28 Şubat soruşturması kapsamında tutuklanan 9 emekli subayın ardından; son olarak "28 Şubat 1000 yıl sürecek" lafının da müellifi olan emekli Orgeneral Çevik Bir ve 8 arkadaşı daha tutuklanarak mahkemeye sevkedilmiş.
İroniye bakın ki, bu insanların tutukluluk günleri, bir zamanlar tank yürüterek postmodern darbeyi başlattıkları Sincan'da başladı. Görünen o ki, göz korkutmak ve sivilleri sindirmek için Sincan'da tank yürütmenin bedeli, Sincan cezaevindeki voltalar olacak... Yanlış anlaşılma olmasın, kimse "oh olsun" demiyor; çünkü sözkonusu durumun "oh olsun" demek ya da dememekle uzaktan yakından ilgisi yok.
Bu soruşturmanın, bazı CHP'lilerin ve bazı yazarların iddia ettiği gibi rövanşizm ya da intikam duygusuyla da alakası bulunmuyor.
O kadar reel, o kadar rasyonel, o kadar somut bir durum var ki önümüzde, zaten duygusallık kaldırmıyor. Özetle şudur: Efendim, darbeler insanlık suçudur ve insanlığa karşı işlenmiş suçların cezalandırılmasına "intikam" argümanıyla karşı çıkılmaz. İşlendiği bal gibi ortada olan bir cürmün hukuk yoluyla hesabının sorulmasını, "intikam duygularıyla" açıklanabilir bir tarafı da yoktur...
Çünkü; -bazılarına hatırlatmak gerekiyor demek ki- 28 Şubat, tam da İsmet Berkan'ın dün gazetemiz yazarı Murat Aksoy'a verdiği röportajda söylediği gibi; "Ülkeyi yönetmekte olan koalisyon hükümetinin psikolojik savaş yöntemleri kullanılarak Genelkurmay tarafından istifaya zorlanmasıdır. Bu istifanın gerçekleşmesinden sonra da toplum mühendisliği yöntemlerinin uygulanmasıyla yeniden benzer bir hükümetin iktidara gelme ihtimalinin ortadan kaldırılmak istenmesidir. Kısaca 28 Şubat bir darbe sürecidir ve bu süreç yoğun bir psikolojik harekata dayanmaktadır. "
Ve bu darbe, dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya'nın 22 Aralık 1996'da Ertuğrul Özkök'e söylediği "bu kez silahsız kuvvetler halletsin" cümlesinin bir gereği olarak; sivil toplum, yargı, sermaye, medya ve "aydın" tabir edilen kişiler üzerinden gerçekleştirilmiş bir müdahaledir. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'i, Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'yı ve arkadaşlarını saymıyorum bile...
Sonra ne mi olmuştur?
Kazığa oturtulmakla tehdit edilen bakanlar; başı örtülü diye Meclis'e, okullara, devlet dairelerine sokulmayan kadınlar; imam hatip lisesine gittiği için yer altı örgütüne üye olmuş muamelesi gören gençler, Cuma namazını kıldıkları için işten atılan memurlar, pantolon kırışıklıkları kontrol edilerek namaz kıldığı anlaşılan ve ordudan ihraç edilen subaylar, gazete manşetlerinde, anahaber bültenlerinde, tartışma programlarında meslektaşları tarafından ihbar eden gazeteciler; ortamlarda gümüş yüzüğünü saklamak zorunda kalan bürokratlar için bir sürek avı/cadı avı başlamıştır...
Gerisini yakından biliyorsunuz...
Sonuç olarak 28 Şubat, 60 ve 80 darbelerinden farklı olarak özellikle dindar kesimleri hedef almış ve bir kuşak için kıyma makinesi işlevi görmüş bir darbedir...
Darbe sürecinde dindarların nasıl bir sınav verdiği; bu sınavdan alnının akıyla çıkıp çıkmadığı ayrı bir tartışma konusu... Hatta dindarların, darbenin olumsuz sonuçlarından kaçınma hedefine koşma işini fazlasıyla abarttıkları ve hedefi solladıktan sonra bile koşmaya devam ettikleri bile söylenebilir. Bugün bazılarında gördüğümüz ve haklı olarak eleştirdiğimiz sekülerleşme doz aşımında da, sözkonusu amacı fazlasıyla aşmış "28 Şubat'tan kaçma" eyleminin payı büyüktür.
Ama bu böyledir diye, 28 Şubat soruşturmasını "rövanşizm"le ya da "intikam"la açıklayarak süreci sulandırmaya çalışanları da hoş görecek değiliz.
Kimse yemiyor artık, bu "darbelerin soruşturulmasını istemeyen, ama darbeseviciliğini de açık etmek istemeyen"lerin züğürt argümanlarını...
Çünkü dünyanın hiçbir yerinde haksızlığa uğramış insanların, grupların ya da toplumların hukukuna sahip çıkmanın adı "intikam" olmaz, olamaz... Dünyanın her yerinde bir darbe soruşturmasını "intikam" olarak açıklayanların niyetinden şüphe edilir.
Başta CHP'liler olmak üzere 'intikam, intikam' diye dövünen bu arkadaşlar, 28 Şubat soruşturmasına karşı ya tumturaklı, mantık örgüsüne sahip argümanlar –bulabilirlerse tabi- bulmalı ya da susmalı...
En azından susmalı....
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.