Türkiye gibi yarı kapalı düzenden açık düzene doğru ilerleyen toplumlarda sıkça taşıyıcıların, yani siyasi iktidarların 'becerisi ve tarzı' mutlaklaştırılır. Tek yol fikriyle, hatta demokrasi kavramıyla özdeşleştirilir.
Bunun demokrasi açısından tehlikeli ve paradoksal bir algı olduğu su götürmez.
Oysa esas basittir:
Demokratik düzende ve zihinde ne siyasi 'doğru'nun tek şekli, tek modeli vardır, ne de siyaset kavramının tek anlamı...
Memlekete bakalım…
Ekonomik ve siyasi istikrar, yükselen kamu hizmeti kalitesi, devlet alanının adım adım sivilleşmesi ve demokratik ilkelere yakın hale gelmesi, kimlik meselelerinde hak kullanımı ve tanımı özgürlükler istikametinde derinleşmesi olumlu açık göstergeler…
Ancak bu kefenin bir de karşı kefesi var.
Karşı kefede şunlar bulunuyor:
Yargı-siyaset ilişkilerinin yarattığı ihlal ve hukuksuz haller, eleştiri alanının adım adım daralması, buna bağlı olarak basın özgürlüğü konusunda yaşanan ağır sıkıntılar, özellikle oto-sansürü öne çıkaran bir doku, siyasi iktidarın her alana girip tanzim etme ve siyasetin toplumun tüm sahalarına, örneğin toplumsal, kültürel alanlarına nefes alma imkanı bırakmaması…
Hayatta ne doğrular yanlışları götürür, ne de yanlışlar doğruları yok eder…
Şöyle diyelim: AK Parti'nin yıllardır makro siyasi konularda yapılması gerekenleri ustaca ve cesaretle yapıyor olması, Türkiye'nin önünü açıyor olması, benimsediği siyasi modelin, toplum-siyaset anlayışının, özgürlük fikrine bakışının aynı oranda doğru olduğunu göstermiyor.
Gücünü toplumdan almakla, değişim politikalarıyla topluma hareket alanı sağlamakla birlikte, AK Parti 'toplumsal'ı tanımlarken, toplumla ilişki kurarken, fiili ve sembolik katılma mekanizmaları üzerinden toplum-siyaset ilişkilerini biçimlendirirken 'özerklik fikri'ne tahammülsüz davranıyor.
Bunu siyaseti temel değer, siyasetçiyi mutlak önder, siyasetçinin yaptığını mutlak doğru haline getirerek pekiştiriyor.
En doğruyu yapan, en çok risk alan, en çok hizmet eden…
Bunlar 'öteki'yi küçümseyen, azımsayan, 'doğrunun bozucusu ve bozguncusu' haline getiren bir etki yaratıyorlar…
Sonuç malum: Özgürlük alanını parçalara ayıran, kimi parçalarla çatışmaya soyunan bildik bir söylemin dışına çıkan bir anlayış…
Türkiye'nin bugün AK Parti yönetiminde yaşadığı ve tartıştığı temel sorunlardan birisi budur.
AK Parti'nin bu durumdan hızla bir sonuç çıkarması gerekir.
Bu sonuç demokratik tashihi içermelidir.
Görmeleri gerekir ki, bu tablo, Gezi olayına, patlamasına yol açmıştır. Hükümetin komplo olarak adlandırdığı ne varsa, bu zemin üzerinden, bu patlamayı vesile bilerek devreye girmiştir.
Tayyip Erdoğan'ı içeride, dışarıda 'tehlike' olarak gören her aktörün fırsatı bulunca oyuna girdiği aşikar… Yaşanan krizi olduğunun ötesinde bir pakete büründürülme, kriz görüntüsünün yerleşik ve yapısal hale çevrilme arayışlarının olmadığı da söylenemez…
Bunların panzehiri AK Parti'dedir.
Panzehir demokratik tashihtir.
Duran adam eyleminde askere özenen, selam duranların yeni toplumsal harekete sahip çıkmalarının ve Sarıyer tarzı tehlikeli karşılaşmaların önünü sadece bu alır.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.