Mehmet Ali Birand, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak, yaşadıkları mağduriyeti anlattı.
Medya ve yargı eliyle yürütülen darbe sürecinin on binlerce mağduru var. İnançları nedeniyle fişlenen, işinden atılan ve birçok hukuk dışı uygulamaya maruz kalan binlerce kişinin hayatı altüst oldu. Farklı görüşleri savunan gazeteciler de stotükonun hedefi oldu. O dönemde farklı görüşleriyle ön plana çıkan gazeteciler Mehmet Ali Birand, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak, Zaman'a yaşadıkları mağduriyeti anlattı.
Askere yönelik eleştirilerini sakınmayan üç gazeteci aynı isim tarafından tehdit edilmiş. Bu isim dönemin Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak. Gazeteci Mehmet Altan, Çevik Bir'e en yakın isim olarak görülen Özkasnak'ın, Sabah Gazetesi yönetimini arayıp, "Onu süngü ucunda sınır sınır gezdiririm." dediğini anlatıyor. Mehmet Ali Birand, Özkasnak'ın kendini arayıp 'Siz kim oluyorsunuz da Genelkurmay Başkanı'na faks çekiyorsunuz?' diye payladığını, bunun üzerine telefonu duvara fırlatıp kırdığını söylüyor. Nazlı Ilıcak ise patronu Mehmet Emin Karamehmet'in Ankara'ya çağırılarak işten atılmasının istendiğini anlatıyor.
Yazımı karakolda gördüm
Mehmet Altan, askeri sinirlendiren olayın 28 Şubat sürecinde yüzde 72 oranında zamlanan asker maaşlarıyla ilgili yazısı olduğunu belirtiyor: "30 yıllık bir öğretmenin maaşının, askeri kariyere yeni başlayan birisinden daha az olduğunu yazmıştım. Bu yazı üzerine Erol Özkasnak, o dönem Sabah'ın Genel Yayın Yönetmeni Zafer Mutlu'yu arayıp 'Onun makatına süngü sokup sınır sınır gezdireceğim' demiş, benim hakkımda." Mehmet Altan, bu tehdidin işe yaradığı ve Dinç Bilgin ile Zafer Mutlu'nun haftada 4 gün olan yazılarını bir güne çektiğini söylüyor. Altan, kendisi hakkında Çevik Bir'in Dinç Bilgin'le görüştüğünü de Hasan Cemal'ın Kürtler adlı kitabından öğrenmiş! Bu olaydan bir yıl sonra Özkasnak'ın muhalif gazetecileri Güneydoğu gezisine götürdüğünü belirten Mehmet Altan, "O yazıyı, Şırnak'taki bir askerî karakolda görünce inanamadım." ifadesini kullanıyor.
28 Şubat'ın hışmına uğrayan gazetecilerden birisi de Mehmet Ali Birand. Andıçlara da adı giren gazeteci, 28 Şubat döneminde 'telefon ve mektup kampanyalarıyla' sürekli tehdit edildiğini söylüyor. En unutamadığı olayı şöyle anlatıyor: "Eskişehir'de bir şehit cenazesinde konuşan bir muvazzaf albayın Cengiz Çandar'ı ve beni ismen hedef gösterip 'içimizdeki hainler' dediğini hiç unutmam. Albayı şikayet etmek için Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'ya faks çekmiştim. Bizi hedef gösterdiğini söylemiş ve özür dilemesini istemiştim. Bir süre sonra Erol Özkasnak beni arayıp 'Siz kim oluyorsunuz da faks çekiyorsunuz?' diye paylamıştı. Telefonu duvara vurup kırdığımı hatırlarım." Birand, 32. Gün'ü yayından kaldırması için Çevik Bir'in, Show TV'nin o zamanki sahibi Erol Aksoy'a baskı yaptığını da hatırlatıyor.
Askerlerin gazetecilere baskısını en ağır yaşayan isim ise Nazlı Ilıcak. 28 Şubat uygulamalarını, Teoman Koman Paşa'nın Susurluk Komisyonu'na ifade vermekten kaçmasını ve Cavit Çağlar'ın yanında çalışmaya başlamasını eleştirdiğini söyleyen Ilıcak, "Erol Özkasnak, yazılarım nedeniyle Mehmet Emin Karamehmet'i Ankara'ya makamına çağırmış. Karamehmet'i azarlayacak derecede uyarıda bulunmuş. Bütün bunlar neticesinde, 1997 sonunda Karamehmet benim işime son verdi." şeklinde konuşuyor
Canımı acıtmak istediler
Nazlı Ilıcak, TRT'yle yaşadıkları bandrol davasını da bu süreçle ilişkilendiriyor. Ilıcak, bu nedenle oğlunun yurtdışına kaçtığını belirtiyor. Bu hukuksuzluğu kendisinin canını acıtmak istediklerine yoran Nazlı Ilıcak, yurtdışında çalışan oğlu Mehmet Ali Ilıcak'ın askerlik tecilinin yapılması gerektiği halde, dönemin Seferberlik Daire Başkanı'nın önce "Tabii ki askerliğini tecil edebilir." dediğini, kendi oğlu olduğunu öğrendikten sonra da "Nazlı Ilıcak'ın oğlu ise gelsin burada askerliğini yapsın." diyerek büyük bir hukuksuzluk sergilediğini sözlerine ekliyor.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.