Başbakan Sayın Erdoğan’ın ABD gezisi birkaç açıdan yeni bir dönemi işaret ediyor. Amerikan dış politikasında İsrail çok önemli bir unsurdur. İsrail, Ortadoğu meselesinin de en önemli aktörüdür. Dolayısıyla İsrail-ABD ittifakı açısından Ortadoğu düğümünün çözümü –isteyerek ya da istemeyerek- güçlü bir Türkiye’nin varlığına bağlıdır. Güçlü bir Türkiye de, Kürt meselesinin çözümünden geçiyor.
Şimdi Türkiye, çözüm süreci dediğimiz bir hamle ile Kürt meselesinin çözümü için de en önemli adımı atıyor. ABD bu süreci desteklemektedir. Dışişleri Bakanı Kerry, daha göreve başlar başlamaz ilk ziyaretini Türkiye’ye yaptı. Daha sonra iki defa daha geldi. Hem İsrail’in güvenliği, hem de Irak’taki istikrar adına Türkiye, Washington için giderek kilit ülke oluyor.
İsrail-ABD ittifakının bölgedeki yeni oluşumlar karşısında alacağı vaziyet, ayrıca ABD’nin Suriye ve İran’la ilgili tavrı ise belirsizliğini koruyor. Suriye konusunda Türkiye adeta yalnızlığa mahkûm edildi. Reyhanlı’daki patlamalarla ortaya çıkan ve mezhep çatışması için Türkiye’nin Suriye ile savaşa zorlandığına dair kuşkular, Obama-Erdoğan görüşmesinin belki de en kritik anlarını oluşturacaktır…
İkincisi, ABD’nin ve dünyanın başı, küresel terör ile derttedir. Medeniyetler çatışması tehdidi azalmamakta, artmaktadır. Başta ABD ve Avrupa, bütün dünya bu tehdidi önlemede şu anda çaresizdir. Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında bir “medeniyetler ittifakı” çabası var ama gereken önemi görmediği ortadadır. Hâlbuki Ortadoğu’da, dünyada kalıcı bir barış, böyle bir ittifakın sağlam zeminlere kavuşmasına bağlıdır. Demokrasisi, iç barışı ile Türkiye, bu zemin için kilit bir role sahiptir. Sayın Erdoğan’ın ABD ziyaretinde Washington’un asıl ıskalamaması gereken, Türkiye’nin bu değeridir. Türkiye, siyasi hesapların adına değil, dünya barışı adına bir değer ifade ediyor. Bugün Avrupa ve Asya’da hiçbir ülke böyle bir konuma sahip değildir.
ABD sırf bu sebeple, siyasi hesaplara girmeden, dünya barışı adına Türkiye’nin çözüm sürecinin önemine denk, PKK terörünün bitirilmesinde Ankara’ya en ciddi desteği vermelidir.
Çözüm süreci, Türkiye’nin sadece terör ve şiddet sarmalından kurtulmasını sağlamayacak. Bu sayede, Türkiye’nin demokratikleşmesinin önündeki en büyük engel de ortadan kalkacaktır. Adına statüko dediğimiz vesayet rejimi, Türkiye’nin demokratikleşmesini, terör ve anarşi bahaneli askeri müdahaleler ile önledi. Vesayetten demokrasiye geçecek Türkiye, bölgesinde, Türk dünyasında ve İslam coğrafyasında huzuru, istikrarı, iç barışı ve demokratik seviyesi ile örnek alınacak bir ülke olacaktır. Bu da küresel barış adına ikinci bir kazanımdır.
Sayın Erdoğan’ın ABD gezisini önemli kılan bir başka husus da Irak ve Suriye’nin geleceğidir. Bu iki mesele, Türk dış politikasının da en önemli iki meselesidir. Irak’ta Kürdistan federe devleti var. Türkiye’deki siyasi Kürt hareketi, çözüm sürecinde “Büyük Kürdistan” hedefini telaffuz etmekten çekinmiyorlar. Türkiye için yeni sıkıntılara kapı açılabileceği endişeleri yersiz değildir. Irak, ABD işgalinden beri durulmuyor. Gelecek vaat eden bir siyasi zemin hâlâ kurulabilmiş değil. Suriye’de devam eden çatışmaların işaret ettiği bir Kuzey Suriye meselesi var. Onun da ötesinde Suriye’nin geleceği de belirsiz. İran ise Suriye ve Irak’ta olan bitenlere doğrudan müdahil durumda.
Acaba, Obama-Erdoğan görüşmesinde, endişelerimizi giderici, gerçekten yeni bir dönemi işaret eden sonuçlar çıkacak mı?