O dağların çoban çocukları, küçük kaçakçıları kutlu bir yıla kavuşamadan mutlu olabilmemiz mümkün mü?
Bu fotoğrafta gördüğünüz oğlan çocuğunun adı Şao. Arkadaşları ona Küçük Şao diyormuş. Fırat Haber Ajansı’ndan Seyit Evran’dan öğrendim hikâyesini.
Şao, sınır boylarının küçük kaçakçılarından. Üç yıldır sınırlardan geçip katırına yüklediği mallarla ailesinin geçimini sağlıyor.
Şao’nun sol ayağı sakatmış. Bu nedenle sınır kaçakçılığı yapan tüccarlar önce ona mal taşıtmak istememiş.
Sınır boylarında hayatta kalmanın şartları çok ağır. Şao’nun da insan olarak değeri yanındaki katırdan fazla değil. Sakat olan aç kalır oralarda. Ama Şao’da kadere boyun eğecek göz yok. Arkasında ekmek bekleyen iki kardeşi ve anası var.
Evran anlatıyor: “Fakat koşullar ve parlak zekâsı yeni bir ufuk açıyor Şao’ya. Tüccarlarla vazgeçemeyecekleri bir pazarlığa oturan Şao, malların ele geçmesi durumunda, dedesinden kalma tarlaları ile iki katırından birini evde teminat olarak bırakma vaadinde bulunuyor. İlk birkaç yükü sağlam ve eksiksiz sınırdan geçirerek tüccarlara güven veren Şao, zamanla her tüccarın yükünü güvenle taşıtabileceği bir kaçakçı oluyor. Üç yıl önce 11 yaşındayken başladığı kaçakçılık yaşamında, babası yaşındaki insanlarla iş yapan Şao, kendinden daha küçük yaştaki çocukların da kaçakçılıkla yaşamlarını kazandığını anlatıyor bize. Sınırlardaki çocuklar... Küçük kaçakçı Şao, yol boyunca, kendisi gibi diğer çocuk ‘meslektaşlarının’ da kaçakçılık yapma nedenlerini anlatıp duruyor bize. Babalarının evi terk etmesi veya yaşanan savaş, katliam ve sürgünlerde babalarını yitirenlerin çokluğundan söz ediyor. Şao, Kürtleri birbirinden ayıran sınırların her iki tarafında kalanlar gibi, babasız çocukların da geçimlerini sağlamak için kaçakçılık yapmaktan başka bir seçeneklerinin olmadığını belirtiyor.”
Sınır boylarında kaçakçılığın meşru müdafaa olduğunu yeni öğreniyor Cumhuriyet’in Türk nüfusu. Hayvancılık ve tarım imkânları ellerinden alınan ve o dağ başlarında, belirsiz sınır çizgilerine sıkışıp aç biilaç bırakılmış Kürtler kaçakçılık yapıyor. Hayatta kalabilmek için. Bu memlekette 1960’lardan beri edebiyatımızda da kendine yer bulmuş kaçakçı kahramanlarımızdan biri Şao.
“Benim gibi çok çocuk var... Hepsinin ailesi yoksul. Kimisinin babası savaşlarda ölmüş, kimisinin ağabeyleri... Geriye bütün aile yükü diğer çocuklara kalıyor” diyor Şao.
Kaçakçıları bekleyen ölüm tuzaklarından bahsediyor. Özellikle son yıllarda onlarca kaçakçıyı öldüren İran askerlerinden yakınıyor:
“Bizim bütün geçişlerimiz İran askerlerinin denetiminde oluyor. Yani onlara kendi aramızda topladığımız paraları vererek yaptığımız anlaşma sonucunda bize yol veriyorlar. Ama rüşvet verip anlaşma yapmamıza rağmen bazen kurdukları pusularda bizleri vurup veya yakalayarak mallarımıza el koyuyorlar. Çoğu kez böyle oluyor” diyor.
Onlarca genç kaçakçı, Türk ordusu tarafından bombalanarak katledildi. Devletin bakanı ‘operasyon kazası’ diyor. Hemen herkesin ağzında bir ‘talihsiz’ olaydır gidiyor.
O dağların çocukları; sınır boylarının ‘talihsiz kaza’ların menzilindeki talihsiz çocuklarının yeni yıllarını kutlayabilmek isterdim. Ama o dağlarda, mayın döşeli hayatlar önümüzdeki yıla kut dilemeye el vermiyor. O dağlarda yıllar geçse de devran dönmüyor. O dağların, o mayınlı sınır boylarının zamanı bizimkinden farklı. Orada çocuklar çabuk büyüyor, hayat bütün kazalara açık.
Şao’nun kaçakçı arkadaşlarından 30 küsuru (ah hiç emin olamıyoruz Kürtlerin ölü sayısından) devletin kazasına kurban gitti.
Şao, katırının omzuna el atmış, gözlerimizin içine bakarak bize mutlu yıllar diliyor.
O dağların çoban çocukları, küçük kaçakçıları kutlu bir yıla kavuşamadan mutlu olabilmemiz mümkün mü? Bu yılın da kaçamayacağımız hayati sorusu budur!
Yıldırım Türker - Radikal
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.