Kürdistan açılımına herkes kendi penceresinden bakıyor:
- Erdoğan için sorun, iktidarda kalabilmek için “onların” oylarını almak; hatta bir taşla iki kuş vurmak; onları kullanarak Türkiye’de yoluna koymaya çalıştığı düzeni ve rejimi yerleştirmek.
- Ayrılıkçı bakan Kürt liderler açısından, “sıkışan Erdoğan’ı kullanarak istedikleri amaca ulaşmak”.
- Türkiye’deki Atatürkçü, laik, çağdaş demokrasiyi savunanların gözünde mevcut fiili gidiş, “Lozan’ın ve demokrasinin yavaş yavaş (veya hızlı) ortadan kalkması ve ülkenin bölünmesi demek” Durdurulması gerekiyor.
- İçerdeki aşırı sağcılar ve tutucular bakımından ise “kendi tabanlarını sağlamlaştırmak için bir fırsat yakalamış olmak”. Radikallere karşı radikal bir zemin üretmek.
- Kürdistan ve açılım konusunda en zor durumda kalanlar kendilerini yukarıda sıralanan kesimlerin içine sokmayan neoliberal, kozmopolit ve elit(!) çevrelerin tutumu oldu; estirilen küresel rüzgârlara kendilerini bırakarak açılıma (ve ırkçı ayrımcılığa) arka çıktılar.
Ancak destekledikleri yönetimin Türkiye içinde yerleştirmekte olduğu yapılanmanın ülkeyi Batı’dan uzaklaştıran, kültürel (ve dini) anlamda Batı karşıtlığına götüren uygulamaları ile yüz yüze kaldılar.
- ABD ve AB ise 2002’deki pozisyonundan biraz gerilemiş durumdalar. Tamam, Kürdistan projesine en baştan beri destek veriyorlardı, bölgedeki Farsi, Arabi ve Türki tarihsel güç dengelerinin yanında, kendi denetimleri altında bir Kürdistan’ı yararlı görüyorlardı.
Ancak Tayyip Erdoğan’ın kendilerine biraz da olsa baş kaldırarak, kendine özel bir düzen (ve rejim) oluşturma yönündeki girişimleri onları ürküttü.
Kürdistan meselesi tamam da, öbür iş (ve İslami rejim) Türkiye’nin Batı’dan uzaklaşmasına; bir anlamda, dışarı açılırken içine kapanmasına; farklı boyutta bir “İranlaşmaya” yol açmaya başladı.
Mutlak destek pozisyonundan ayrılıp eleştirel duruma soyundular.
Kimler kazançlı?
1990’dan bugüne kadar ortaya çıkan gelişmeleri göz önüne alırsak kazançlı çıkanlar şöyle:
- Ayrılıkçı Kürtler 25 yılda amaçlarına ulaşma yönünde büyük ilerleme sağladılar.
Güneydoğu’da, Irak’ta ve Suriye’de kendilerinin bile tahmin etmediği kazanımlar elde ettiler. Irak’ta bağımsız bir Irak Kürdistan’ı oluştu; ABD, AB ve AKP tarafından destekleniyor; Güneydoğu Anadolu’da önemli bir fiili durum oluşturdular. Yerel seçimlerde ilerleme sağladılar; Ankara’nın bölgedeki güvenlik, bürokrasi, ekonomi kontrolünü kısmen (ve fiilen) ellerine geçirdiler. Bunları yaparken Batı’yı da arkalarına aldılar; Erdoğan’ı, “kendilerine mecbur hale soktular”, köşeye sıkıştırdılar.
- Yazılıp çizilenlerin aksine ABD ve Avrupa büyükleri de Kürdistan (ve Ortadoğu) üzerinde ilerleme sağladılar. Arap ülkeleri, İran ve Türkiye’nin ulusal çıkarlarını koruma yeteneklerini (ve potansiyellerini) zaafa uğrattılar.
Irak’ın işgali (2003) ve sonrası “Arap Baharı”(!) ile Suriye’den Mısır ve Libya’ya hemen hemen bütün Arap ülkeleri iç savaş ve kargaşa içine sokuldu, bölünmeler süreci başlatıldı.
Türkiye’de Kürdistan (ve AKP) üzerinden ülkenin ulusal inisiyatif almasının önü kesildi. Lozan’ın kazanımları zaafa uğratıldı ve tartışılır hale getirildi.
TSK’den iş çevrelerine, bürokrasiden aydın ve elit çevrelere kadar kutuplaşmalar, ayrışmalar yaratıldı. Mezhep ve etnisite çatışmaları, yaşanan düzenin (düzensizliğin) olağan eylemleri gibi karşılanmaya başladı.
Hukuk ve adalet sistemi demokrasi ile birlikte rafa kaldırıldı. Türkiye son 25 yılda “kaybedenlerden biri” haline dönüştürüldü.
Seçimler mi?
Önümüzdeki iki seçim Türkiye’nin içine sürüklendiği sürecin devam edip etmeyeceğinin seçeneklerini oluşturacaktır:
- Ya süreci görmezlikten gelip “devam” denecek;
- Ya da “dur” diyerek kayıpların telafi edilmesine başlanacaktır.
Bütün mesele şu: Halkın kaçta kaçı bunun farkında? Türkiye “silkinme iradesini” ne oranda gösterebilecek?
Diyarbakır’daki bayrak indirme olayı ve Musul’da Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı yapılan açık saldırı toplumun silkinmesine ne oranda yardım edecek, henüz bilmiyoruz.
Daha önce de defalarca yazdığım gibi, “Ergenekon ve Balyoz kumpasları ülkenin planlı bir biçimde bu noktaya getirilmesi için tezgâhlanmışlardır”.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.