Tarhan Erdem, deneyimli bir siyasetçi, köşe yazarı ve araştırmacı. CHP eski Genel Sekreteri, Radikal gazetesi köşe yazarı ve KONDA araştırma şirketinin sahibi Tarhan Erdem son siyasal gelişmeleri değerlendirdi. İşte o söyleşi...
CHP’nin Kürt sorununa yaklaşımını somut ve yeterli buluyor musunuz? Uzun süredir Kürt sorunu yokmuş gibi davrandıktan sonra aydınlar toplantısı yaptı.
Ben oraya davetli değildim, bilmiyorum ama CHP Kürt meselesini yeni mi öğreniyor diye de sorarım size.
Tabii ki yeni değil…
Söylemek istediğim şu. Bir yandan ‘ben 93 senelik partiyim’ diyor, bir yandan da hepsi de yeni milletvekili olmuş olan kişilerle dolu bir parti. Yeniliği kötü olarak söylemiyorum. Sorun partide kalıplaşmış fikirlerin olması ve bunların değişmeden sürekli taşınmasıdır. Bu düşünceleri değiştirecek mi değiştirmeyecek mi? Bunları değiştirecekse önce bunu açıklamalı, ‘değişim konusunda şunları yapacağız ‘ demelidir.
CHP’nin parti olarak Kürt meselesi konusunda kamuoyunun da bildiği fikirleri vardır. Dönem dönem ‘bu fikirleri değiştireceğiz, onun için kurultayımızı toplayacağız, parti meclisimizde bir çalışma yapacağız ’ vs. der. Ondan sonra o değişecek politikayı oluşturmak üzere İzmir’e de, Burdur’a da Türkiye’nin her yerine adam gönderir. Sonuçta değişen politika göremezsiniz. Bugün yaptıklarıyla ‘ bir fikrim yok ‘ demektedir. Yaptıklarının manası budur.
Hak ve özgürlüklerin geri ve engellerle dolu olduğu bir ülkede yaşıyoruz. CHP’nin bu konuda bir politikası var mı?
Şimdi… CHP’nin özünü tartışmak lazım. CHP şu anda yönetilmiyor. Açık konuşmam lazım. Herhangi bir meselede ciddi bir politikaları olduğu kanısında değilim. Beni muhafazakar kabul edebilirsin. Bu pencereden bakınca ‘şu şu sorunlar var Türkiye’de’ diyebiliriz. Sorunları saymakla bitiremeyiz. Bu sorunlara yönelik kimse CHP’nin açık, anlaşılır politikaları olduğunu söyleyemez.
HÜKÜMET SEÇİMLERİN KÜRT SORUNU ETRAFINDA TARTIŞILMASINI İSTEMİYOR
Meclisteki bütün partiler bir araya gelse Kürt sorununu çözülebilir mi, yoksa çözüm iyice zorlaştı mı?
Şimdi sorduğunuz sual iki sual… Meclisteki partiler bir araya gelirse, problem çözülür mü ayrı bir şey, partilerin bu konudaki düşünceleri ayrı bir şey. Bir araya gelirse olur, çözülebilir. Ama iktidarın ‘bir araya gelmekten başka çaresi yoktur‘ denemez. İktidar oturur bir karar verir. Ayrı ayrı her biriyle konuşur da. Toplar, onlara da danışır. Bunlar hep gösteriş olsun diye yapıldığı için olmuyor.
İKTİDAR PARTİSİNİN KÜRT MESELESİNİ BİLMEDİĞİNİ SANMIYORUM
Yani istese iktidar tek başına da çözebilir?
Tabii… İktidar da çözebilir. Eğer bir problem varsa halka gider onlara anlatır. Toplar, tek konuşur, ikişer ikişer konuşur, kendi fikrini kabul ettirmek için konuşur veya olmayacak bir şey ise birlikte oluşturalım der. Bunlar hep olabilecek şeyler ama ben iktidar partisinin Kürt meselesini bilmediğini sanmıyorum. Çözmek istemediğini sanıyorum. Veya, haksızlık yapmayalım, çözmek istemiyor değil de, halkın bir kesimiyle bir problemi var sanıyorum. Ben doğru adımlar atarsam halk bunu kabul etmez sanıyor, halbuki öyle değil.
