Dün de Şincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki kanlı olayların sürmesi nedeniyle bölgesel yönetim gece sokağa çıkma yasağı ilan etti.
Bu kanlı vahşeti doğuran nedenlerin peşine düştüm...
* * *
Dünya gündeminde ilk sırayı alan bu dehşet verici olayın ‘görünür nedenlerini’ araştırırken AP Ajansından geçen bir habere takıldım:
‘AP Ajansı’nın haberinde adı açıklanmayan bir Uygur’un dile getirdikleri, ‘Han Çinliler’i hep eşit olduğumuzu, büyük bir ailenin üyeleri olduğumuzu söyler ama her zaman ayrımcılık yaparlar’ biçiminde özetlenebilir.
Çin yönetimi, bölgeye yollar, okullar, hastaneler ve petrol kuyuları açılmasından dolayı Uygurlar’ın minnettar olmaları gerektiğini sıklıkla dile getiriyor.
Türkiye’nin de aralarında olduğu birçok ülkedeki Uygur diasporası temsilcileri, kısa ömürlü Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin bulunduğu bölgede bağımsızlık olmasa da en azından gerçek bir özerkliğin yerleştirilmesi gerektiğini savunuyor.
Uygur diasporası temsilcilerine göre bölgeyi Çinlileştirme politikası izleyen Pekin yönetiminin nihai amacı, uyguladığı baskı, şiddet ve yıldırma yöntemleriyle Uygurlar’ı asimile etmek.’
* * *
Pekin yönetimi ise olaylarla ilgili olarak Uygur Amerikan Derneği Başkanı Rabia Kader’i kışkırtıcı olmakla suçlayarak, Kader’in ‘Doğu Türkistan İslami Hareketi’ adlı örgütle bağlantılı olduğunu ileri sürüyordu...
Baktım, söz konusu örgüt ABD’nin terör örgütleri listesinde yer almakta...
Bir sitede ise Rabia Kader ile yapılan bir röportaja rastladım. Hemen kulak kabarttım:
‘Varlığımızla ilgili bir tehditle yüz yüzeyiz, Çin hükümetinin siyaseti bizi bir halk olarak yok edecek. Çin yönetimi bize sözde özerklik verdi ama buna hiç saygı duymadı ve kendi insanlarından milyonlarcasını getirdi. Şimdi anavatanımızda Uygurlardan çok Çinlileri görebilirsiniz. Çin’in yaptığı şey doğrudan etnik kimliğimize, kültürümüze ve dilimize saldırmak.
Çin hükümetinin bunu yapmaktaki nedenleri neler? Ayrılıkçılık korkusu mu, etnik şovenizm veya ırkçılık mı, ya da Doğu Türkistan’daki petrol ve doğalgazı kontrol altına almak istemesi mi?
Özellikle Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra ve daha sonra NATO güçleri Afganistan’a girdiğinde, Çin hükümeti Uygurlarla daha fazla ilgilenir oldu ve yasaklamaları yoğunlaştırdı. Çin yönetiminin cesaretini kıran şey bizim hiçbir şekilde Çinli olmayışımız. Çinlilere benzemiyoruz, Çince konuşmuyoruz. Doğu Türkistan’daki Çinliler çok düşman ve saldırganlar. Birçok işyeri açıkça ‘Uygurları istemiyoruz’ diyor.’
Bildik bir hikáyeye rastlamıştım...
* * *
Burjuvazinin ortaya çıktığı dönemin örgütlenme biçimi olan ‘ulus-devlet’ çağ değiştiği için aşılıyor...
Ama kimi ülkeler bu sanayi dönemi modelini aşarken, kimi de bu eski modele özlem duyuyor...
‘İnsan odaklı’ yeni bir anlayışa ulaşamayınca da kan gövdeyi götürüyor...
* * *
Devlet olarak da birey olarak da...
Soydaşların ya da dindaşların başına gelen bu tür büyük felaketler hepimizi alabildiğine öfkelendiriyor...
Ama...
Devlet olarak da, birey olarak da...
Kendi Kürt kökenli vatandaşlarımıza benzer baskıları yapabiliyor, o baskılar gündeme geldiğinde bununla pek de ilgilenmiyor hatta o baskıları destekleyebiliyoruz.
Çünkü çağ değişirken her yerde aynı dert:
Eski şartlanmalardan dolayı hala ‘insan’a ‘en kutsal varlık’ olarak bakamamak, temel hak ve özgürlüklerin ışığında onu olduğu gibi kabul edememek...
Bir türlü zihinsel olarak ‘dünya vatandaşlığı’ anlayışına geçememek...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.