Normal bir toplumda kıt akıllılar genellikle çoğunluğu oluşturmaz. Bu grubun sosyal kesimler arasında az çok eşit dağılması da beklentiye uygundur. Dolayısıyla iktidar çevresinde son dönem ortaya çıkan amigolar arasında bu özelliğin ülke ortalamasının hayli üzerinde seyretmesinin bir açıklaması olmalı… Hemen her ülkede oportünistlerin iktidar çeperine meyletmesi şaşırtıcı bir durum değil. Ama bunun aynı zamanda zihni melekeler açısından bir yetersizliğe denk gelmesi herhalde bize has bir durum.
Bu kişilerin kariyer hesapları ile bir derdimiz yok. Hepsinin yolu açık olsun… Ancak akıl yürütme ve kamusal tartışma açısından ‘keşke daha nitelikli olsalardı’ dememek mümkün değil. Çünkü mantıksal önerme konusundaki eksiklikleri herkesi etkiliyor ve tek tük istisnalar dışında, bugünlerde kamusal alanda konuşabilmenin yolu da söz konusu gruba dahil olmayı gerektiriyor.
***
Konuyu bir örnek üzerinden açalım… Bu grubun anlam dünyasının tam göbeğinde “Türkiye’nin karşısında bir üst aklın bulunduğu” varsayımı var. Olamaz diyemeyiz… Ancak bu varsayımı kaba bir propaganda aracı olmanın ötesine taşımak istiyorsak, sınanabilir bir önermeye dönüştürmemiz gerekir. Yani ‘eğer üst akıl varsa’ nelerin olacağını öngörmek, bunları gerçek hayatla karşılaştırmak ve oradan hareketle önermemizin doğruluk oranının ne olduğunu saptamak lazım.
15 Temmuz darbe girişimi bu açıdan çok elverişli bir fırsattı. Çünkü Türkiye ve AK Parti iktidarının en zayıf anıydı. Eğer bir üst akıl varsa o noktada ‘öldürücü’ darbeyi indirmesi beklenirdi. Bahsini ettiğimiz amigoların ise halen tekrarladıkları temel iki varsayımı var: Birincisine göre üst akıl Türkiye ile ilintili bütün siyasi ve ekonomik aktörlerin üst iradesi olarak onları yönetiyor… İkincisine göre ise üst akıl Türkiye’de darbeyi/terörü destekliyor ve bu yönde kaos ve parçalama stratejisi uyguluyor.
***
Bu iki varsayıma sahipseniz, 15 Temmuzun hemen sonrasında gelen Moody’s not değerlendirmesinde nasıl bir sonuç öngörürdünüz? Üst aklın Moody’s şirketini yönlendirmemesi düşünülemez. O noktada not düşmesine kimsenin ağzını açması da mümkün değil, çünkü not ülkeye veriliyor ve ortada halen darbe olabilen bir ülke var… Yani üst aklın çekinecek hiçbir şeyi olmadığı gibi, maliyetsiz birşekilde ik tidarı çok zor durumda bırakabilirdi.
Demek ki eğer üst aklın varlığına dair bir önermeniz varsa, 15 Temmuz haftasındaki Moody’s not değerlendirmesi, bu önermenin sınanması için iyi bir fırsattı. Eğer not düşseydi bunun ille de Türkiye karşıtı bir üst aklın varlığını kanıtladığını söyleyemeyecektik, çünkü şirket bunu yapmak için üst akla muhtaç değil. Nitekim Rusya, Brezilya, İngiltere ve daha bir sürü ülkede yaptı. Ama eğer notu düşürmeseydi, bu durum üst akıl önermesinin ‘yanlışlanması’ için bir delil olabilirdi…
Öyle de oldu. Moody’s belki de ‘siyasi’ bir tercih sonucu Türkiye’yi kayırdı. Bunun niçin olduğunu bilmiyoruz. Tahminde bulunabiliriz… Ama sınanmasına da açık olmamız lazım. Bilimsel veya analitik düşünce fikirlerimizi gerçeklikle sınamaya hazır olmayı gerektiriyor. Oysa bizdeki amigo güruhu gerçek ne olursa olsun, hayat nasıl yaşanırsa yaşansın kendi görüşünün doğrulanmasını istiyor. Buna göre biz ne yaparsak yapalım Moody’s not düşürmemeli. Aksi halde bir anda üst aklın uzantısı oluyor…
***
Moody’s örneğini tüm hayata yayabilirsiniz. Amigolar her konuda her zaman doğruyu yapmış olmak, haklı çıkmak istiyorlar. Düşünmeye gerek olmayan bir ergen dünyasına muhtaçlar. Haklılar… Çünkü ancak öyle bir dünyada bir parça normal gözükme ihtimalleri olabilirdi. Ne de olsa Türkiye’nin ortalaması onların çok üzerinde…
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.