Bunun seçimlerle alakası var mı? Önümüzdeki süreçte üst üste seçimler var,?
Bence var. Özellikle yerel yönetim ve Cumhurbaşkanı seçimlerini ilgilendiriyor bu konu...
Oy kaybetme kaygısı mı taşıyor
Seçimi kazanıp kaybetmekten çok, seçimin bu mesele etrafında tartışılmamasını istiyor. Olabilir, birden bire Türkiye bunu konuşmaya başlar ve AKP’ de bunu tutamaz, dizginleyemezse seçimin temel tartışması haline gelebilir. Haklıdır, değildir demiyorum, bunu düşünebilir diyorum.
Seçim tartışmasının merkezine Kürt sorunu oturursa oylarda kayma olacağını hesaplıyor o zaman…
Hayır, oylarda kayma ayrı bir hesap. Oy kaybını hesaplıyor olabilir ama demeye çalıştığım, Erdoğan, seçim kampanyasının Kürt meselesinin tartışılmasından ibaret hale gelmesini istemiyor.
Genel olarak partilerin demokratik işleyişten yoksun olması, ülkemizde nasıl bir sorun yaratıyor?
Yarattığı durum ortada. Yarattığı ‘bugünkü durumdur’. Bir kere demokratik olmaması, kuvvetler ayrılığının yerleşmesini önlüyor. Bu ilk sonuç. İkincisi, lider hakimiyetini sağlıyor. Demokrasinin olmayışı, lider hakimiyetinin varlığı, milletvekili seçimine de hakim oluyor. Bu da yasama ve yürütme ilişkisini bozup ilkelleştiriyor.
DEMOKRATİK İŞLEYİŞİN OLDUĞU BİR PARTİ YOK
Meclisteki partilerin herhangi birinde parti içi demokrasinin işletileceğine dair bir ışık görüyor musunuz? Bu konuda bir umudunuz var mı?
Umut yokluğu demeyelim ama hiçbir partide bu ışık yok. Ülkemizde demokratik işleyişin olduğu bir parti yok.
Başbakanın BDP’lileri kastederek “Yargıya gerekeni söyledik” demesini nasıl değerlendiriyorsunuz? 1994’deki gibi bir süreç mi yaşanacak?
Ben Başbakan’ın o sözünü dinledim. Basının tanımladığı gibi olduğunu da sanmıyorum. Oradaki hata şu, “yargı gereğini yapacaktır” demesi yanlış. “Ben konuştum” demedi orada bence basının dediği gibi. “Yargı gereğini yapacaktır” dedi.
Yargı gereğini yapacaktır demesinin ne manası var? Senin üzerinde mi yargının ne yapıp yapmadığını takdir etmek? Başbakan diyor ki “gereğini” yapacak, demek ki “sana göre” gereğini yapacak, sana göre doğruyu yapacak. Oysa başbakanın bunu değerlendirme hakkı yoktur.
BDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması gibi bir tehlike görüyor musunuz önümüzdeki süreçte?
Sanmıyorum…
Genelkurmayın eleştirilip eleştirilmeyeceğine ilişkin tartışmalar var, bu konuda ne diyorsunuz?
Eleştirilebilir, eleştiriliyor da. Bence eleştirilmeli de… Eleştiri dediğiniz şey demokratik bir davranış. Her olayda olduğu gibi genelkurmayı beğenen de olur, beğenmeyen de olur. Fakat yasal olarak çok engel var bu eleştirilerin önünde. Yargının kararları nasıl tartışılmaz ise, kanun bu kadar açık olmasa da, askerlikle ilgili yorum yapmak zordur. Cezalandırılır bazı durumlarda. Dolayısıyla, henüz tam demokratik değil o alan. Hala eleştiriye kapalı , tartışılamaz tutuluyor…Hala eleştirilerin karşılığı cezalar olabiliyor.
Bir haklılık, haksızlık var mı sizce şu andaki Genelkurmay tartışmalarında?
