28 Aralık 2011 gecesi bu ülkenin Güneydoğusu’nda, bu ülkenin vatandaşları yine bu ülkeyi yöneten kişilerin onay verdiği ve ismine “Sınır Ötesi Tezkeresi” dedikleri bir kağıt parçasına istinaden ve bu devletin memuru olan kişilerce bombalandı.
28 Aralık 2011 gecesi bu ülkenin Güneydoğusu’nda, bu ülkenin vatandaşları yine bu ülkeyi yöneten kişilerin onay verdiği ve ismine “Sınır Ötesi Tezkeresi” dedikleri bir kağıt parçasına istinaden ve bu devletin memuru olan kişilerce bombalandı. Gerekçe “örgüt üyesi (terörist)” sanılarak vuruldukları yönünde. Ancak heron kayıtları ve yerel askerî ve idari birimlerden gelen bilgiler bunu doğrulamıyor. Hukuk devleti olan devletlerin hiçbirinde, hiç kimse “örgüt üyesi” olduğu için bu şekilde bombalanmaz ve “örgüt üyesi” olmak devlete bombalama hakkı vermez. Biz hukukta sağ yakalanabilecekken öldürülen insanların aslında yargılanma hakkı olduğunu, yakalamanın esas, öldürmenin arızi olduğunu öğrendik. Hukukun üstünlüğü olan yerde adaletin işleyeceğini... “Herkes için adalet” tesis etmenin ve insan haklarını korumanın bir devletin asli görevi olduğunu... Sosyal adaletin toplumsal barışı getireceğini...
Bu olayın ismi ne konursa konsun bölge halkında/Kürtlerde bir kırılma meydana getirmiştir. İnfial uyandırmıştır. Ancak içinde volkanlar patlayan bu halk sindirilmiş, acısını da, öfkesini de sessizce yaşamaktadır.
Yetkililer ucu nereye varırsa varsın bu vahim, menfur olayı aydınlatıp sorumlularına karşı etkin idari ve adli işlemler yaparak yargı önüne çıkarmazsa bu kırılma ve güven sorunu artarak devam edecektir. Fırat’ın doğusunda olanlar Türkiye kamuoyunu ve geri kalan halkını ilgilendirmiyorsa burada halka karşı işlenen suçlar cezasız kalıyor ve failleri yeni suçlar işlemek için ödüllendiriliyorsa toplumun yarasına tuz basarcasına, acıları ile alay edercesine senaryolar ve katliamları meşrulaştıran dil ve söylem geliştiriliyorsa ötekileş(tir)me ve kopma hissi zorla dayatılmak isteniyorsa psikolojik bir kopma ve ötekileşme kaçınılmaz olacaktır.
Yerden çıkan ve suratımıza tokat gibi inen kafatasları ve toplu mezar haritaları yeterince araştırılmıyorsa, her gün devam eden uzun tutukluklara yeni tutuklamalar ekleniyorsa, sonu gelmeyen yok etme amaçlı öldürme operasyonları yapılıyorsa, en vahim olanı da kapatılan diyalog kapıları ve yok ettirilmek istenen barış zemini “bölge” dışındaki Türkiye kamuoyunu ilgilendirmiyorsa zaten bir ortak payda ve paydaşlaşma yok demektir. Bu durum hepimizi ama hepimizi “bölge halkı olarak” sonu gelmez hayal kırıklıkları ve ümitsizlik iklimine savurmaktadır. Ankara “bölge”nin sesini duymadı ancak artık “sessizliğini” görmeli. Aksi halde sadece operasyon ve kıyımlarla anılan bu “bölge” herkese ve her şeye küsecek ve kendi çözümünü kendi üretecektir.
Bu tesbitlerden hareketle son olmasını dilediğimiz elim hadise “Uludere Katliamı ve sonrasında yaşananların” “bölge” halkına yansımalarını şöyle sıralayabilirim;
1. Kürt/Demokratik açılım veya diğer adıyla Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi sürecinin en büyük kırılması yaşanmıştır. Çünkü yapmanın zor, bozmanın kolay olduğu bu dünyada somut adımlar atmayıp oyalamaya dönüşen, az da olsa, kırıntı da olsa var olan açılım süreci sona ermiştir.
2. Ötekileş(tir)me ve ayrışma duygusu hemen tüm “bölge”de tavan yapmıştır. Bölge halkı herkese uygulanan hukukun kendisine de uygulanabileceği inancını yitirmiştir.
3. İktidarın ölenlerin ailelerinden ve halktan özür dilemek yerine Genelkurmay başkanına teşekkür etmesi hiç anlaşılamamıştır. Halk yanlış yapan memuruna teşekkür eden ancak kendisini unutan bir anlayışın halen var olduğunu görmüş ve üzülmüştür.
