apaçık örneklerle izah ediyor. Herhalde hiçbir aklı başında insan bu örneklerin ima ettiği durumun tersine bir kanaati savunmaya kalkmayacaktır. Çünkü böyle bir irrasyonel tutum ancak fanatik bir bakışla mümkün olabilir. İyi de, her sıradan sağduyulu kişinin gördüğü bazı gerçeklerin AKP'liler tarafından görülmediğini öne sürmenin rasyoneli ne olabilir? AKP yönetimi ideolojik körlük geçiren bilinçsiz bir zevat mı? Yoksa acaba AKP'yi durduran unsurlar Coşkun'un sözünü ettiği tespitlerin çok dışında mı kalıyor?
Bu ihtimali dikkate almadan yapılan tahliller maalesef ancak kategorik AKP reddiyesi duymak isteyenleri tatmin ediyor ama durumu anlamamıza imkan tanımıyor. Bugün AKP üst yönetiminden kiminle konuşursanız konuşun Coşkun'un haklarla ve genelde toplumla ilgili gözlemlerini paylaşacaktır. Hükümeti durduran asıl unsur, hangi siyasi adımı atacak olursa olsun bunun yükünü tek başına taşımak zorunda kalması ve bu durumun kendi aleyhine kullanılmasının çok kolay olmasıdır. Bu duruma gelinmesinde AKP'nin de büyük payının olduğu, hatta en büyük payın AKP'ye düştüğünü söylemek durumundayız. Ancak bu eleştiri gerçekçi bir siyasi analiz yapma yeteneğimizi ve isteğimizi köreltmemeli. Aksi halde ister istemez yüzeyselliğe mahkum bir bakışa hapsolabiliriz.
Böylece daha olgunlaşmadan bir siyasi adıma 'içi boş' demek durumunda kalınabilir ve 'elde patladı' türünden fazlasıyla acul bir sonuca varılabilir. Coşkun makalesinin sonunda hükümetin 'stratejisinin' Kürt meselesini çözmeyeceğini, demokratik alanı kısıtlayarak sorunu daha da derinleştireceğini büyük bir özgüvenle söylüyor. Ama inandırıcı olabilmesi için hem AKP'yi iyi anladığını görmemiz lazım hem de çözümün her iki tarafın doğru bakışına muhtaç olduğunu dikkate alan bir çözümleme sunması gerek. Bu arada Özgür Gündem'e verilen cezayı hükümete yazmaya kalkmanın, bütün analizi berhava ettiğini fark etmekte de yarar var.
AKP'nin yapmadığı, yanlış yaptığı ve yapması gereken çok şey var... Ama kategorik reddiye mantığıyla gidilecek fazla mesafe yok.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.