Türkiye, her yanından keder ve alev tüten bir cehennem görüntüsü veriyor son zamanlarda, insanlar ümitsizce ne olduğunu anlamaya çalışıyor.
Daha iki yıl öncesinin ümitli ülkesi, ekonomisini de iyi götürdüğü hâlde neden birdenbire bir ümitsizlik ve çaresizlik kapanına kısıldı?
İçine girdiğimiz bu karanlık yoldan çıkabilmemiz için bu büyük sapmanın nedenini soğukkanlılıkla ve dürüstçe saptamalıyız.
Herkes tahlillerini açıklarsa doğruyu toplumca bulabiliriz herhalde.
Ben bu ani daralmanın, bu bunaltıcı sıkışmanın, iktidarın “Türk-İslam sentezi” çarpıklığını kendisine pusula yapmasından kaynaklandığını düşünüyorum.
Başbakan Erdoğan bu politikayla kendine Çankaya yolunu açmaya uğraşıyor.
Irkçı ve mezhepçi bir anlayışın iktidara hâkim olarak toplumun büyük bir bölümünü dışlaması ve dışladıklarına baskı yapmaya çalışması da Türkiye’yi kanlı bir tuzağa sürüklüyor.
Kürt meselesinde, iktidar kendisini PKK’nın eylemlerinin arkasına saklamaya uğraşıyor.
Ama Alevi meselesine baktığımızda, iktidarın arkasına saklanabileceği bir “bahane” olmadığı için AKP’nin siyasi tercihleri çırılçıplak ortaya çıkıyor.
AKP, Türkiye’de bir Alevi sorunu olduğunu, Alevilere haksızlık edildiğini, bu cumhuriyetin kuruluşundan itibaren Alevileri dışladığını, sinsi bir propagandayla sürekli onları karaladığını, uzun yıllar boyunca bu ülkede insanların “Aleviyim” bile diyemeyeceği bir baskı ortamı oluşturulduğunu biliyor.
Bunu bildiği için de “Alevi çalıştayları” düzenledi, Alevi milletvekilini bünyesine aldı, çalışmalar yaptırdı.
2011 seçimlerinden sonraki “Türk-İslam sentezine” yaptığı büyük dönüşte “dışarıya attıkları” arasında Aleviler de vardı.
Bir zamanlar “Alevi çalıştayları” düzenleyen AKP, Alevilerin “Meclis’te cemevi açılması” isteklerini “Sünni” Diyanet’ten aldığı “fetvayla” reddetti.
Milyonlarca insanın ibadetini yaptığı, cenazesini kaldırdığı cemevlerinin “ibadethane” olmadığına karar verdi.
Askerî vesayet rejiminin anlayışına kendi Sünniliğini de katarak, “şehit askerin” cenazesinin cemevinden kaldırılmasını bile kabul etmedi.
Urfa’da Yahudilere bir mezarı çok gören “ırkçı ve mezhepçi” anlayış, Alevilerin cemevlerini de reddetti.
Alevilerin böylesine utanç verici bir biçimde dışlanmasının, ibadet hakkı tanınmamasının, “ya Sünnilerin ibadet yerine gelirsin ya da ibadet etmezsin” dayatmasının AKP’den başka bir sorumlusu var mı bugün?
Bunun bir mazereti var mı?
AKP’nin “Türk-İslam sentezci”, dışlayıcı politikalarının, AKP yönetiminin tercihleri dışında bir sorumlusu bulunuyor mu?
“Cumhuriyet elitlerinin” yerine “Sünni Türkleri” yerleştirmeye çalışan, milyonlarca insanı “ikinci sınıf” vatandaş konumunda tutan siyasi tercihler, sadece Türkiye’nin içinde değil, Ortadoğu’da da çok ufunetli bir yere taşıyor bizi.
Mezhepçilik, bugün Türkiye’nin Ortadoğu’daki dış politikasının omurgasını oluşturuyor.
Bakın bugün Ortadoğu’da dört devletle boğaz boğaza gelmiş vaziyetteyiz.
Bunlardan üçü, Suriye, İran, Irak, Şii, dördüncüsü de Yahudi.
Tuhaf bir tesadüf, değil mi?
Bu dört devleti suçlamanıza yardım edecek faktörler var, AKP de onların arkasına saklanmaya çalışıyordu ama Sudan konusundaki politikasıyla suçüstü yakalandı.
Suriye’de Şii Esed’in “kanlı eylemlerine” karşı çıkan, palalarla kafa kesen Suriyeli radikallerin vahşetinin “hamisi” konumuna düşen Türkiye, “soykırım sanığı” olarak Uluslararası Mahkeme tarafından aranan, 300 bin kişinin ölümünden sorumlu tutulan, hakkında tutuklama kararı çıkan Sudan’ın “Sünni” diktatörüyle askerî anlaşma imzaladı.
Suriye diktatörü ile Sudan diktatörü arasında nasıl bir fark var da, o kanlı diktatörlerden biriyle Türkiye’nin güvenliğini tehlikeye atma pahasına kanlı bıçaklı olurken, diğeriyle askerî anlaşmalar imzalıyoruz?
Sünni hiçbir diktatörlükle sorun yaşamayan Türkiye neden yalnızca Sünni olmayan devletlerle sorun yaşıyor Ortadoğu’da?
“Türk-İslam sentezi” denen, sadece ismiyle bile Hazreti Peygamber’in “Veda Hutbesine” aykırı olan, bir “ırk” ismini İslam’ın yanına yazarak dini bile ırkçılaştıran, içeride Alevilerin hakkını inkâr eden “ırkçı ve mezhepçi” bir siyasetin dış uzantısı bu.
Zaten Türkiye’nin bu “ırkçı mezhepçi” politikaları yüzünden, Esed’e karşı olan Batılı devletler bile Türkiye’nin yanında durmuyor.
Bir de Ortadoğu halklarının kulağında nasıl çınlayacağını hiç düşünmeden yaptığı saçma sapan, hiçbir gerçekçiliği olmayan “Osmanlı” vurgusuyla Türkiye’yi iyice yalnızlaştırıyor bu iktidar.
“Irkçı ve mezhepçi” bir siyaset, Türkiye’yi içeride de dışarıda da belaya götürür.
AKP’nin Türkiye’yi sürüklediği yerde bizi çatışmadan, ölümden, acıdan başka bir şey beklemiyor, bunu anlayabilmek, AKP’yi bu yoldan döndürmeye gayret etmek için kaç ölüm daha bekleniyor?
Kaç ölüm daha gerekiyor bunun için?
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.