4. Özür dileme konusunda gösterilen direngenlik bölge halkında hayalkırıklığı ve bu bombalamanın kasıtlı yapıldığı kanısını pekiştirmiştir. Başka bir iktidar döneminde yapılan “katlim” için özür dileyen ancak kendi iktidarı döneminde işlenen bu cinayetler için özür dilemeyi aklına bile getirmeyen iktidarın samimiyet sınavında sınıfta kaldığını düşünmektedir.
Tazminat öderiz yönündeki açıklamalar “öldürüp parasını öderiz” anlayışının güçlü olduğu izlenimini vermiştir. Etkin soruşturma yapılacağı vurgusu yerine bu işin para ile kapatılabileceği imaları Kürtlerin “bölge” dışındaki Türkiye kamuoyu nezdinde değersiz görüldüğü, bu kadar ucuz olan kanın sadece Kürt kanı olduğu duygusu gelişmiştir.
Kürt sorununun/meselesinin bu iktidar döneminde çözüleceğine olan inanç çok ciddi oranda zayıflamıştır. Duble yollar ve ekonomik iyileşmelerin bu sorunu çözmeyeceğini görmeyen anlayış böyle devam ederse bölgede kendi eli ile kendi sonunu getirecektir.
Türk-Kürt ayrımı olmadığı yönündeki açıklamalar devlet yetkililerinin ilk günden itibaren ki tavrı nedeni ile inandırıcılığını yitirmiştir. Eşitlik duygusu pekiştirilemeyen insanlar ölenlerin başka bir “bölge” de olması halinde bu muamelenin kendilerine uygulanmayacağını düşünmektedirler.
Rehabilitasyon, yardım ve ilgilenme (valilik açıklamasının tersine) olmamış bu durum kırılma ve kimsesizlik duygusunu daha da güçlendirmiştir. Bilge Köyü Katliamı’nda gösterilen ilgi ve alakanın ve sonrasında yapılan yardım ve hizmetlerin yüzde biri bu insanlara yapılmamıştır. Bu durum “benim katliamım” olunca görme başka katliamı gör mantığının devamı niteliğinde görülmektedir.
Kaymakama yapılan saldırı insanlarımızı rahatsız emiştir. Ancak kaymakama yapılan saldırının 34 canın öldürülmesinin önüne geçmesi herkesi daha da rahatsız etmiştir. Bombalama sorumlularının soruşturulmamsı bunun yanında onlarca öldürülen yakınlarının soruşturma geçirmesi ve aranması haksızlık olarak değerlendirilmektedir.
BDP camiasının ilk günden itibaren olay yerinde olması ve devlet yetkililerinin olmaması nedeni ile BDP’ye yaradı demek ve bu nedenle ilgilenmemeye kalkışmak ve katliamı meşrulaştıran açıklamalar yapmak bölge halkı ile devlet arasında oluşmaya başlayan güveni tekrar zedelemiştir.
Ak Parti iktidarının mazlum rolünde iken aldığı oyları zalimi savunur duruma gelmesi ile heba etmiştir. Genelkurmay’ın bu balçıkla sıvanmaz ve çuvala girmez fahiş hatasını(!) sahiplenmesi “bölge”de kendi bitişinin resmini çizmiştir.
Medyanın “Kürtler gündemleştirmeye değmez” anlayışı, saatlerce kimin nerede yemek yediğinden, kimin kiminle göründüğüne kadar uzunca verilen haberlerin yanında; zaten varolan, talimatla çalışan ve izin verildiği oranda haber yapabilen medya algısının yanında bu olaydan sonra “bölge” insanın gözünde “yandaş” medya ismini de tescillemiştir.
Bu kadar elim ve acı verici bir hadiseden sonra hiçbir şey olmamış gibi Türkiye’nin batısında yılbaşı kutlamalarının sürmesi ve acının ortaklaştırılmaması kardeşlik duygusunu öldürmüş, halklar arası güveni ortadan kaldırmıştır.
Ne olursa olsun orada bulunanlar “suçlular psikolojisi”, “orada, dağ başında, o yolda ne işleri vardı”, “kaçağa gitmesinler”, ifadeleri bölge halkını yaralamıştır. Yoksul bırakılan, yoksullaştırılan ve hiçbir modern imkan sunulmayan “bölge” halkı artık göstermelik “sulhnamelere” inanmayacak kadar durumun farkındadır.
“Bölge” dışındaki Türkiye kamuoyun bu acı verici tabloda duyarsızlığı bölge halkına yalnızlaşma ve ümitsizlik vermiştir.
AV. Selahattin ÇOBAN
Mazlumder Genel Başkan Yardımcısı
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.