İster siyasetçi olun, ister gazeteci, ister yazar, ister herhangi bir seçmen, eğer ilk amacınız bu devletin içindeki çürümeyi ortaya çıkartıp düzeltmek değilse, yaptığınız hiçbir şey siyasi bir pandomimden öteye gidemez.
Kalıcı bir sonuca ulaşamaz.
“Devletin suç işleyebileceği” ve bu suçların cezasız kalacağı inancı üzerine bina edilmiş bu sistem varlığını sürdürür.
Ne savaşı durdurabilir, ne barışı sağlayabilir, ne Avrupa ölçeğinde bir üretimi ve zenginleşmeyi gerçekleştirebilir, ne fikir özgürlüğüne ulaşabilir, ne de bu ülkede yaşayan insanların hayatlarını ve geleceklerini güvenceye alabilirsiniz.
Altmış yıldır bu ülkede “çok partili” bir siyasi yapı var.
Ama ne yazık ki siyasetçilerin altmış yıldır kendi aralarında sürdürdükleri “iktidar” kavgaları bir maskaralıktan öteye geçemiyor.
İşin “özüne” değmiyor.
İşin özü, devlet burada.
AKP’yi diğerlerinden ayıran, ilk kez ciddi biçimde “devletin” sorgulanmasına olanak sağlaması oldu.
Ne yazık ki bunu sağlam bir kararlılıkla ve güvenle sürdüremiyor.
Gerek içindeki “rejim yanlılarının” gücü, gerek kendi kişisel ikbal hesapları, gerek geçmişten kalan korkuların tortuları, onların “sürekliliğini” kesintiye uğratıyor.
Bugünkü iktidarın devletin sorgulanmasında büyük “sevapları” ve ne yazık ki büyük günahları bulunuyor.
Şemdinli rezaleti ve Hrant Dink cinayetindeki yavaşlıkları en büyük utançlarıdır.
Ergenekon’un belki de ilk izlerini yakalayıp, “suç zincirinin” Ankara’ya kadar uzandığını söyleyen savcıyı, devletle el ele vererek işten atmaları “ciddi” bir muhalefetle karşılaşmadı.
CHP ağzını bile açmadı.
Ana muhalefet partisi, aynı suskunluğu Hrant Dink davasında da gösterdi.
Eğer bu ülkede “devleti düzeltmeyi” amaçlayan gerçek bir muhalefet partisi olsaydı yeri göğü birbirine katar, AKP’yi yaptığına yapacağına pişman eder, rezaleti halkın önüne koyar, hesabını sorardı.
Dink cinayetinin “işbirlikçilerinin” devletin içinde olduğu artık açıkça bilinen bir gerçek.
Bugün Markar Esayan’ın haberinde de okuyacağınız gibi yargı da, epeyce utangaç biçimde de olsa, artık bu cinayette “devletin ağır görev kusurları” olduğunu kabul ediyor.
Bana sorarsanız, bu cinayette devlet görevlilerinin yaptıkları “görev kusurunu” epey aşar.
Polisi, jandarması, istihbaratı, bu cinayetin işleneceğini biliyor, bir kısmı sesini çıkarmıyor, bir kısmı cinayetin önünü açıyor, bir kısmı düpedüz cinayeti kışkırtıyor.
Üstelik bu büyük “cinayet organizasyonunun” içinde görüşleri birbirinden “farklı olan”görevliler de işbirliği yapıyor; belki de bu ortak ataletin nedeni, her partinin kendine yakın bürokratlarının bu işe bulaşmış olması.
Herkes kendi adamını korumaya kalkınca bunca zamandır gerçek ortaya çıkarılamıyor.
İktidarı ve muhalefetiyle siyasetin eli, bu cinayette, devletin içine uzanıp, suçluları teşhir etmiyor, yargıya göndermiyor, cezalanmasını sağlamıyor.
Cinayetin arkasındaki “görevlilerin” ilişkileri açıkça ortaya çıktığı halde hâlâ gerekli adımlar atılmıyor.
Bu noktada siyaset değil, suskunluk “çok partili” bir yapı gösteriyor.
Devleti sorgulamamak, “devleti kutsamak”, kendi seçmenini kandırmak üzerine inşa edilen bu “çok partili” yapıyı kırarak, diğer “çok partilerin” arasından ayrılan AKP de Şemdinli’de olduğu gibi bu cinayette de diğerlerinin arasına katılıyor.
Hâlbuki Dink cinayetini çözmek, sadece bir cinayeti çözmek anlamına gelmeyecek; çok büyük bir ihtimalle, darbe üzerine darbe planlayan, matruşka bebekleri gibi birbirinin içinden çıkan, her kuşağın bir sonrakine devrettiği bir “cuntalaşma” açığa çıkarılacak.
Devletin içindeki kanserli yapı oradan sökülüp atılacak.
Yıllarca suç üstüne suç işleyerek devletin bütün kurumlarında “suç ortaklıkları”yaratan ve bütün bünyeyi saran bir çürümeyi, bazen şu kurumu, bazen bu kurumu sorgulayarak düzeltemezsiniz, bütün yapıyı temizleyip tedavi etmeniz gerekir.
O yüzden zaten siyasetin de, gazeteciliğin de bir numaralı amacı devleti temizlemek, düzeltmek, bozuklukları sergilemek olmalı.
Devleti düzeltmeden, Türkiye’yi düzeltemezsiniz.
Barış yapmak istersiniz devletin içinden uzanan bir el savaşı kışkırtır, toplumsal huzuru sağlamak istersiniz devletin içinden uzanan bir el çeşitli grupları birbirine düşürür.
Partilerin, politikacıların, gazetelerin, gazetecilerin, yazarların meşrebini anlamak mı istiyorsunuz; devletin işlediği suçlar konusundaki tutumlarına bakın.
Bu ülkede devleti sorgulamayan, devletin suçlarını ortaya çıkarmayan her siyasetçi, her gazeteci hem mesleğine, hem halkına ihanet ediyor demektir.
Onlar ihanet etmeye alışmış olabilirler.
Siz, ihanete uğramaya alışmayın bence.
Onlar hesap sormuyorsa, siz sorun.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.