"İki damla gözyaşımla satıldım pazarlarda
Kırdılar yüreğimi kırdılar azarlarla
Sürgünlere yolladılar sabah dörtte yağmurlarla
Ben yandım siz yanmayın Allah aşkına"
Tarih 29 Ekim 1998. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin evsahipliğinde düzenlenen cumhuriyet bayramı kutlamaları. Ancak bu herhangi bir resmî bayram kutlaması değil. Seçtiği başkanını hapse göndermeden önce ona son kez veda etmek isteyen halkın katıldığı bir veda töreni...
Okuduğu bir şiir sebebiyle Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde yargılanan Tayyip Erdoğan hakkındaki hapis cezası, 24 Eylül 1998 günü Yargıtay tarafından onandığından kesinleşmiştir. Tayyip Erdoğan'ın belediye başkanı olarak halka hitap edebildiği son konuşma da işte bu "kutlama"da gerçekleşir. O gün, Erdoğan halka şöyle hitap edecektir:
"Cumhuriyet birilerinin değil, şu grubun bu grubun değil, 65 milyon Türkiyeli'nindir. Biz beraberiz bütünüz. Ayrımcılığın olmadığı, kimsenin kimseye yan gözle, farklı gözle bakmadığı bir cumhuriyet yıkılmayacaktır ve yıkılmaz. Bunu böyle biliyoruz. Yeter ki biz çetelere yol vermeyelim, yeter ki biz mafyaya yol vermeyelim. Yeter ki biz dürüst, doğru ve ilkeli insanlarla bir arada yürüyelim. Sizleri ne paranız ne pulunuz ne makamınız ne de mevkiniz için bugüne kadar sevmedim. Sadece beni yaratan Allah, sizleri de yarattığı için sevdim ve seviyorum. Evet sizlerden ayrılmıyoruz, ayrılmadık ve ayrılmayacağız. Biliniz ki sizin içinizden birisi sizin sesiniz olarak aydınlık yarınların Türkiye'sine yine taşları koymaya devam edeceğiz inşallah. Ve bu şarkı, bu hizmet şarkısı burada bitmeyecek. Sizlerle bir beraber ve bütün olmanın mutluluğu içerisinde yıkılmadık ve ayaktayız."
Devletin mahkûm ettiği, hakkında "muhtar bile olamaz" denilen bu insan dört yıl içinde partisini kuracak ve ardından Başbakan sıfatıyla sadece İstanbul'un değil tüm Türkiye'nin başına geçecektir. Velhasıl, yıkılmadığını, ayakta olduğunu ilan etmesi boş bir öngörü, hamasi bir veda sözü değildir.
Tayyip Erdoğan'ın onu seçen halkına veda etmek zorunda bırakıldığı o gün, sahnede bir başkası daha vardır. Bu kişi, yaklaşık dört ay sonra uğrayacağı linç kampanyasından habersiz olan Ahmet Kaya'dır. Şarkılarını söylemeden evvel, seçilmiş başkanını devletin hapse göndereceği halka şöyle seslenir:
"Cumhuriyetimizin 75. Yıldönümünde daha güzel günleri yaşamak, cumhuriyeti daha özgürce yaşamak, inanca saygının düşünceye özgürlüğün olduğu bir cumhuriyette yaşamak dileğiyle ... Ve artık şarkı söyleyenlerin ve şiir okuyan insanların tutuklanmadığı, tutuklanmayacağı cumhuriyetlerde bir daha görüşmek üzere diyorum (...) Şu anda bizi televizyonlarda daha sonra izleyecek olan cezaevindeki bütün tutuklulara ve cezaevine gidecek bütün yürekli insanlar için..."
Başbakan Erdoğan, bu gecenin görüntülerini en son bu sene, Haziran seçimlerinden önce, ATV'de katıldığı seçim özel programında izlediğinde aradan tam 13 yıl geçmişti. Erdoğan öylesine duygulanmıştı ki, göz yaşlarını silmesine rağmen yüzünde iki yaş çizgisi olduğu gibi duruyordu...
Önümüzdeki Çarşamba günü, Ahmet Kaya'nın çıktığı zorunlu sürgünde, mezar taşında yazıldığı gibi "yurdundan uzak yağmur içinde" canını teslim etmesinin 11. yıl dönümü... O, sadece Kürtçe yasağı için değil, başta başörtüsü yasağı olmak üzere devletin uyguladığı tüm zulümlere karşı gür sesle karşı çıkabilmiş bir sanatçıydı. Kürtçenin varolabilmesi için verilen mücadelede yer aldığı için, şimdilerde vijdancılık oynayıp "sağdan yaklaşan"larca cezası kesildi.
Geçtiğimiz Haziran ayında bu görüntüleri göz yaşları içinde izleyen Başbakan Erdoğan'a, tam da bu yıl dönümü vesilesiyle sormak gerekmez mi; bu ülkede hâlâ neden katıldıkları cenaze törenleri, yaptıkları basın açıklamaları sebebiyle belediye başkanları yargılanıyor diye? Sadece Kürtçe değil, bu topraklara ait pek çok anadilde olan yer isimleri hâlâ neden iade edilmiyor diye?...Kendisinin davet ettiği her etkinliğe hiçbir ücret talep etmeden katılmış bu yürekli sanatçının anadiline hâlâ neden "bilinmeyen dil" muamelesi yapılıyor ve Kürtçe eğitim hakkı hâlâ neden tanınmıyor diye?
Kürtçe sadece zulümlerini yakından bildiğimiz PKK'nın tekelinde olan bir dil midir? Bir dilin ne olduğunu sadece o dili konuşan zalimler belirleyebilir mi? Öyleyse referandum zamanı yerden yere vurduğunuz darbeciler hangi dilde zulmettiler diye sormazlar mı?
Evet, Ahmet Kaya vefat edeli 11 yıl oldu. O'nun sürgünü mezarını Türkiye'ye taşıyarak değil, anadilinin uzun sürgününe son vererek nihayete erdirilebilir. Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.