Suriye’nin kendi hacminden fazla etkin alanı olduğu ve rejimin yıkılması halinde bölgede farklı çarpan etkisi yaratacağı biliniyordu. Ayaklanmanın son döneminde bu durum daha belirgin hale geldi. Bundan böyle Beşar Esad ’lı ya da Esad’sız bir Suriye’de en çok konuşulacak konuların başında Suriyeli Kürtler gelecek. Türkiye de Suriyeli Kürtlerle yaşamaya alışacak. Bu durumu “beklenmedik” gelişme olarak değerlendirenler ya gerçekten saf ya da resmin daha da netleşmesini bekliyor. Ama, tarihin akışı Ortadoğu ’nun kadim halklarından Kürtleri daha belirgin bir özne haline getiriyor. Suriye’de otorite kaybının hızlanmasıyla birlikte Irak Kürdistanı’ndan sonra ikinci parça yani Suriye Kürdistan’ı ya da Batı Kürdistan’ı şekillenmek üzere. Suriyeli Kürtlerin geleceği Suriye kadar Türkiye , Türkiyeli Kürtler ve bölgeyi de yakından ilgilendiriyor.
Suriye’de krizin başlangıcından bu yana Kürtler ayaklanmaya mesafeli durdu. Uzun süre Suriye rejimi ile muhaliflere eşit mesafede gibi görünen Kürtler, Afrin’den başlayarak Amude, Kobena ve Derik bölgesini de içine alan ve Türkiye ile sınır bölgesini oluşturan yüzlerce kilometre uzunluğundaki coğrafyada nötr kalmaya çalıştı. Bunda iki faktör etken oldu. Birincisi, Esad rejiminin geleceğinin netleşmesi beklendi. İkincisi ve asıl önemlisi, ayaklanmanın siyasal şemsiye örgütü Suriye Ulusal Konseyi’yle birçok konuda mutabık olmamalarıydı. İlk zamanlar Suriye Ulusal Konseyi (SUK) içindeki bu Kürtler, konseyin demokratik ve çoğulcu bir Suriye yaklaşımına rağmen Esad sonrası Suriye’de Kürtler açısından yeni bir açılım getirilmediği, Kürtlerin ayrı bir entite olarak ele alınmadığı gerekçesiyle konseyden ayrıldı.
Kürtlerin bir diğer çekincesi Konseydeki gizli “Arabizm” vurgusuydu. Konseyin yeni başkanını Kürt kökenli Abdül Basil Şeyda olması da bu durumu değiştirmedi. Çünkü Basil, genelde kitle tabanı olmayan ve çok fazla tanınmayan bir isimdi. Şu anda, henüz net olmayan noktalar olmakla birlikte, Antep’ten başlayarak Irak sınırındaki Silopi’ye kadar olan sınır bölgesinin karşı yakasını Suriyeli Kürtler kontrol ediyor. Suriye ordusu bu bölgelerde yok; denetimi Kürtlere bıraktı, bırakmak durumunda kaldı. O bölgeyle ayıracak güçleri olmamakla birlikte “biz gidersek bu soruna sizi de bulaştırırız” anlayışı ile Türkiye ’yi yeni bir Kürt sorunu ile karşı karşıya getirmiş durumda.
Barzani inisiyatifi
Bu bölgede hakim olanlar ise Suriye Kürt Ulusal Konseyi altında toplanan irili ufaklı yaklaşık 16 parti ile PYD olarak bilinen Demokratik Birlik Partisi. Bu parti daha çok PKK ’ya yakınlık duyan bir tabanın desteklediği bir yapı. Bölgede hem kitle tabanı hem silahlı gruplar anlamında PYD diğerlerinden daha etkili. Bir süre önce Suriyeli Kürtleri Erbil’de toplayan Mesut Barzani “Rejime karşı barışçıl direnişte bulunun, silah kullanmayın” ikazında bulunmuş, bu toplantıya PYD davet edilmemişti. Ancak geçen ay Erbil’de ikinci kez toplanan ve PYD’nin de davet edildiği Erbil Mutabakatı sonrası, Kürtlerin kendi aralarında çatışmamaları ve bölgelerini kontrol etmeleri üzerinde anlaşma yapıldı. Bu sürecin devamında Suriye ordusundan kaçan Kürt askerlerle gönüllüler, Irak Kürt bölgesindeki kamplarda eğitildi. Bu eğitimde Türk subayların da olduğu iddiaları vardı. Ancak son dönemde Suriye’nin kuzeyinde rejim hâkimiyeti kaybolunca, Kürtler yönetimi ele aldı.
