Muhtemelen kimse Ergenekon davasının titiz bir hukuki meşruiyet kaygısı içinde yürütüldüğünü düşünmüyor. Buna karşılık toplumun büyük kısmı, bu davanın bir darbe teşebbüsünü ele aldığını ve bu amaçla hareket eden asker/sivil belirli bir grubun bu uğurda cinayetler işleyebilen bir çeteleşme ile eklemlendiğini düşünüyor.
Bu ülkede yaşamış olmanın getirdiği aklıselim, henüz beş yıl önce bile kapatılmanın eşiğine gelen bir siyasi partinin, yalan deliller üzerinden orduyu alenen yıpratma gücü gösterebileceğini inandırıcı bulmuyor. Eğer haklı olsaydı, askerin ortalığı birbirine katacağı ve yargının da orduyu koruyacağı biliniyor. Ayrıca böyle bir durumda herkesin suçlamaları inkar edeceği, kimsenin itirafta bulunmayacağı ve başkalarını suçlamayacağı da haliyle hesaplanıyor. Neyse ki halkımız, başkalarını suçlamanın suçun işlenmiş olduğunun kabulü anlamına geldiğini anlamayacak kadar cahil değil.
Ergenekon üzerinden hükümeti vurmaya çalışanların önünde gidilecek bir yol yok. O nedenle önümüzdeki dönemin ulusalcı stratejisi suçlamaları reddetme üzerinden değil, suçluların hapiste kalmamaları hedefiyle kurgulanacak. Kürt meselesi bağlamındaki çözüm sürecinin böyle bir imkanı hatırlattığı ise açık. Amiyane bir şekilde söyleyecek olursak, Öcalan'ın ve bazı PKK yöneticilerinin affedilmesi ‘karşılığında', Ergenekon davasında ceza alanların da affedilmeleri gündemin ana maddelerinden biri olacak. Ne var ki ulusalcılar için bu bir ‘Pirus zaferi', çünkü teröre karşı savaşan ordu mensupları ile teröristlerin ‘eşitlenmesini' ifade ediyor. Milliyetçi hassasiyete sahip olanlar için, teröriste karşı savaşan bir ordunun mensuplarını bu grubun farklı bir niteliğiyle, yani ‘darbeci' hüviyetiyle algılamak sıkıntı yaratıyor. ‘Terörist' kelimesinin yapılan eyleme dışarıdan takılmış bir niteleme olduğunu, aslında karşımızda bir ‘silahlı kalkışma' bulunduğunu kabul etmek istemiyorlar. Oysa aynı kelimeyi Ergenekon davasında bizzat ordu mensupları için de duyduk. Nitekim aynen PKK'nın terör eylemi düzenlemesi gibi, Ergenekon kalkışmasının da gerçekleştirdiği terör eylemleri oldu. Kısacası karşımızda her ikisi de teröre kayabilen iki kalkışma var. Biri verilmemiş hakların alınmasını amaçlıyor... Diğeri ise elden giden imtiyazların geri alınmasını. Böyle bakıldığında açıktır ki PKK/Ergenekon eşitlemesinden asıl gocunması gereken, Kürt siyasetidir. Çünkü onlar devletin bugüne kadar onlara yaptığı kasıtlı yanlışlara karşı bir direniş gösteriyorlar. PKK'nın siyasetini tasvip etmeyebiliriz, ama PKK'nın varlığının ve tavrının Türkiye'deki demokrasi eksiğinin uzantısı olduğunu inkar edemeyiz. Oysa Ergenekon kalkışmasına geldiğimizde tablo tamamen tersine dönüyor: Karşımızda demokrasi eksiğine itiraz eden bir grup değil, aksine hükümetin ürettiği demokratikleşmeden rahatsız olarak bunu durdurmaya heveslenen bir darbe arayışı var. PKK, Türkiye'de devletin yaptığı yanlışların ürünü... Ergenekon ise AKP hükümetinin yaptığı doğruların... Demokrasiye doğru gidildikçe PKK sivil siyasete dönmek zorunda kalıyor ve normalleşmenin parçası oluyor. Buna karşılık demokrasiye doğru gidilmesi Ergenekoncuların sivil siyaseti baltalamaya ve normalleşmeyi engellemeye çalışmalarıyla sonuçlanıyor.
Söz konusu tespit, tarihsel açıdan PKK'nın Ergenekon'a nazaran çok daha ‘geçici' bir sorun olduğuna, diğer deyişle Ergenekon'un temsil ettiği zihniyetin Kürtlerin talepleri yanında çok daha ‘yapısal' bir ayakbağı oluşturduğuna işaret etmekte. Dahası bizzat Ergenekon zihniyetinin PKK'yı üreten ortamın nedeni olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim Kürt meselesinin zaman içinde niçin bir derin devlet tasarrufuna dönüştüğünün cevabı da burada. Savaş ortamı ülkenin demokrasiden uzak kalmasını sağladığı ölçüde, siyaset de derin devletin tahakkümü altına girdi ve Ergenekon ağının imtiyazlı alanı olarak işlevselleşti. Bu açıdan bakıldığında, ‘Ergenekon' son kertede darbeciliğe soyunmuş, ama aslında süreklilik içinde ülkeyi demokrasi dışı tutmuş olan bir maraz.
Ergenekon yargılamasında haksızlığa uğramış muhtemel birkaç kişinin durumu tabii ki ayrı bir bahis... Ancak daha genelde ‘ilkesel' açıdan muhtemel bir af eşitlemesi peşinde olanların, Ergenekon tayfasının o affı ‘terörist' diyerek aşağıladıkları PKK mensuplarından daha az hak ettiklerini idrak etmelerinde yarar var. Sonuçta PKK'lılar devletin haksızlığına suç işleyerek karşı çıkan ‘vatandaşlardır'. Ergenekoncuların odağında ise devleti yönetmek için hükümet devirmeye kalkan ‘memurlar' var. Yaşanamayan haklarla kaybedilmiş imtiyazları eşitlemek mümkün mü?
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.