Artık biliyoruz ki, 30 Mart’taki yerel seçimler bir referandum niteliği taşıyor. Hele bu seçimlerden 4 ay sonra yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi, yeni bir dönemi başlatması açısından ayrıca bir anlam taşıyor. Cumhuriyet tarihinde ilk defa halk cumhurbaşkanını seçecek. Güçlü bir Cumhurbaşkanı dönemi, siyasetin yeniden yapılandırılmasını da başlatacak.
Söylememiz o ki, 30 Mart akşamı bizi sadece hangi şehrin belediye başkanlığını kimin kazandığı ilgilendirmeyecek. Yeni dönemin kodlarını anlamayı, seçim sonrasına bırakalım. Referandum niteliğindeki bu seçimin akşamı, şu anda merak ettiğimiz beş temel sorunun da cevabını almış olacağız.
Bir: 17 Aralık ve 25 Aralık operasyonlarıyla gündeme gelen yolsuzluk ve rüşvet iddiaları seçmeni nasıl etkiledi? Muhalefet cephesinde, bu seçimlerle ilgili olarak; AK Parti’nin, yolsuzluk ve rüşvet iddialarının üzerini örtemeyeceği, Başbakan Erdoğan’ın ‘otoriterleşen, diktatörlüğe kayan’ tavır ve uygulamalarının seçmenden gereken cevabı alacağı beklentisi hâkim… İktidar ise, miting meydanlarındaki kalabalıkları işaret ederek, kendisine karşı kurulan ittifakın işe yaramayacağı, halkın teveccühünü bir defa daha alarak yola devam edecekleri inancındadır. 30 Mart akşamı, berberin taktığı önlüğe kesilen saçlar dökülecek, merak ettiğimiz sorunun cevabını almış olacağız.
İki: AK Parti-Cemaat meselesi, seçim sonuçlarını nasıl etkileyecektir? Siyaseten anlaşılmaz bir şekilde AK Parti, Hizmet Hareketi’nden gelecek oylara talip olmadığını, Başbakan’ın seçim meydanlarındaki suçlayıcı, karalayıcı ve tehditkâr konuşmalarıyla ilan etmiştir. AK Parti, Hizmet Hareketi mensuplarının öyle etkileyici bir oy oranının olmadığını düşünmektedir. Siyaset mantığı ve realitesi bir kenara itilerek neredeyse her gün ‘Pensilvanya’ suçlanmıştır. Hizmet Hareketi ise belli bir partiyi işaret etmemesine rağmen, seçim sonrasında hedef olacağı bir hamleyi önleme adına, AK Parti’nin sarı kart görmesini istemektedir. Başbakan Erdoğan’a bir ihtar, bir yeniden düşünme fırsatı verecek bir seçim sonucu için çalışılmaktadır.
Üç: Çözüm süreci, Güneydoğu’yu ve Doğu’yu nasıl etkileyecektir? Bölge insanı, çözüm sürecine sahip çıkmıştır. Bir yıldır can kayıpları olmamaktadır. Bu konuda seçmen kimi cesaretlendirecektir? AK Parti’yi mi, siyasi Kürtçülük çizgisini mi? Hele hele ‘demokratik özerklik’ adı altında ‘Öcalan’a özgürlük’ yolunda bir mesaj çıkacak mıdır? Birlikte yaşama iradesi mi, bölücülük talebi mi kuvvetlenecektir? Bu açıdan şahsen ben Şanlıurfa seçimlerini çok önemsiyorum. 30 Mart akşamı, AK Parti ile BDP arasındaki seçim yarışının sonucunu çok merak edeceğim.
Dört: Seçimin düğümü olan İstanbul’u kim kazanacaktır? İstanbul 30 Mart’ın mihenk taşıdır. AK Parti, İstanbul’u kaybederse sarsılacaktır. Parti içinde tartışma başlayacak ve yeni bir zemin doğacaktır. Böyle bir sonuç, Cumhurbaşkanlığı seçiminin adaylarını da doğrudan etkileyecektir. AK Parti’nin kazanması halinde ise CHP’de derin bir çatlak oluşacaktır. Kılıçdaroğlu’nun liderliği tartışmaya açılacaktır. Kendisine, Bozkurt işareti yapmanın hesabı sorulacaktır. Sarıgül için genel başkanlık yolu zorlanacaktır.
Beş: Telefon dinlemeleri, kasetler, Twitter’ı kapatma, emniyet ve yargı bünyesindeki tayinler, medyanın ikiye ayrılması, kutuplaşma ve gerilim, seçmen tercihlerini ne kadar etkilemiş olacaktır? 30 Mart akşamı, bu sorunun cevabı da Türkiye’de taşları yerinden oynatabilir.
30 Mart akşamı inşallah ülkemiz, hepimiz için hayırlı bir sonuç çıkar…