AK Parti'nin 'değişimi ve demokratikleşmeyi gerçekleştirme' hedefi güven vermiyor.
Salı günü Sayın Erdoğan, AK Parti’nin ‘temel misyonunu’ ve güncel hedeflerinden birini dile getirdi.
Bu yazımda Başbakan’ın iki cümlesi üzerinde duracağım:
“AK Parti’nin temel misyonu, milletin iradesi yönünde değişimi ve demokratikleşmeyi gerçekleştirmektir.”
“AK Parti’yi karalamaya yönelik girişimleri konu alan iddialar da demokrasimiz adına kesinlikle aydınlığa kavuşturulmalıdır.”
İkincisinden başlayayım: Doğrudur, AK Parti’yi suçlayan iddialar aydınlığa kavuşmalıdır. Mahalle baskısı ve kendi zenginlerini yaratma sözleriyle başlayan iddialar, son iki yılda, ‘rejimin sivil diktaya dönüştürülmek istendiği’, ‘yargının hükümetin elinde olduğu’, “Ülkede korku imparatorluğu kurulmaktadır” klişelerine dönüşmüştür. Bunları söyleyenler arasında çok okunan ve sevilen yazarlar, sağduyusuna güvenilen eski ve yeni siyaset adamları, herkesin tanıdığı akademisyenler vardır.
İktidarı eleştirdiğimde, ilgili siyaset adamları bazen arıyorlar, nezaket içinde beni düzeltiyorlar, dinliyorum, görüşümü söylüyorum; onlar da ben de yolumuza devam ediyoruz. Bu konuşmaları baskı ve korkutma girişimi olarak değerlendirmedim, kaba bir sözle de karşılaşmadım. Bazı dostlarım bu uygar ilişkiyi, kitleleri harekete geçirme gücümün olmadığına bağlıyorlar; ben de olabilir diyorum!
Yıllardır benzer iddialara karşı tutarlı cevabını okumadığım iktidar şimdi ‘karalamaların demokrasimiz adına kesinlikle aydınlığa kavuşturulması’ gerektiğini söylüyor. Bakalım ne diyecek, ne yapacak, bekliyorum!
Üzerinde asıl durmak istediğim, Sayın Erdoğan’ın AK Parti misyonunun ‘değişimi ve demokratikleşmeyi gerçekleştirmek’ olduğu iddiasıdır. Başbakan’ın son iki yılındaki davranış ve sözleri, bu yıl için bana demokrasi adına pek güven vermiyor.
Bir-iki nedenini açıklayayım:
1- İnsan haklarında 2002’den ilerideyiz, ama özgürlüklerin evrensel çerçevesinden oldukça uzaklardayız. Özellikle ifade ve örgütlenme özgürlükleri bakımından yasa ve zihniyet olarak çok geri durumdayız.
2- Yönetimdeki sorunlar, dört yıl belediye başkanlığında ve dokuz yıl hükümette yaşanmış ve görülmüş olmasına, 2003’te Cumhurbaşkanı’nca ısrar etmekten vazgeçilen Kamu Yönetimi Temel Kanunu Meclis’ten geçirilmesine karşın son kanun hükmündeki kararnamelerden görüldüğü gibi katı merkeziyetçilikten vazgeçilmemektedir.
3- Bütün yurttaşların kimlik, anadil, ayrımcılık, dışlanma gibi sorunlarını içinde birleştiren Kürt meselesi karşısında gelgitler içinde bulunulmaktadır.
Sayın Erdoğan aynı konuşmasında “Bunlar Ankara’da demokrat, Diyarbakır’da faşist” diyerek BDP’yi eleştirmiştir. Ben de sorayım: “Ankara’da demokrat, Kürt meselesinde demokrasi karşıtı olunabilir mi?” Başbakan kendi cümlesini “Ama bu tez yanlış bir tez; yani Ankara’da demokrat, Diyarbakır’da faşist olunmaz” diyerek tamamlamış; ben de “Ankara’da demokrat, yurtta demokrasi karşıtı olunabilir mi?” şeklindeki sorumu aynı vezinde cevaplayabilirim: “Ama bu tez yanlış bir tez; yani Ankara’da demokrat, Kürt meselesinde demokrasi karşıtı olunmaz!”
Başbakan’ı anlamaya çalışıyorum fakat anlayamıyorum. Örneğin ifade özgürlüğü hukukuna ‘şiddet’ ve ‘yakın ve açık tehlike’ unsurlarının getirilip bunlar dışında ifade ve toplantı özgürlüğünün gerçekten özgürleştirilmesi için Adalet Bakanı’nın daha ne kadar zamana ihtiyacı olabileceğini kestiremiyorum!
Anayasaya kadar yönetim konusunda, hiç değilse yerinden yönetim ilkelerinin savunulmasının önündeki engel nedir?
Seçimden önceki iki-üç aylık dönemde Kürt meselesindeki aşırı sözleri AK Parti’ye ne kazandırdı acaba? Bana göre hiçbir şey!
Kürt meselesinin bu aylarda çözülmesi gerektiği zorunluluğuna acaba Sayın Erdoğan ve AK Parti inanmıyor mu?
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.