Herkes eleştirirken böyle şeyler diyebilir. Tarım bakanlığı hakkında bir eleştiri yazılınca, başka birisi bu yanlış da diyebilir, doğru da, bu da aynı şekilde. Tabii şeyler bunlar demokratik hayatta. Biri diyecek ki Genelkurmay’a bu denmez, diğeri denir der. Bunu yasa olarak yazmak yanlış. Askerin konumu ile ilgili bunları yapmak suçtur diye yazmak yanlıştır bence…
-12 Eylül’den bu yana hak ve özgürlüklerde ne kadar adım atabildik?
Bunlar toplumsal olaylar. Tabii ilerledik, ama yeterli değil. Daha çok olabilirdi. Olabilecek olanla olan çok farklı birbirinden, çok geride. Varabileceğimiz yer bakımından gerideyiz. Tabii benim hayallerim ve ümitlerime göre tarif ediyorum. Belki başkasının hayali çok daha geridedir, bu durum ileridedir. Ama ben halkın gelişmesine göre geride olduğumuzu düşünüyorum.
BAŞBAKANIN PROBLEMİ 3 DEFADAN FAZLA SEÇİLMEME MESELESİNE DAYANIYOR
Başbakanın basına ve muhalefete yönelik hırçın tutumu gittikçe artıyor, sizce bunun nedeni ne, seçimlerin yaklaşması mı?
Birçok şey söyleniyor bunun hakkında. Dediğiniz gibi seçimlere bağlayan da var, rahatsızlığına bağlayan da var… Aslında Başbakan’ın problemi bence 3 defadan fazla seçilmeme meselesine dayanıyor. Bunu değiştirebilirdi. O zaman bu kadar siyasal hata yapmazdı. Değiştirmedi de. Nasıl yapacağım derken işin içinden çıkamıyor, her şeyi onunla ilgili düşünüyor ve kendini sınırlayamıyor.
Kılıçdaroğlu Afyon’daki patlamaya ilişkin, yüzde 99 sabotaj dedi. Sizce bir parti lideri somut delilleri varsa ortaya koymalı mı, gereksiz açıklamalar mı yapıyor yoksa?
Siyasi hayat içinde bunlar konuşulacak şeyler değil. Bir siyaset adamı bu konuda bir şey biliyorsa gider Başbakan’a duyurur, savunma bakanına duyurur. Bundan bir siyasi sonuç çıkarmak istemez. Bu tip meseleler siyasi mesele için konuşulmaz. Kılıçdaroğlu’nun söyledikleri siyaset değil çünkü… 25 kişinin ölümüyle sonuçlanmış bir patlama karşısında bu sabotajdı diye konuşulacak bir laf değil. Bunun faydası yok, bunun doğru dürüst çözülmesi lazım. Kendisinin söylemesi veya Başbakan’a birini yollayıp ‘şöyle bir haber aldım, tahkik edin’ demesi lazım. Bana bu siyaset olarak ters geliyor ve bunun konuşulmasından rahatsızım.
Bunun üzerine gündem oluştu.
Maalesef, sabotaj olsa hükümetin kaybı ne, değilse kaybı ne… Kayıp kazanç, nasıl yapıldı, kim yaptıysa belli olunca söylenir. Yalnızca sabotaj diye bir şey belli olmaz ki. Casus sokulmuşsa, Ruslar’ınsa başka, İsrail’inki ise başka, Amerika’nın ise başka sonuçları olur. Veya bir deli yanlış hareket etmiştir, deli muamelesi olur, veya, iktidar başka bir maksatla yaratmıştır… Bunların siyasetin konusu edilmemesi lazım.
HALK KENDİSİNİ KORUMASINI BİLİR
Gün geçtikçe gerginleşen bir siyasal ortam var, umudunuzu kaybettiğiniz oluyor mu?
Hayır, bunun için sebep yok, böyle şeyler olabilir, daha kötüleri de olabilir. Halk birçok şeye hazırdır, gelecek kötü günlere karşı kendini korur. Ama halka bırakmıyorlar. Problem siyasal kadrolarla çözülemediği zaman darbeler oldu. Yanlış olan bu. Ne olacaksa olsun deyip devam etmek lazımdı. Bu kadar problem geçirmiş bir halk ile çok ümitsizliğe kapılmamak lazım. (R. Sevim Yaşar / Demokrat Haber)
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.