PYD birçok noktada etkili olmaya başladı. Ama oradaki asıl gücün PKK olduğu biliniyor. Türkiye bu bölgeyi Mesut Barzani üzerinden kontrol etmeye çalışırken, Kürt Yönetimi Başkanı işin doğası gereği temkinli davranıyor. Temkinli çünkü Esad rejimi sonrasının resmini net olarak görmek istiyor. Kürtlerin bu konuda geçmişte acı tecrübeleri var. İkincisi, Barzani, bölgedeki PYD ile diğer grupları el sıkıştırıp daha sükûnetli bir geçişi öngörüyor. Hami pozisyonunu koruyup herhangi bir şekilde bölgeye müdahalede bulunmak niyetinde değil. Bu durum kendi bölgesini de riske atmak anlamına geliyor. Üstelik bu konuda merkezi Irak hükümetinden farklı düşünüyor. Sonuncusu da şu: Barzani’nin Suriye’deki gruplara karşı silahlı bir çıkış yapması beklenemez; bu PKK bile olsa. Kürtler ve Araplar Bölgede ise PYD ve Kürt Ulusal Konseyi çatısındaki partiler, bugüne kadar ne Esad ordusu ne de muhaliflerin Özgür Suriye Ordusu ile sıcak temas kurdu. Bunun yanı sıra muhalif Kürtler, Özgür Suriye Ordusu’na da katılmadı. Şimdi, rejim sallantıya girince Kürtler tavırlarını netleştirdi ve kendi bölgelerinde yönetimi ele aldı.
Tüm bunlar Kürtlerin, Esad’la muhalifleri aynı kefeye koymasa bile gelecekteki Suriye’de Arap-Kürt ayrımına gitmeye niyetli olduklarını gösteriyor. Ancak yakın gelecekte, PYD ya da Kürt Ulusal Konseyi üyesi partiler, bu bölgeyi yönetmeye başlayacak. Rejimin geleceğinin netleşmesinden sonra bu bölgenin özerk bir bölge olacağından şüphe yok. Her ne kadar SUK birlikte hareket etmekten yana olsa bile Kürtler kendilerinin hâkim olacağı bir bölgeyi tercih edecek. Irak Kürdistanı’ndan sonra ikinci parça, batı ya da Suriye Kürdistan’ı hayata geçecek; birleşik ya da bölünmüş bir Suriye’de yeni bir Kürt bölgesi oluşacak. Burada en kritik nokta, Kürtlerin Araplarla birlikte yaşamak isteyip istememesi. Bu yeni Suriye’yi en çok meşgul edecek sorulardan. Ancak Kürtlerin Irak ’ta olduğu gibi Araplarla birlikte değil, kendi özerk bölgelerinde yaşamayı kabul edeceklerini söylemek mümkün.
Türkiye ’nin “yeni” komşuları
Türkiye F4 jetinin düşürülmesinden sonra fiili olarak yarattığı güvenlikli bölgeler aracılığı ile Suriyeli muhaliflerin işini kolaylaştırdı. Bazı sınır kapıları İslamcı grupların eline geçerken, Kürtlerin hakim olduğu bölgelerdeki hakimiyetini de hızlandırmış oldu. Yani Suriye’ye en çok müdahil olan Türkiye , Suriye’de Kürtleri görmezden geldi ya da hafife aldı. Öte yandan son gelişmeyi, düşük profil çizerek gündemde tutmamaya çalışıyor ama ilişkilerin sadece Barzani üzerinden yürümeyeceğini de bilmesi gerekiyor. Tarih Kürtleri yeniden Ortadoğu denklemine soktu. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Kürtler akrabaları ile sınırdaştı, şimdi daha yakın olacaklar. Bundan sonraki ilişkileri Türkiye ’nin “yeni” komşularına yaklaşımı kadar “yeni” komşuların Türkiye ’ye bakışı belirleyecek. Ama, Türkiye ’nin kendi sorununu çözmediği noktada, yeni bir sorunla karşı karşıya olduğu aşikâr. Biz önümüzdeki dönemin sorusunu şimdiden soralım: Bir ve ikinci parça tamam. Peki diğer parçalara ne olacak? (Radikal)
Mete Çubukçu - NTV
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.