Çiçekçilerde gördüm, hüsnüyusuflar çıkmış.
Yaz geliyor.
Bahçedeki armut ağacı, bütün ağaçlardan daha geç açtı çiçeklerini, bütün ağaçlardan daha çabuk döktü.
Bunları defalarca gördüm.
Onlar hep aynı tazelikle tekrarlıyorlar yaptıklarını, ben sürekli eskiyerek izliyorum bu sonsuz tazeliği.
Yaşadığım ülke de bahçedeki armut ağacı gibi.
Hep kendini tekrarlıyor.
Güzel bir ülke burası.
Bizim armut ağacının çiçekleri de güzeldir, dantel dantel beyazlıkla yayılır dallara.
Ama meyvesi tatsızdır.
Yazıyı yazarken siyasetçilerin konuşmalarını dinliyorum bir yandan.
Arada güzel şeyler de anlatıyorlar.
Ama ben bu ağacın meyvesini biliyorum.
Otuz yıldır savaş sürüyor bu ülkede.
Otuz yıldır darbe anayasasıyla yönetiliyor.
Otuz yıldır devlet, halka patronluk taslıyor.
Otuz yıldır, o devletin daha derin olan kısmı ülkeyi belaya sürüklemek için uğraşıyor.
Otuz yıldır, başka ülkelerde yaşasalardı ölmeyecek olan insanlar, sırf bu ülkede yaşadıkları için ölüyorlar.
Siyasetten isimler geçiyor.
Her mevsim açan çiçekler gibi.
Ama ağaç hep aynı ağaç.
Onlar “çiçeklerinin” güzel görüntülerini, kokularını övüyorlar.
Ama meyve hep aynı meyve.
“Ben çok çiçek gördüm” diye düşünüyorum, “ağaç değişmedikçe, meyve değişmiyor”.
Bu devletle, bu anayasayla, bu yasalarla, bu eşitsizlikle, derin devletin bu komplolarıyla, bu haksızlıklarla sadece çiçekler değişir.
Devleti değiştirmek lazım önce.
Savaşı bitirmek lazım.
“Herkes benim gibi olsun” zihniyetini bu toplumun zerrelerinden silmek lazım.
Ülkenin başbakanını, “sen bize benzemiyorsun” diye hapse atmışlardı bu ülkede.
Hapisten çıktı, başbakan oldu.
Güçlendi.
Şimdi, kendisine benzemeyenlere “ahlak” tarifi yapıyor.
“Onun gibi olmamız” gerektiğini söylüyor.
Çiçek farklı ama ağaç aynı ağaç.
“Sen bizden farklısın” diye hapsedilen adam, şimdi kendinden farklı olanların hayatlarını, ahlaklarını yargılıyor.
Ahlak, “yatak odalarında” aranmaya başlandığında, o ahlak yatak odasının dışında her bir yanından çatlar.
Ahlak, başbakanın sandığı gibi yatakla ilgili bir şey değildir, o anlayış, ahlakı en alt düzeyde anlamak olur.
Ahlak, bence, hak ettiğinden fazlasını istememektir.
Benim ahlakım başbakanın ahlakına hiç benzemez, onun aradığı yerde aramam ben ahlakı, kadınla erkeğin arasına sıkıştırmam.
Ama hak ettiğimden fazlasını istememeğe gayret ederim, çeşitli yollardan hak ettiğimden fazlasını elde etmeye gayret edersem kendi gözümde “ahlaksız” olurum.
Hangi konuda olursa olsun hak ettiğinden fazlasını isteyen adam, istediği kadar yatak odalarında ahlaklı olsun benim gözümde ahlaklı değildir.
Bize bu ülkede hayatımız boyunca nasıl yaşamamız gerektiğini dikte etmek istediler, kimse olduğu gibi kabul etmedi bu ülkenin insanını, kiminin ırkını, kiminin inancını, kiminin fikrini, kiminin ahlakını değiştirmek istediler.
Kim güçlüyse, diğerlerinin kendisine benzemesi gerektiğini söyledi.
Mevsimler, çiçekler değişti, ağaç değişmedi.
Önce ağacı değiştirmek gerekiyor.
Bu ağaç, çiçekler değişse de hep aynı meyveyi verir.
Bahçedeki armut ağacı çiçeklerini döktü.
Seneye gene açar.
Çiçekleri güzel de...
Meyvesinde hiç tat yok.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.