Federal Kürdistan’ın bağımsızlık referandumu dünya basınının da gündeminde. İngiliz gazetesi The Guardian’ın dış politika yazarı Simon Tisdall, referandum hakkındaki makalesinde “Batı dünyasının Kürtlere borcunu ödemesinin vakti geldi” yorumu yaptı.
Makalenin tercümesi özetle şöyle:
“Komşu hükümetlerin bu haftaki bağımsızlık referandumu nedeniyle Irak’ın kuzeyindeki Kürtleri ablukaya almak ve tecrit etmek yönündeki düşmanca hamleleri İngiltere’nin ve uluslararası toplumun kararlı bir yanıtını gerektiriyor. Kürtler, Batılı güçlerin tarihteki ihanetlerine rağmen, IŞİD’le ve Saddam Hüseyin’in eski diktatörlüğü ile mücadelede sadık ve kıymetli müttefikler olduklarını kanıtladı. Şimdi, bu borcu ödemenin vakti.
Ezici çoğunluğun bağımsızlığa destek vereceği hep belliydi. Bu sonuç, İngilizlerin ve Fransızların 1’inci Dünya Savaşı’nın Osmanlı İmparatorluğu’nu rastgele bölerek onları dağılmış, devletsiz ve evsiz halde bıraktığı günlerden bu yana Kürtlerin nesiller boyu hayalini kurduğu kendi kaderini tayinin ve öz yönetimin kısmen zirve noktasını temsil ediyor.
‘MODERN TARİHİN EN KAPSAMLI OYBİRLİĞİ’
Şaşırtıcı olan ve hayal kırıklığı yaratan şey ise dünyanın en güçlü hükümetlerinin Kürt bağımsızlığına karşı sergilediği sıradışı oybirliği. Modern dönemde ABD, AB, Rusya ve Çin, yanı sıra Arap Birliği, Irak, İran, Suriye ve Türkiye’nin hepsi en son ne zaman bir konu üzerinde anlaştı? İngiltere Dışişleri Bakanı Boris Johnson ve bakanlığı da bu samimi oybirliğinin parçası. Onlara göre, Kürtlerin arzuları hassas bir bölgede istikrarsızlığı ateşliyor.
‘DIŞ AKTÖRLER GELECEĞİ KARARTIYOR’
Kürtlerle ilişkilerde her zaman olduğu gibi, dış aktörlerin kendi çıkarları daha iyi bir gelecek vizyonunu karartıyor. Onların kısa dönemde odaklandığı mesele, IŞİD’i ve genel olarak İslamcı terörizmi yenilgiye uğratmak. Uzun vadeli çıkarlarıysa, özellikle ABD ve Rusya açısından, güçler dengesini şekillendirmek ve Arap Baharı sonrası, Suriye sonrası bir Ortadoğu’dan faydalanmak. Büyük güçlerin jeopolitik oyun kitabında Kürtlerin faydaları var. Fakat ulus olmaya dair fikirleri baş ağrısına yol açıyor.
Bu dar görüşlü bakış açısının sınırları, İngiltere ve müttefikleri kendilerini Barzani hükümeti ile komşuları arasında hızla tırmanan gerilimin yanlış tarafında buldukça daha da açık hale geliyor. Bu gerilimdeki tırmanışın sebebi Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) değil. IKBY sadece, halka danışmasıyla meşhur olmayan bir bölgede, uzun zamandır ertelenmiş, son derece başarılı, şeffaf ve kapsayıcı bir demokratik uygulamayı hayata geçirdi.
‘ERDOĞAN BATILI DEĞERLERİN DOSTU DEĞİL’
Gerilimin kaynağı dışarıda. Sözgelimi, Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın davranışına bakın. Erdoğan, iktidarı kısmen Kürt yanlısı bir partinin başarısı nedeniyle neredeyse kaybettiği Haziran 2015’ten bu yana geçen dönemi, Türkiye’nin güneydoğusundaki ve Suriye’nin kuzeyineki Kürt azınlığa saldırarak geçirdi; demokratik özgürlükleri azalttı ve sözümona ülke içindeki düşmanlar olan binlerce kişiyi tasfiye etti. Yeni İslamcı rejimi NATO ile işbirliğini kesti ve Suriyeli sığınmacılar konusunda AB’ye şantaj yaptı.
Erdoğan, İngiltere’nin, Avrupa’nın veya Batılı değerlerin dostu olmadığını kanıtladı. Şimdi kabadayılıkla, Iraklı Kürtleri kendi geleceklerini yönetme cüretini gösterdikleri için aç bırakmak ve petrol ihracatlarını kesmekle tehdit ediyor. Ve İngiltere de onun yanında.
İngiltere referanduma karşı çıkarak, kendisini aynı zamanda Kürt azınlığına karşı baskıyla dolu uzun, rezil bir tarihe sahip olan İran’la a aynı tarafta yer alıyor. Tahran, muhtemel etkilere dair memnuniyetsizliğini ortaya koymak için salı günü savaş jetlerini tehditkâr bir biçimde ülkenin batı bölgelerine yolladı. Erdoğan’ın ögördüğü ‘etnik ve mezhepçi’ savaşı da daha muhtemel bir ihtimal haline getiren şey, Türkiye ile Irak’ın IKBY sınırındaki askeri tatbikatları ve havalimanları ile ticaret yollarını kapatma tehditleri.
Bu arada Barzani de, İran destekli Şii liderliğindeki hükümetlerin peşpeşe iktidara geldiği Bağdat’tan beklendiği biçimde kınama yağmuruna tutuluyor. Iraklı Şii milislerin Kürtlerin kontrolündeki Kerkük’e yürümeye hazır olduğu belirtiliyor. Fakat eğer çatışma çıkarsa, bu IKBY’nin değil, ona düşmanca davranan güvensiz komşuları ile ilgisiz, vizyonsuz Batılı liderlerin suçu olacak.
‘DEMOKRATİK, LAİK, BATI YANLISI’
İngiliz Avam Kamarası’nın Dış İlişkiler Komitesi 2015’te yayımladığı bir raporda, ülkenin bağlılıklarının nerede yattığını açıkça ortaya koymuştu: “İngiltere, dünyanın böylesine hassas bir bölgesinde IKBY gibi göreli olarak ılımlı, pragmatik, istikrarlı, demokratik, laik ve refleksel olarak Batı yanlısı bir ortağa sahip olduğu için şanslı.” Buna, kadın haklarına ve insani meselelere yaklaşımını, aşırılıkçı güçlere karşı işbirliğinin kritik önem taşımasını da eklemek gerek.
Saddam Hüseyin Irak’ın kuzeyindeki Kürtleri 1991!de, ilk Körfez savaşının başında ezmeye çalıştı. İngiltere ve ortakları güvenli bölgeler ve uçuşa yasak bölge oluşturarak buna etkili bir yanıt verdi. Kürtlerin demokratik haklarını savunmak için bir kez daha kararlı, ilkeli bir duruşa ihtiyaç var.”
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.