Özgür Üniversite’nin kurucusu, yazar ve akademisyen Fikret Başkaya, hakkında “örgüt propagandası” iddiasıyla açılan davanın duruşmasında yaptığı savunmada, “sınıflı toplumlarda gerçeği söylemenin bir bedeli olduğunu” ve “bu bedeli ödemeye hazır olanların var olduğunu” söyledi. Savunmasının ardından Başkaya hakkında mahkeme heyeti beraat kararı verdi.
Davanın karar duruşması Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapıldı.
Tutuksuz yargılanan yazar Başkaya, duruşma salonunda avukatlığını üstlenen İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, Levent Kanat ve Yusuf Alataş ile birlikte hazır bulundu.
Duruşmayı CHP Milletvekili Abdullatif Şener, HDP milletvekilleri Mensur Işık, Filiz Kerestecioğlu, Kemal Bülbül ve Ömer Faruk Gergerlioğlu, yazar İsmail Beşikçi, akademisyen Baskın Oran ve birçok kişi takip etti.
Kimlik tespitiyle başlayan duruşmada savcılık mütalaasını tekrarlayarak “Fikret Başkaya’nın üzerine atılı bulunan propaganda suçunu işlediği sabit olduğu, sanığın eylemine uyan 3713 sayılı TMK 7/2 ikinci cümle ve TCK 10’ununcu maddeleri gereğince cezalandırılmasını” istedi.
Savcı, yine “Türk milleti, Türkiye Cumhuriyeti devleti, devletin kurum ve kuruluşlarını aşağılayıcı imalardan bulunduğu” iddiasıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulması talebinde bulundu.
Ardından Başkaya, savcının mütalaasına karşı savunma yaptı.
“Gerçeği söylemenin bir bedeli vardır”
Suçlamaya konu yapılan “Asıl terör devlet terörüdür” başlıklı yazısında “terör” ve “terörist” kavramlarına açıklık getirmeye çalıştığını belirten Başkaya, kavrama dair değerlendirmesini beyan etti.
“Neo-liberal küreselleşme çağında, ‘terör’, ‘terörist’, ‘terör örgütü’, ‘terörle mücadele’ retoriği, bir kötülüğü defetmekten çok, emperyalist hegemonyayı dayatmanın, oligarşik çıkarları güvence altına almanın, gerici-halk düşmanı iktidarların ömrünü uzatmanın, devletleri çökertmenin, toplumların dokusunu parçalamanın, sınırlı hakları ve özgürlükleri yok etmenin ve muhalefeti etkisizleştirmenin bir aracı haline getirilmiş bulunuyor. Paradoksal olan bir şey de, ‘terör örgütü’ denileni asıl peydahlayıp, araçlaştıranların, bir de ‘terörle mücadele’ şampiyonu sayılmalarıdır.”
“Terör”ün bir tanımı olsa da “terörist” ve “terör örgütü” için aynı şeyin söz konusu olmadığını vurgulayan Başkaya, “Durum bu iki kelimeyi kullananların, araçlaştıranların niyetine göre değişiyor. Şimdilerde ‘terörist’ ve ‘terör örgütü’ kelimeleri, rejimin muteber saymadığı siyasi muhalifleri şeytanlaştırmanın, cezalandırmanın, etkisizleştirmenin bir aracına dönüştürülmüş durumda” dedi.
Geçen yıl soğan ve patates üreticileri, tacirleri ve hâl esnafının “terörist” ilan edildiğini hatırlatan Başkaya, bu yıl ise AKP hükümetinin ekonomi politikalarını eleştirenlerin “terör”le ilişkilendirildiğini belirtti.
Türkiye’de ‘Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) terörle mücadeleden çok ifade özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, eleştirel düşünce ve muhaliflerle mücadele aracına dönüştüğünü kaydeden Başkaya, “Eğer öyleyse bu kanunun adını, ‘ifade özgürlüğüyle mücadele kanunu’ olarak değiştirmek iyi bir fikir olabilir” dedi ve savunmasını şöyle sürdürdü:
“Bu dava, söz konusu yazıda ‘terör örgütü propagandası’ yapıldığı için açılmamıştır. Tam tersine, dava açmak için bahane yapılmıştır.
“Benim yazımda atılı suçların tanımına uyan özellikler yok, suç propagandası ya da suça teşvik yok. Bu ülkede geçerli bağnaz ideoloji düşünce özgürlüğünü neden yasaklıyor? Egemen sınıfın çıkarlarını korumak için. Sonuç olarak özgür düşünceyi, ifade özgürlüğünü yasaklayan bir rejim çürür ve çöker.
“Şeylerin gerçeğine nüfuz etmenin yolu onları sorgulamaktan, adlarıyla çağırmaktan geçer. Entelektüelin varlık nedeni sorgulamaktır. Sınıflı toplumlarda her zaman gerçeği söylemenin bir bedeli vardır ve bu bedeli de entelektüeller öder.”
Beraat kararı
Başkaya’nın savunmasını tamamlamasının ardından avukatlar söz alırken, daha sonra mahkeme heyeti kararını açıkladı.
Mahkeme, suç unsuru oluşmadığını belirterek Başkaya’nın beraatine karar verdi.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.