HDP Eş Genel Başkanı Yüksekdağ, 1 Kasım’da yapılacak erken seçimde yüzde 20 bandını zorlayan, Türkiye’de bir durum değişikliğine yol açabilecek bir oy oranına ulaşmayı hedeflediklerini söyledi.
Yüksekdağ’ın açıklamalarından satırbaşları şöyle:
‘Bize bir çağrı gelmedi’
“Henüz bize hükümet cephesinden, başbakan cephesinden ulaşan herhangi bir duyum, bir temas, iletişim çabası yok. Dün aslında yaşanan gelişmeler hükümeti kurma konusunda Başbakan Davutoğlu’nun yaptığı açıklamalar aslında HDP’ye dönük dışlayıcı çabaların dışlayıcı siyasetin sürdüğünü gösteriyordu.
“O nedenle bize dönük herhangi bir haber, çağrı gelmediği gibi bu süreç içerisinde aslında yine HDP’ye seçim hükümetini dışında tutumaya dönük çaba, söylem, yaklaşımlar değişik çevreler tarafından sürdürülüyor.
‘Bu seçimleri Türkiye halkları istemedi’
“Türkiye şu an dayatılmış bir seçimle karşı karşıya. Bu seçimlere gitmeyi Türkiye halkları istemedi. Siyasetin AKP dışındaki kurumları istemedi. Ama geride bıraktığımız dönemde bu seçimler Türkiye halklarına dayatıldı. Bu dayatılmış süreçte halkın iradesinin inisiyatifinin ve seçme özgürlüğünün korunabilmesi için bu geçici seçim hükümeti içinde yer almak bir sorumluluktur, bunun yanı sıra bizim HDP cephesinden hak olarak gördüğümüz bir yaklaşımdır.
“Bu hakkın önünü kesmeye dönük fiili yaklaşımlar geliştiriliyor. Dışlayıcı ötekileştirici çaba ve yaklaşımlar HDP’ye dönük olarak sürdürülüyor. Bunu bizim kabul etmemiz mümkün değil. Ben o nedenle bu süreçte bütün dışlama çabalarına rağmen HDP’yi bütün itme çabalarına rağmen bizim seçim hükümetinde yer alma tavrımızın Türkiye’yi krize boğan siyasete karşı bir çözüm duruşu olacağına inanıyorum. Dün MYK toplantısında bu görüş açısıyla bir tartışma yaptık ve bu sonuca ulaştık.
‘Sorumluluk üstleneceğiz’
“HDP 7 Haziran seçimlerinden sonraki sürecin tamamı boyunca kriz üreten değil çözüm üretme gayreti içinde olan bir pozisyon sergiledi. Saray’ın müdahalesiyle Türkiye’ye siyasi partilere koalisyon kurdultulmadı. Koalisyon kurularak Türkiye bir siyasi krizden kurtulma şansına sahipken siyasi iktidarın sürdürülmesi olanağı varken taammüden Türkiye bir siyasi krizin eşiğine sürüklendi.
“Bir savaşa bir kaosa sürüklendi. Bugün gerçekleştirilecek olan tekrar seçim de bu krizin bu kaosun savaşın bir parçasıdır, bir ürünüdür. Bizler bu krizin içerisinde AKP hükümetinin yapmadığını Saray’ın yapmadığını yapmaya çalışacağız. Çözüm için bu krizi ortadan kaldırmak için sorumluluk üstleneceğiz.
‘İsim tartışması yürütmedik’
“MYK’da yaptığımız tartışmanın esası her bir arkadaşımızın bu görevi üslenebileceği şeklinde oldu. Herhangi bir isim tartışması yürütmedik. Çünkü genel ilkesel çerçevemizi her bir arkadaşımızın bu görevi alabileceği ve yürütebileceği çerçevesi üzerine kurduk.
“O nedenle özel bir isim tartışması yürütmedik. Ama bundan sonraki günlerde duruma ve gelişmelere bağlı olarak isim tartışması da yapabiliriz.
‘Diyalog çerçevesinde isimler belirlenmeli’
“Ve o nedenle şunu ifade ettik: Evet, başbakan Davutoğlu’nun isimleri kendi belirleme hakkı yasal olarak vardır. Ama şu an yasal tanımları ve çerçeveyi aşmış çok daha özel bir politik durumla karşı karşıyayız. O nedenle bu isimler demokratik usul gereği bizimle konuşulmalı, bizimle müzakere edilmeli, partimizin katılımına açık olmalı. Diyaloğa açık bir tutum üzerinden bu isimler belirlenmeli. Karşılıklı görüşmeler çerçevesinde siyasi nezakete dayanan, siyasi ciddiyete, saygınlığa dayanan bir diyalog çerçevesinde bu isimler belirlenmeli.
