Her tür aktör, ihtimal ve riskten sözediyoruz, ancak kimse 'asker' kelimesini ağzına almıyor.
Bu, önemli bir gelişme.
Yaşanan kutuplaşma, kırılma ve sarsıntılara rağmen, ordunun bir siyaset faktörü olarak aranmaması ve anılmamasını ciddiye almak, bunu 'sivilleşme süreci'nin önemli sonuçlarından birisi olarak görmek gerekir.
Ancak askeri siyasi oyunun dışına iten sadece yapısal ve kurumsal düzeyde yaşanan sivilleşme süreci değildir. Aynı zamanda son yıllarda filiz veren bir 'değer sistemi etkileşimi', bunun 'rejim krizi zeminini' küçültmesi, asker-siyaset ilişkisi meşruiyetini sosyolojik olarak da daraltmasıdır.
Nasıl?
Teslim etmek gerekir ki, son 10 yılın bizim için en önemli sonuçlarından birisi, Türkiye'nin 'devlet düzeni ve rejim meselesiyle ilgili laiklik tartışmalarını' ve buradan doğan kutuplaşmayı önemli ölçüde geride bırakmasıdır. Bugün bu konuda tartışmalar 'makro siyasi alan'dan 'mikro alan'a taşınmıştır. Gezi hadiselerinin bir ölçüde harekete geçirdiği gibi daha çok kamusal alan üzerinden seküler ve dindar değerler zemininde yürümektedir. Makro alanda sağlanan mutabakat, mikro alandaki ilişki (iç içe girmeler) ve tartışmalar (ayrışmalar) her şeyden önce bir normalleşme halidir.
Bu geçişi sağlayan ise toplumsal değişmedir. Toplumsal olanın siyaseti kuşatmasıdır. Özce 'değer sistemi etkileşimi'dir.
Sözünü ettiğimiz, dindar ya da modern (özellikle genç kuşak) kişi bünyelerinde hemhal olan, tüm çelişkileriyle yan yana yaşayan, (seküler, dindar, özgürlükçü, vs) değer sistemlerinin ürettiği çoğulculuktur. 'Değer sistemleri itibariyle çoğul kişi' üzerinden dindar ve modern alan ve aktörler arasındaki etkileşimin hızlanmasıdır.
Çoğulluk sivilleşmeyi, sivil değerleri besler. Yeryüzü iftar sofraları bu açıdan mükemmel bir mikro örnektir. O alanda askere, askercil zihniyete yer kalmaz.
Evet, 'bardağın dolu tarafı' böyle…
Ancak dikkat: Bardak tümüyle dolu değil…
Şimdi 'boş tarafa' bakalım…
Dün söyledik, 'toplumlar sürekli değişir ve kalıcı girdiler her zaman olur. Ancak kurmak zor, bozmak kolaydır. Türkiye'nin son 10 yılının karşısında geride duran 80 yıl var. Sosyolojik değişimin karşısında, sert zihniyet çekirdekleri, kuvvetli vesayet gelenekleri, dokuları var…'
Asker meselesine bu açıdan bakmak ve tetikte olmak gerekir.
İki sorun var.
1. İlki askerin siyasi gücünü içten içe korumasına imkan veren tamamlanmamış bir sivilleşme süreci. Genelkurmayın statüsünden Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nin (iki başlı devlet dokusunun hukuki göstergesi) varlığına, askeri mallar ve harcamalar üzerinde Sayıştay denetiminin eski vesayetçi günleri andırmasından subay yetişme kriterlerinin değişmemesine bir dizi ciddi mesele…
2. Diğeri, ülkede siyasi ve toplumsal talep ve dalgaların asayiş nesnesine indirgenmesi, bu çerçevede güvenlik politikalarının öne çıkmasından kaynaklanan sorundur. Güvenlik politikalarının öne çıkması, ise güvenlik kurumlarının etkinlik, önem ve değer kazanmasını, karar süreçlerinde boy göstermesini ve kendi başına yeniden siyasileşmesini içeren bir durumdur. Bu durumda açıktır ki, askeri siyasi sahadan uzak tutan sivilleşme istikametindeki yasal düzenlemeler ve toplumsal değişim kadar algıda ve olguda demokrasinin varlığıdır. Demokratik siyaset ve istikrarın ülkeyi kuşatmasıdır. Asker-güvenlik-siyaset bağını koparan da kuran da bizim geleneğimizde budur.
Bu iki sorun açısından gösterge kötüye seyrediyor.
Zaman sivilleşme konusunda hamle zamanıdır.
Zaman zaman barış süreci musluklarının açılması, güvensizlik ve kutuplaşma ortamının dağıtılması zamanıdır.
Nasıl olacak bu?
En azından şunu görerek:
Dün toplum siyaseti nasıl kuşattıysa, bugün tersi olmakta siyaset yeniden toplumu kendi içine haspetmektedir. Toplumun ürettiği dokuyu bu durum hasara uğratmaktadır. Mikro alandaki ayrışmalar, iç içe girmelerin önüne bu şekilde çıkmaktadır.
İktidar sahipleri bu satırları bir kenara yazmalıdır…
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.