28 Aralık gecesi Türkiye topraklarında 34 insan öldü. Gece 22.00’dan sonra yaşanan olay en erken 10 saat sonra duyulabildi. 34 insanın yarım saatte öldürülmesi ancak bir sonraki gün akşama doğru yer alabildi gündemde.
Uludere’de yaşanan katliam onca telefon direğine, GSM operatörüne, internete, televizyona, radyoya rağmen en erken ana haber saatine yetişti.
Ben de ancak 47 gün sonra gidebildim taziyeye. Bunun utancını sırtımda taşıyarak gittim Roboski’ye (Gülyazı).
Dağların ortasında yalnız olan köy, her olaya anında açıklama yapan hükümet, hükümete cevap verme görevini hiç geciktirmeyen muhalefet, bunlar arasındaki top kavgasını canlı yayın olarak veren medya tarafından da yalnız bırakıldı. Niyetimiz yalnızlıklarını alıp getirmek, duyurmak ve dağıtmaktı bu yükü.
Gülyazı’da çıkmaz sokaklarda yürüdüm. Kaymakam’ın dövülmesi ile Uludere katliamının gündeme oturması ilk çıkmaz sokağımız oldu. Hani neredeyse 34 insanın ölüm haberi ile Kaymakam’ın dövülme haberinin sayısı biraz daha zorlansa eşit olacak. Medya, “Irak sınırındaki olay” veya “Irak sınırında öldürülen 34 köylü” olarak verirken haberi, Kaymakam’ın haberini “Irak sınırındaki Kaymakam’ın dövülmesi” olarak değil de, “Uludere Kaymakam’ının dövülmesi olarak verdi. Acıyı sınırda yaşama hali ile dövülme olayına verilen tepkinin “içerden” olmasının gerçek hayatta karşılığı da var elbette. Bu da; katliamdan dolayı yaklaşık 50 gün geçmesine rağmen kimsenin sorgulanmaması ama dövülme olayından dolayı 5 kişinin en yakın sürede tutuklanması oldu. Bu kişiler hâlâ tutuklu. Ölenlerin yakınları tutuklananlar. Tutuklanan Ferdi Alma’nın kuzeni aynı zamanda öldürülen Nadir Alma’nın kardeşi ise “Hani Kaymakam beni Uludereliler dövmedi” demişti diye soruyor doğal olarak. “Ağabeyimin katilini bulmadan, dövülme olayının faillerini buldular, o gün herkes öfkeliydi, kızgındı ve kırgındı” diyerek savunmaya geçiyorlar. Bu savunma hali beni yerin dibine gömen cinsten. Ölülerinin hesaplarını sormadan önce savunma yapmak zorunda bırakılmışlar psikolojik olarak.
Dövülme olayından dolayı yaklaşık 70 kişilik yakalama listesi hazırlanmış. Sık sık resmî görevliler bu listeyi tamamlamak için köy halkına, listedeki kişilerin nerede olduğu soruluyor.
Kadınlardan konuştuğum hiç kimse “dövülme” olayını olumlamıyor. “Kusura bakılmasın ama ne yapalım gençlerimiz öfkeliydi” cevabına karşılık devlet ricali, 34 kişinin ölümünden dolayı “kusura bakmayın” demedi daha. Kadınların büyüklüklerinden dolayı bana kalan büyük bir “ar”.
Anladım ki, bu sokaktan çıkış yok. Çıkmak için başka sokağa sapınca orada beni Beşir Atalay’ın taziye ziyareti(!) karşılıyor. Beşir Atalay’ın kendilerine taziyede bulunmadığını söyleyince şaşırıyorum haliyle. Öyle ya taziyeye gelmediyse köye gelmesinin anlamı ne?
Beşir Atalay, Alihan Özhan’ın evine konuk olmuş. Alihan Özhan, vefat edenlerin yakın akrabası değil. En yakını vefat eden Nadir Alma. O da çok uzaktan akraba. “Uzak akraba” bağlantısı kurmak istiyorum ama kuramadım, vazgeçtim. Uzun bağlantının kısası; Beşir Atalay, anne-babalar dururken “uzak akrabaya” taziye ziyaretinde bulunmuş. “Taziye çadırı kaldırılmış mıydı?” diye soruyorum. Beşir Atalay’ın geldiği gün taziye çadırı hâlâ kuruluymuş. “Haberiniz yok muydu, siz gitseydiniz, konuşsaydınız” diyorum. Kadınlar “bize bir gün önce geleceğini haber verdiler. Erkekler çadırda, biz de evde bekliyorduk. Akşama kadar ne gelen var ne giden. Akşam haberlerden öğrendik ki, gelmiş, alakasız birine konuk olmuş sonra da gitmiş.”
En az bunun kadar vahim olanı ise Başbakan’ı vefat edenlerin yakınlarına (!) dinletmesi. Üzgünüm ama Başbakan Erdoğan, telefonla yakınlara başsağlığı dilediğini sanıyor. Lakin Başbakan’ı dinleyen hiç kimse ne birinci derece ne de ikinci derece akraba. Başbakan Erdoğan’ın, Beşir Atalay’a sorması gereken soruları olmalı. “Kimin evine konuk oldun, taziye dileklerimi kimler dinledi, kime başsağlığı diledin?”.
Ölenlerin yakınları özellikle kadınlar, bu olaydan dolayı büyük hayal kırıklığı yaşamışlar. Başbakan’ın kendileri ile konuşması bir nebze de olsun acılarını dindirecekken, Beşir Atalay’ın bu hareketi daha çok üzmüş onları. Vefat edenlerin yakınlarına “aranızda bir kişi bile görüşmedi mi?” diye soruyorum, aldığım ortak cevap “yok”.
Beşir Atalay neden vefat edenlerin yakınları ile görüşmedi, neden taziye çadırına gitmedi bilinmiyor ama daha önemli bir bilinmeyen var. Başbakan’a kimleri taziye sahibi diye tanıttığı.
“Taziye dilekleri için, ziyaret için çok mu geç oldu?” soruma ise “Başbakan ve eşi gelsin başımızın üstünde yeri var” şeklinde cevapları var. (Taraf)
Şahadet Çitil
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.