Saad Mehyo
El Halic - (Birleşik Arap Emirlikleri) - İsrail'in Türkiye ile ilişkilerinin, İran ile (Şah döneminin sona ermesi ve din adamları döneminin başlamasından sonra) olduğu gibi düşmanlık ve husumet aşamasına gelebileceğini hiç kimse söyleyemez.
İki tarafın da ayrı düştüğü noktaların fazla olduğu doğrudur. Bunların en başında Filistin halkının davası geliyor. Türkiye'deki İslamcılar bu meseleye kutsal bir dava olarak bakıyor. Atatürkçü laikler bile bu meseleyi önemsiyor, çünkü Filistinlilerin Birinci Dünya Savaşı sırasında Türklere ihanet etmediğini düşünüyorlar. Ancak bununla birlikte, Türkiye ve İsrail'in, 60 yıl boyunca bütün düzeylerde geniş çaplı ortak çıkarları oldu.
Soğuk savaş dönemi boyunca her iki ülke kendini aynı teknede buldu. Kemalist Türkiye, NATO'ya üyeydi; Siyonist İsrail ise Doğu Akdeniz bölgesinde ABD'nin sabit bir uçak gemisi görevini gördü. İki ülke de Arap kurtuluş hareketiyle sıcak çatışmalara girdi ve 1996 yılında imzalanan askeri anlaşma sonrasında stratejik ortak oldular.
Ancak bunların yanı sıra iki gelişme yaşandı. Birinci gelişme, Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla ve Orta Doğu'da birçok bölgesel gücün kitle imha silahına sahip olmasıyla uluslararası çevrede oluşan devrim. Bu durum, NATO'nun ulusal güvenliği koruyup koruyamayacağı yönünde Ankara'da endişelere yol açtı. Buna ilaveten, Türkiye'nin Orta Doğu-Kafkasya-Balkanlar üçgeninde bulunması nedeniyle sahip olduğu jeopolitik konum, 90'lı yıllarda, çok uzun tarihsel izolasyondan çıkmasını gerektirdi.
İkinci gelişme ise Türkiye'deki siyasal İslam'ın iktidara yükselmesi oldu.
Ancak üzerinde durulması gereken daha önemli faktör, Türkiye'nin stratejik derinlik eğiliminin başlamasıdır. Erdoğan dönemindeki Türkiye'nin, eski Osmanlı nüfuzunu geri getirmek istese de İsrail'i ortadan kaldırmak gibi bir arzusu yok. Ama yine de İsrail'in, Türkiye'nin bu yeni rolünden rahatsızlık duymaması mümkün değil. Çünkü İsrail, eskiden olduğu gibi şimdi de Türkiye'ye muhtaç. İsrail, nükleer silaha sahip ve çok yakında füze kalkanını da tamamlayacak. Ancak yüzölçümünün küçük ve nüfusunun yoğun olması nedeniyle biyolojik veya kimyasal başlık taşıyan bir füzenin bile hava sahasını aşması, yok olması için yeterlidir. İşte bu nedenle yani kendini savunması için Türkiye'nin stratejik derinliğini kullanmaya muhtaç.
Bunların yanı sıra başka bir neden daha var. İsrail şu an Orta Doğu'da egemen bir güçtür ve Türkiye'nin bu bölgede üstleneceği herhangi yeni bir rol, İsrail'in bu gücünü törpüleyecektir.
Özet olarak, İsrail ve Türkiye'nin trenleri bundan böyle zıt istikametlerde seyredecek. Belki çarpışmazlar, ancak yan yana geçmeleri bile şiddetli bir gürültü, ısı ve baskının oluşmasına yetecek.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.