Bu ülkede şekilsel olmayan bir demokrasi oluşacaksa, muhakkak ki bunun en temel adımı siyaset ve toplum üzerindeki bürokratik vesayetin kırılması ve bu unsurlar arasındaki hiyerarşinin tersine çevrilmesi olacak. Aksi halde demokrasinin insan hakları, kuvvetler ayrılığı ve hukuk devleti gibi vazgeçilmez özellikleri söz konusu bürokratik vesayet tarafından tanımlanıp hayata geçiriliyor. Buradaki tarihsel ayak bağı, belirli gruplar içeren somut bir bürokrasinin değil, böylesi bir bürokrasinin her an yeniden inşa edilebilmesini sağlayan kültürün tahakkümüdür. Diğer bir deyişle miras aldığımız siyasi gelenek, her iktidar sahibini kendi bürokrasisini kurmaya yönelttiği gibi, bürokrasinin iktidar üretme gücü sayesinde kendisini ‘yeniden yaratmasını’ ve siyasileştirmesini de ifade ediyor.
***
Dolayısıyla bu ülkede bürokraside reform kolay olmuyor… Çünkü reformu yapanların tasfiye olanlara kıyasla farklı bir siyasi kültürden gelme ya da bir bilinç sıçraması gerçekleştirme ihtimalleri çok zayıf. Bugün AK Parti epeyce yoğun bir iktidar deneyiminin ardından ilk kez bürokrasiye total ve radikal bir müdahale imkanı yakalamışken aynı sorunsalla karşı karşıyayız. Acaba AK Parti buradan olumlu anlamda bir ‘tarihsel kopuş’ hikayesi çıkarabilecek mi? Yoksa kendi bürokrasisini kurarken aynı anda geçmişten gelen bürokratik gelenek üzerinden iktidar pekiştirmeye mi çalışacak?
Öte yandan her şey AK Parti’nin elinde değil… Bürokrasinin kendi dengeleri, dağılımı ve dinamiği var. Bürokrasi içindeki çeşitli unsurların ellerini kavuşturup AK Parti’nin iradesini bekleyecek hali yok. O nedenle belki önce şu an var olduğu haliyle bu kurumsal yapılanmaya bakmak gerek. Öncelikle Gülenciler büyük ölçüde ‘temizlense’ bile geride halen bir büyük parçanın kalacağını ancak tasfiye baskısı nedeniyle bu grubun bir bütün olarak davranma şansının fazla olmayacağını öngörebiliriz. Bu durumda boşluğu kim dolduracak?
***
MHP eğilimli milliyetçilerin belki AK Parti üzerinden bir miktar alan genişletmesi mümkün ama bunun çapı çok büyük olamayabilir. MHP hem AK Parti karşısında sosyolojik anlam açısından zayıfladı hem de CHP’nin darbeye karşı çıkmasıyla birlikte siyasi anlamı azaldı. Dolayısıyla eğer AK Parti bürokraside özellikle MHP’lileri öne çıkaran bir çizgi izlemez ise, o boşluğu başkalarının doldurması daha büyük ihtimal. Heveslilerin başında tabi ki oportünistler geliyor ve şu an da kendi etrafını ‘Gülenci’ ilan ederek temizlemeye çalışanların varlığı kimseyi şaşırtmıyor.
Ancak bürokrasideki boşluğu doldurmaya asıl talip ulusalcılar… Askerin PKK ve IŞİD ile mücadelede öne çıkmış olması ve aynı anda kendi ‘içini’ yeniden yapılandırma şansı yakalaması da ulusalcıların siyasi ağırlığını artırıyor. Kemalistler ‘barış’ arayan, Batıcı, naif ve geçmişe dönük bir bakışı yansıtıyorlardı. Oysa ulusalcılar ‘savaş’ arayan, doğucu, ‘gerçekçi’ ve geleceğe dönük bir söylemin sahibi. AK Parti’nin içinde son dönemde öne çıkan söyleme çok yakınlar. O nedenle büyük ihtimal, ulusalcıların hem askerle hem AK Parti’nin söz konusu kanadınca desteklenen ideolojik ve pratik avantajlarını kullanacağıdır.
***
Diğer alternatif ise, bürokrasinin toplumsal denetime açılması… Katılımcılığı ve şeffaflığı öne çıkaran bir yaklaşımla merkezin zayıflatılması. Ancak bu AK Parti’nin de daha katılımcı ve şeffaf olmasıyla, hiyerarşik yapıdan kurtulması ve çoğulcu bir karar mekanizmasına geçmesiyle mümkün. Bürokratik vesayetten kurtulmak AK Parti ‘içinde’ de bir demokrasi sınavına hazır olmak demek. Bu bir sırat köprüsü… Hayati bir tercih yapılacak ve temel soru çok basit: AK Parti bunu istiyor mu?
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.