“Böyle olmalı ki siyasetteki bu kutuplaşma gerilim bu sancı biraz daha yumuşasın, Türkiye’nin nabzı biraz daha yavaşlasın. Biz o amaçla bizimle görüşmeler yapılmalı tek başına hükümet cephesinden ben belirledim şu isimler oldu yaklaşımının çok doğru olmadığını ifade ettik. Bugün de yine benzer bir şeyi söylüyoruz. Yine karşılıklı bu siyasi ortamı yumuşatmak ihtiyacına binaen sayın Davutoğlu’ndan bizim beklentimiz elbetteki karşılıklı görüş alışverişi, siyasi saygı çerçevesinde bu sürecin geliştirilebilmesidir. Eğer bu süreç böyle geliştirilirse bütün Türkiye açısından siyasetteki bu gerilimin aşılması açısından bir kapı açar. Bir soluklanma alanı yaratır.
‘Biz AKP ile koalisyon yapmıyoruz’
“Bugün de aynı şeyi söylüyoruz. Ama bu bizim seçim hükümetinde yer almak konusunda bir dayatmamız bir olmazsa olmazımız bir kriz yaratma eksenimizde değildir. Çünkü biz seçim hükümetinde yer alma tutumunu en baştan beri sürdürdüğümüz sorumluluk alma, elini taşın altına koyma, görev üslenme çerçevesinde ortaya koyuyoruz. Bizim seçim hükümetinde yer almamızın en temel gerekçesi budur. Bu süreç içerisinde elimizi taşın altına koymamız sorumluluk almamız gerekir.
“Biz AKP ile koalisyon yapmıyoruz. Biz hiç bir partiyle koalisyon yapmıyoruz. Biz bütün Türkiye halklarına karşı bir sorumluluğu ve görevi yerine getiriyoruz. Nedir o görev? 1 Kasım seçimlerine bütün yurttaşlarımızın huzurlu güvenli bir şekilde gidebilmesini sağlamak. Bu bizim bütün Türkiye halkına karşı üslendiğimiz görevdir, verdiğimiz bir sözdür. Bu sözü 7 Haziran’da verdik, 1 Kasım’a giderken bu sözü unutacak halimiz yok.
“O nedenle seçimlerin güvenli bir şekilde yapılabilmesi, sağlıklı huzurlu siyasi iklimin daha da yumuşadığı bir ortamda yapılabilmesi için geçici hükümette seçim hükümetinde yer alma sorumluluğunu görevini üslenmiş oluyoruz. Bugün bizim bakımımızdan öncelikli olan şey budur. İsimlerden ve isim belirleme yönteminden daha öncelikli, ilkesel ve hayati olan şey budur. Biz bu amacı ön plana çıkarmış oluyoruz.
‘Eş Başkanlar yer almayacak’
“Eş başkanlar bizim yaptığımız değerlendirme dışı. Bu bir koalisyon değil, Eş genel başkanların bu açıdan mahsuru vardır hükümette yer almasının. Biz seçim çalışmalarına yoğunlaşacağız.”
‘Ana muhalefetle sınırlamak istemiyoruz’
“Yüzde 20 bandını zorlayan, Türkiye’de bir durum değişikliğine yol açabilecek bir oy oranına ulaşmayı hedefliyoruz. Kendimizi ana muhalefetle sınırlamak istemiyoruz. 7 Haziran’da ana eksenimiz şuydu. Biz ana muhalefet olacağız. Türkiye’nin iyi bir ana muhalefete ihtiyacı var demiştik. İktidar olacağız dememiştik. Bugün kendimizi bir ana muhalefet olma pozisyonuyla sınırlamıyoruz. Türkiye’de yönetimin ve yönetim yapısının demokratik bir şekilde değiştirilebilmesi için seçimlerden sandıklardan demokratik bir iradenin de çıkması gerekiyor.
“HDP Türkiye’deki yönetim yapısını demokratik bir şekilde değiştirecek siyasi iradenin ta kendisidir. O nedenle tarihsel bir ihtiyaç hasebiyle seçimlerden yönetime aday olacak bir oy oranıyla çıkması gerekir. Bugün artık Türkiye’nin geldiği eşik budur. Ya faşizan otoriter bir yönetim anlayışını tercih edecek ya statükoda sabit kalacak çakılıp kalacak. Ya değişim, demokratik inşa ve barışçıl çözüm yoluna girecek.
“Şu an evet rejim gerçekten de bir değişim süreci yaşıyor. Sayın Cumhurbaşkanı demişti ya ‘isteseniz de istemeseniz de rejim değişiyor’ Evet birileri rejimi faşizan ve otoriter bir şekilde değiştirmeye çalışıyor. Böyle bir değiştirme müdahalesi var. Ama bir taraftan da Türkiye toplumu değişiyor. 7 Haziran sonuçlarına baktığınızda Türkiye demokratik bir değişim sürecine girmiş bulunuyor. 1 Kasım seçimleri de Türkiye toplumunun rejimin demokratik bir şekilde değiştirilmesi yürüyüşüne güç vermelidir. Bizim amacımız budur.”
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.