Yeni Şafak gazetesinde Yasin Doğan mahlası ile yazan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Siyasi Başdanışmanı Yalçın Akdoğan, bugünkü köşesinde AKP Gülen cemaati kavgasına değindi.
İsim vermeden eleştirdiği Gülen cemaatini, yine isim vermeden JİTEM’e benzeten Yalçın Akdoğan, “Güç kullanmayı gelişimleri için gerekli gören yapıların en önemli özelliği 'istihbarat şebekesi' gibi çalışmaya başlamasıdır. Hatırlanırsa 1990'larda varolan bir örgüt, insanları kaçırıyor, sorguluyor, fişliyor, dosyalıyor ve tam anlamıyla bir istihbarat faaliyeti yürütüyordu. Peki maneviyat iddiasındaki bir örgüt niçin istihbarat faaliyetlerine yoğunlaşır?” diye sordu.
Yalçın Akdoğan’ın Yasin Doğan mahlası ile yazdığı “İstihbarat oyunlarının vardığı nokta...” başlıklı yazı şöyle:
İstihbarat oyunlarının vardığı nokta...
Geçmiş dönemlerde dini gruplar istihbarat örgütlerinin iştigal alanında olmuştur ve sızmalarla bu grupların yönlendirilmeye çalışılması çok da sürpriz olmayan bir durumdur. Ancak bir grup kendisi istihbarat örgütü gibi faaliyette bulunmaya başlıyorsa veya büyümesini bu tür mekanizmaların varlığında görüyorsa ortada daha vahim ve yapısal bir soruna var demektir.
Güç zehirlenmesi ve gayrı meşru yöntemlere savrulmak, masum gibi görünen oluşumların çok farklı yapılara dönüşmesine sebep olabilir.
Güç kullanmayı gelişimleri için gerekli gören yapıların en önemli özelliği 'istihbarat şebekesi' gibi çalışmaya başlamasıdır. Hatırlanırsa 1990'larda varolan bir örgüt, insanları kaçırıyor, sorguluyor, fişliyor, dosyalıyor ve tam anlamıyla bir istihbarat faaliyeti yürütüyordu. Peki maneviyat iddiasındaki bir örgüt niçin istihbarat faaliyetlerine yoğunlaşır?
Dini gruplara mensup bireylerin devlet kurumlarında görev alması kesinlikle 'sızma' gibi kavramlarla değerlendirilemez ve bir sorun olarak görülemez. Ancak bu kişiler grup aidiyetiyle farklı bir mekanizma oluşturuyor ve dahildeki veya hariçteki yetkisiz kişilerin iradesiyle yönlendirilmeye başlıyorsa bu büyük bir sorundur. Karar mercii sivil ve meşru idare olmaktan çıktığı an, orada hastalıklı bir yapı oluşuyor demektir.
Kayıtdışı istihbarat, kayıtdışı operasyon, kayıtdışı yapılanma öncelikle hukuk devleti için tehdittir. Devlet kurumları tertip ve tezgah mantığıyla hareket etmezler.
Bu mekanizma, herhangi bir grubun önünü açmak için tüm alternatifleri, farklılıkları, muhalifleri tasfiye etmek gibi bir misyon görüyorsa ortada kirli bir iktidar ve makam-mevki mücadelesi var demektir.
'Amaca ulaşmak için her yol mübahtır' diye düşünenler, aracı amaç haline getiren sakat bir yaklaşım üretirler. Gayrı İslami ve gayrı insani her türlü yöntemi (tezgah, şantaj, karalama) kullanarak ulvi bir amaca ulaşma düşüncesi büyük bir yanılgıdır, örgütleri canavarlaştıran bir anlayıştır.
Korku salmak bu yapıların en temel motivasyon kaynağıdır.
Son günlerde görüldüğü gibi işadamları 'operasyonlar size de sıçrayacak' diye korkutulup müttefik yapmaya çalışılıyorsa, eleştirenler tehdit ve şantajlarla susturulmak isteniyorsa, aykırı konuşanların üzerine kasetlerle, karalama kampanyalarıyla gidiliyorsa, bu nasıl bir sevelim-sevilelim anlayışıdır?
Diyalogculukla nam bulan bir vakıf, geçmişte TÜSİAD'ın yaptığı gibi her hafta racon kesiyor, dini cemaatler veya STK'larla işbirliğine gitmek yerine yabancı ülkelerin misyon şefleriyle hükümete karşı lobicilik faaliyetlerine girişiyorsa bu nasıl bir sivilliktir, nasıl bir vatanseverliktir?
Kendisini hakikatin merkezine koyan yapılar 'Tahammülsüzlük' üzerine kurgulandıkları için diğer dini gruplar ve cemaatlere karşı samimi bir işbirliği içine giremezler. İttihad-ı İslam fikri, uhuvvet ve kardeşlik bu örgütler için hiçbir anlam ifade etmez.
İstihbaratçılık oyunlarına alışanlar ülkenin geleceğine yön verebileceği, siyasi iktidarı oyuncak gibi yönetebileceği yanılgısına kapılırlar.
Yabancı gizli servisler bu tür yapılar üzerinden manipülasyon ve yönlendirmelerde bulunmaya çalışırlar.
İstihbarat oyunlarının gideceği yer yabancı ülkelerin amaç ve hedeflerine hizmet etmektir. Küresel güçlerle iş tutmaya alışan yapılar gayrı milli ve gayrı dini tavırlar sergilemeye başlarlar.
Kendi ülkesinin istihbarat servisi, ordusu, bankası, hükümeti aleyhine faaliyetler içine girmek, onu tahrip edecek işler yapmak hiçbir makul ve meşru gerekçeyle izah edilemez. Yanlış yapan kişilerin üzerine gitmek ile kurumları çökertmeye çalışmak iki ayrı iştir. AK Parti iktidarı kendisine ve milli iradeye yönelen darbeci anlayışlarla hukuk içinde mücadele ettiği kadar, hukuk ve adalet duygusunu zedeleyen gelişmelere karşı da duyarlılığını ortaya koymuştur. Bu yüzden biz Ergenekon sürecinde ne dediysek aynen onun arkasındayız. Ancak Başbakanımız defalarca bir kısım tutuklamalardan duyduğu rahatsızlığı dile getirmiştir.
Manevi hareketlere gönül veren, büyük fedakarlıklar sergileyen insanlar mecraından sapan gidişat ve kirli oyunlar karşısında büyük ıstıraplar çekerler. Bu yapıların gönül verenlerin arzu ettiği mecraa dönmesi, temizlenmesi ve asli fonksiyonunu dönmesi ancak siyaset mühendisliğine soyunan şebekelerin temizlenmesine bağlıdır.
Aksi halde AK Parti'ye zarar vermeye yönelik tertipler Türkiye'yi çökerten bir projeye dönüşür ve herkes bunun altında kalır.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.