Avrupa Birliği'nin (AB) Türkiye temsilciliği tarafından hazırlanan mart raporunda, devam eden soruşturmalara yönelik açıklama ve görevden almalar 'yargıya müdahale' olarak değerlendirildi.
Zaman'ın ulaştığı 100 sayfalık raporda yargıdaki gelişmeler ile asker-sivil ilişkileri çok ayrıntılı şekilde ele alınıyor. Hâkim Oktay Kuban'ın Balyoz Darbe Planı şüphelilerini salıvermesine hukukçuların tepki gösterdiğine işaret edilen raporda, hâkimin bu tasarrufunun soruşturmaya gölge düşürdüğü vurgulanıyor. 5 Nisan'da Balyoz soruşturmasını yürüten savcıların, 75'i muvazzaf olmak üzere 90 askerin gözaltına alınmasını talep ettiğine atıf yapılan raporda, İstanbul Başsavcısı'nın tutuklamaların ortasında iki savcıyı görevden aldığına dikkat çekiliyor. Başsavcı Aykut Cengiz Engin'in ocaktan bu yana 4 savcıyı değiştirdiği hatırlatılıyor.
AB raporunda, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ da devam etmekte olan davalarla ilgili tartışmalı açıklamalar yapmakla eleştiriliyor. Başbuğ'un gazetelere verdiği mülakatların, yargıya müdahale olarak yorumlandığı aktarılıyor. Raporda, Albay Dursun Çiçek'in imzasını taşıyan belgenin Türkiye'deki adlî tıp dahil bütün kriminoloji kurumlarınca incelendiği ve 'orijinal' hükmüne varıldığı kaydediliyor.
Mart ayı raporunda, Meclis Komisyonu'na gelen kısmî anayasa reformu da ayrıntılı olarak yer alıyor. Hükümet, muhalefet ve sivil toplum örgütleriyle istişareye çok az vakit ayırmakla tenkit edilirken, referandumun 'kaçınılmaz' olduğu belirtiliyor.
AB Ankara Temsilciliği tarafından yılda 12 aylık rapor hazırlanıyor. Aylık raporlar, her yıl ekim ya da kasım aylarında kamuoyuna açıklanan yıllık ilerleme raporunun en temel kaynağını oluşturuyor. AB Komisyonu, 1998'den bu yana Türkiye'de bir yıl içerisinde yaşanan gelişmeleri sonbaharda yayınlanan ilerleme raporlarıyla kamuoyuna açıklıyor. Raporlar, Türkiye-AB ilişkilerinin fotoğrafını çeken en mühim belge olma niteliği taşıyor.
AB'nin mart ayı raporundan bazı başlıklar:
Balyoz soruşturmasına tartışmalı müdahaleler: 31 Mart ve 1 Nisan'da 28 Balyoz sanığının topluca salıverilmesi yeni tartışmalar başlattı. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un Balyoz Planı'nın 'çok ciddi' göründüğünü söylemesine rağmen hâkim, 'suça yönelik ciddi şüphe bulunmamasını' gerekçe göstererek 19 kişiyi serbest bıraktı. Kuban'ın nöbetçi iken neredeyse bütün sanıkları serbest bırakması, hukuk uzmanlarını kızdırdı ve devam etmekte olan yargılamaya gölge düşürdü. Ancak tartışmalı olarak salıverilmesinden bir gün sonra Doğan, GATA'ya yattı. Birçok sanığın da GATA'ya müracaat ettiği bildiriliyor. Tekrar tutuklanma kararına rağmen aralarında Çetin Doğan'ın da bulunduğu birçok sanık cezaevine gönderilmeleri gerekirken GATA'ya götürüldü.
5 Nisan'da Balyoz soruşturmasını yürüten savcılar, 75'i muvazzaf olmak üzere 90 askerin gözaltına alınmasını talep etti. Ancak İstanbul başsavcısı tutuklamaların ortasında iki savcıyı görevden aldı. Başsavcının ocaktan bu yana 4 savcıyı değiştirdiği bildiriliyor. Hukukçular, sanıkların tutuklanma gerekçelerini öğrendikleri için serbest bırakılmalarının delilleri yok etme ya da karartma imkanı yarattığını belirtiyor.
Başbuğ, sürmekte olan soruşturmalarla ilgili tartışmalı açıklamalar yaptı: Martta Başbuğ, Hürriyet, Milliyet ve Vatan gazetelerine mülakatlar verdi. Bu mülakatlarda Başbuğ, devam eden adlî soruşturmalarla ilgili tartışmalı açıklamalar yaptı. Başbuğ, 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk'le ilgili iddianameyi eleştirirken Berk'e kuvvetli destek verdi. Başbuğ'un açıklamaları, yargıya doğrudan müdahale olarak görüldü. Berk'in arkasında olduklarını açıkladığı ve Berk'in masum olduğuna inandıklarını belirttiği için bunlar yargılamayı etkileyecek. Başbuğ'un açıklamaları sürekli 'yargıya saygılıyız' ifadeleri ile de çelişiyor. Komutanlar savcıların suçlamalarla ilgili kendileri ile görüşmediklerinden şikayetçi olsalar da Berk, iki defa davet edilmesine rağmen savcılara ifade vermeye gitmedi.
Başbuğ, basını tehdit etti: Genelkurmay Başkanı, 15 Mart'ta basını tehdit ederek gazete ve televizonlarda askerlerle ilgili yer alan haberlerin çoğunun suç teşkil ettiğini ve 6 yıla kadar hapis cezası ile karşılık bulabileceğini söyledi.
Kılıçdaroğlu'nun genel af talebi tartışma yarattı: CHP Genel Başkan Yardımcısı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, "Toplumsal barışın tesisi için genel affa ihtiyaç var." demesi tartışma yarattı. 1996'da Kürt sorununun çözümüne ilişkin yazılan bir raporda ve 2002 seçim kampanyasında CHP genel af fikrini destekledi. Ancak daha sonra CHP lideri Baykal genel affa karşı çıktı ve hükümetin demokratik açılımına da genel af üzerinden itiraz ediyor. Halbuki hükümet, demokratik açılım paketinde genel aftan bahsetmiyor. Tartışma, CHP içerisindeki dahili bölünmeleri ortaya koydu.
Erdoğan ve Arıtman: Erdoğan, BBC Türkçe servisine verdiği mülakatta ülkesinde 100 bin Ermeni kaçağın olduğunu ve gerekirse sınır dışı edilebileceklerini söyledi. CHP milletvekili Canan Arıtman, 15 Mart'ta ABD ve İsveç'teki kararlara misilleme olarak bütün kaçak Ermenilerin sınır dışı edilmesini teklif etmişti.
1915'te Ermenilerin öldürülmesini soykırım olarak nitelendiren İsveç Meclisi ve ABD Kongresi Dış İlişkiler Komitesi'nin kararları protokollerin onaylanması sürecini zora soktu ve iki ülke arasında gerilime yol açtı.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.