Son olarak Yıldırım Türker bir yazısı yayımlanmadığı için Radikal’den ayrıldı.
Bu havayı, basın özgürlüğü ve demokrasiye karşı giriştikleri karanlık ittifaklar dün gibi hafızalarımızda diri olanlar da tepe tepe kullanıyor. Darbe sanığı bazı gazetelerin yargılanmasını falan işin içine katıp teneke çalıyorlar.
Gazetelerden ve televizyonlardan gönderilen AK Parti muhalifleri için bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ya da kurmaylarının devreye girdiğini düşünmüyorum.
Muhtemelen sinyali alan gazete ve tv sahibi işadamları durumdan vazife çıkartıp kraldan fazla kralcılık yapıyorlar.
Çünkü gönderilen gazetecilerin patronlarının hepsi de dev holdinglerin sahibi. Devletle iş yapıyorlar. Sübvanse ettikleri yayın kuruluşları da onların maliyetli “silahları”. Akçeli işlerini yoluna sokmak için kullandıkları bu silahın tepme oranı arttığında da onu çöpe atmaktan çekinmiyorlar.
Lafı uzatmaya gerek yok. Gazeteciler kanalında hükümete serbest atış yaparken, Şahenk’in Başbakan Erdoğan’la karşılaşınca sonrasında nasıl doğrulduğunu merak ettiğimiz 90 derecelik o kusursuz eğilişini hatırlayın, yeter.
Ama bu durum sermayenin ve medya örgütlenmesinin ortada olan doğallığı. Patronlarına tek söz etmeden kılıcı siyasal iktidara çeken meslektaşlarımızın simetrisine düşüp işadamlarının acarlığını tesbit edip çekilmek olmaz elbette.
Zira ticaretin değil, demokratik siyasetin teamüllerini gözetmek zorunda olan AK Parti’nin gelinen bu noktadaki katkısı, sorumluluğu hiç de “doğal” değil.
Bu yüzden iki referandumun yanı sıra üç genel seçimden müesses nizamın paradigmalarına, işleyişine savaş açıp başarıyla çıkan, “yeni Türkiye”den bahseden AK Parti’nin bunu nasıl olup da göremediğine şaşırıyorum.
Başbakan Erdoğan ve AK Parti yöneticileri, gelinen noktanın ülkedeki reform sürecinin içteki ve dıştaki bekası gibi bizi ilgilendiren boyutunun yanı sıra kendilerine de zarar verdiğini fark edemiyorlar mı?
Kendilerine muhalif bir gazeteci işten atıldığında kazananın, bu işten çıkar sağlayanın, AK Parti olduğunu mu sanıyorlar?
Yazarken ancak bir köy seyirlik oyununun başrolünde olanların, kovulunca Oscar’lık aktör muamelesi gördüklerini anlamıyorlar mı?
Twitter hesabı olan birinin bile “ses” olduğu bilgi çağında, yazılı- görsel basından muhalif eksilterek Lale Devri’ne ulaşmayı mı planlıyorlar?
Hâl bu olunca da sözkonusu gazetecilerin yazılarının içeriğine yönelteceğiniz eleştirileri el mecbur rafa kaldırıyorsunuz.
Bu geri adım ve kör dövüşüne ortak olmak da demokratik, sivil şeffaf Türkiye idealine vakfedeceğimiz enerjimizden eksiltiyor.
Örneğin bu yazının konusu pekâlâ Cüneyt Özdemir’in Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun son gezisi karşısındaki “Myanmar’ı bırak Türkiye bak” şeklinde özetleyebileceğimiz sekter tutumu olabilirdi.
Ama bir gazetecinin patronuna bizzat Başbakan tarafından seslenilmişken, fikirler üzerinden tartışma yürütmeye insanın vicdanı el vermiyor.
AK Parti’nin kahramanları
İşinden olan gazeteciler arasında sayıları az olsa da müzmin muhalefetin siperlerinden değil, aklıselim bir noktadan AK Parti’yi eleştiriler isimler de var. Son olarak Ali Akel’i hatırlıyoruz.
Sanırım bu gazetecilerin gönderilmesinde akçeli ilişkilerden ziyade ideolojik tutum etkili oluyor.
Bu noktada da aklıma bir AK Parti örgüt yöneticisiyle, bir gazetecinin diyalogu geliyor.
Köşe yazdığı ve televizyonda program yaptığı hâlde adını versem de muhtemelen tanımayacağınız bir gazeteci AK Parti’li yöneticiye şöyle yakınıyor:
“Efendim biz AK Parti için dişimizi tırnağımıza takalım, ‘bizimkiler’ solculara, AK Parti’yi eleştirenlere söz hakkı tanısın!”
Bir yanda varlığı yokluğu bir, muhtemelen ailesinin bile yazılarını, programlarını takip etmediği, AK Parti’nin değil eski Türkiye’nin arkaik muhafazakârlığında saplanıp kalmış bu zatı muhteremler.
Öte yanda ülkenin içinde bulunduğu dönüşüm sürecinin karakteristiğini kavrayıp, cemaatiyle kavgayı da göze alan ve biat etmeden milyonlarca dönüşüm destekçisine hitap eden ama gerektiğinde eleştiri de yapan bağımsız aydınlar.
Bu satırları, bütün reformları geri alıp, darbe sanıklarına iade-i itibar yapmayı hedefleyenlerin ittifakının farkında olan yani gelecekten ve bugünden değil eskiden korkan biri olarak yazıyorum.
Dolaysıyla kaygım, ortamı çok benzettiğim için dönüp dönüp okumalarımı tazelediğim 60 darbesine giden yolun tekerrür etmesi.
Azıcık yeşeren normalleşme umudumuzun, bu ışığı gördüğümüz partinin kalkıştığı “değişim zihniyetinin” değersizleştirilerek söndürülmesi.
Kısacası, dün Markar Esayan’ın, “öznelere göre değil ilkelere göre tutum” şeklinde özetlediği bir noktadan bu eleştirileri yapıyoruz.
Başbakan Erdoğan ve AK Parti kurmayları, bu kaygıların yanı sıra kendileri için de takkeyi önlerine koyup düşünmeleri gereken noktalı virgüle varmadılar mı?
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.