Seçim ortamının gerginleşmesinin hükümete yarardan çok zarar getirme ihtimali ağır basıyor. Öcalan'ın da çatışma istemediği anlaşılıyor.
Sokakta karşılaştığım, tanıdık, tanımadık herkes soruyor: Bu tehlikeli tırmanış nereye gider? Çatışmaların kim tarafından istenip istenmediğine ilişkin dünkü yazımda bir değerlendirmede bulunmuştum. AK Parti’nin, CHP’nin, Öcalan’ın, BDP’nin ve Kürtlerin özellikle de seçimlere kadar olan süreçte çatışma istemediğine işaret etmiştim.
Bir okurumdan gelen e-mail’de, “AKP’nin çatışma istemediği nereden çıktı” sorusu ile karşılaştım. Özgür Gündem’de de Tayyip Erdoğan ve Bülent Arınç’ın söyledikleri bazı sözlerden yola çıkılarak operasyonları destekledikleri yönünde değerlendirmeler yapıldığını gördüm.
“AK Parti operasyonları destekliyor mu” sorusu sık gündeme geliyor. Bence, şu ana kadar yapılan açıklamalardan, söylenen sözlerden hareket edersek ‘evet’ cevabı vermek kolay değil.
Peki, durdurmak için bir şey yapıyor mu?
Ama ‘mesele’yi şu çerçevede de ele almayı öneriyorum: Hükümet, askerin, operasyonlar dahil, her türlü eyleminden sorumlu bir kurum. Genelkurmay Başkanı, Başbakan’a karşı sorumlu. Erdoğan’ın Genelkurmay Başkanı’na şu tarz değerlendirmeler/sorular yöneltip yöneltmediğini bilmiyoruz: “PKK eylemsizlik ilan etti. Kastamonu ve Silopi’de polise karşı düzenlenen saldırılar dışında bir eylem içinde değilken neden TSK sürekli operasyon yaparak PKK’lıları öldürmeyi sürdürüyor? Onlar sınır dışında iken bile operasyonlar düzenleniyor. Bu operasyonlara PKK’nın karşılık vermesi halinde bölgedeki seçim güvenliği ortadan kalkabilir. Bunu bilmiyor musunuz?”
Eğer Başbakan bu noktaları araştırmıyor ve sorgulamıyorsa, operasyonlardan dolaylı olarak sorumlu olduğu yönünde yorumlar yapılabilir. Seçim güvenliğinin tehlikeye düşmesini kim isteyebilir? BDP istemez, çünkü bir ivme yakaladılar ve milletvekili sayılarını yükseltebilecek gibi görünüyorlar. Ayrıca yasal alanın genişlemesinin temel zemininin Meclis olması nedeniyle bölgede seçim güvenliğinin ortadan kalkmasının BDP’yi hareket edemez hale getirip Kandil’in inisiyatifini arttıracağını söyleyebiliriz.
CHP’nin açıklamalarından da gerginlik isteyen bir tutum içinde olmadığını görebiliyoruz. Yöre halkının da her gün yeni gençlerin öldüğü, bölgede yaşamın imkânsızlaştığı bir atmosferi arzulamadığı açık. Gelelim AK Parti’ye... Kamuoyu yoklamalarının büyük bölümü, AK Parti’nin yüzde 45-50 dolayında seyrettiğine ve tek başına iktidarı garantilemiş gibi göründüğüne işaret ediyor. Güneydoğu’daki milletvekilliklerinin çok büyük bir ağırlığının da (barajın da etkisiyle) AK Parti’ye gitmesine kesin gözüyle bakılıyor.
Yani seçim ortamının gerginleşmesinin ve/veya seçim güvenliğinin tehlikeye düşmesinin hükümete yarardan çok zarar getirme ihtimali ağır basıyor.
Seçim sonrası çözüm için masaya oturmanın hazırlıklarını yapan Öcalan’ın çatışmayı ve gerilimi arttırmak istemediğini de açıklamalarından anlabiliyoruz.
TSK’daki hareketlenme
Gerginliğin, konunun ‘özne’lerinin büyük bir bölümünün çıkarlarına ters düştüğü yönündeki veriler ağır basıyor. O nedenle ‘gerginlik artışı’nın belirli limitler içinde kalacağı öngörülebilir. Tabii, bu, bazı risk ve tehlikelerin varlığını ortadan kaldırmıyor. Örneğin, TSK’daki egemen anlayışın ‘barışçı çözüm’ fikrini algılamaya çalıştığına işaret eden bir bulgu yok. Taraf’ın dünkü manşetindeki haber şöyleydi: “Şırnak Uludere’de 12 PKK’lının öldürüldüğü operasyonu, AKP ve Gülen’i Bitirme Planı’nı hazırlayan ekipten Tümgeneral Mustafa Bakıcı yönetti.” Haberin devamında da şöyle bir değerlendirme vardı: “Bir grup, Ergenekon’la dayanışma içinde hareket edip ayak sürüyor.”
PKK içindeki bir kanadın da aynı amaçla hareket ettiği yönündeki iddialar devam ediyor.
Gelişmeleri bu boyutlarıyla okuyabilirsek, belki daha sakin ve anlamlı değerlendirmelerde bulunabiliriz.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.