Taraf gazetesini 12 Eylül öncesinin Hergün gazetesine benzeten Can Dündar'a, çok sert yanıt!
Masumiyet
İnsanlar eski masumiyetlerini arıyor dedi 1 Mayıs 1977’ye katılan bir arkadaşım. “Darbeden sonra her bir tarafa savrulan insanlar, Halil Berktay’a bu nedenle karşı çıkıyorlar. O yıllarda hissettikleri idealleri için ölümü bile göze almayı yeniden yaşamak istiyorlar. Solcuların bu iddialara tek bir vücut halinde sorgulamadan karşı çıkışları bundan. Eğer o yıkılırsa masumiyetleri de yıkılır. Ben de bu yüzden karşı çıkıyorum o masumiyetin yok olup gitmesini istemiyorum” dedi. Arkadaşımı dinledikçe hak vermedim desem yalan olur. İnsan ne olursa olsun içinde bir yerlerde saklı duran masumiyetini kaybetmeme mücadelesi veriyor. Berktay’ın ve sonrasında tanıkların iddialarına hiçbir somut karşı görüş getirmeden hakarete varan toplu karşı koyuşu bir yere kadar anlayabiliyor insan.
Halil Berktay’ın iddialarından sonra gerek Taraf’ta çıkan o mitinge katılan tanıkların anlatımları, gerekte özel sohbette konuştuğum başka tanıkların anlatımlarından 1 Mayıs 1977’nin öncesinde sol fraksiyonlar arasında büyük bir kavganın olduğunu anladım. Bu kavga öyle büyümüş ki mitinge gelen grupların önemli bir bölümü silahlanarak gelmiş. Kimilerine göre 20 bin silahlı adam, kimilerine göre daha fazla ya da az. Sonuç olarak ilk ateş edildikten kısa bir süre sonra bu silahlar bellerden çıkarılıp havaya ateş edilmiş. Aslında nerden nasıl ateş edilmesinden daha önemli olan solun bu kadar çabuk ve süratli bir şekilde silahlanması ve bu silahları birbirlerine karşı kullanmasıdır. Asıl sorgulanması gereken de budur. O mitingde gaza gelinip Oligarşiyi devirmek için silahlı devrim yapılması amaç olarak görülmüyorsa, neden silahlanarak gidildi mitinge? Oligarşiye yönelik 1 Mayıs 1977 öncesinde ve sonrasında herhangi toplu bir silahlı mücadele yapılmadıysa, o silahlar neden eldeydi. Solun öncelikle buna bir cevap vermesi lazım. Yoksa devlet zaten her devrin her olayın “olağan şüphelisi”, kimsenin bu kirli devleti aklama gibi bir derdi yok. Gerçeği bilme, öğrenme derdi var. Geçmişte yaşanan dünyayı ve Türkiye’yi değiştirme ve kurtarma ideallerinin oluşturduğu masumiyeti koruma adına daha ne kadar halının altına sürülecek o pislikler. Yeterince dolmadı mı o halının altı?
Roni Taraf’a sızmış
Sosyalist şair ve yazar Roni Margulies’in Taraf Gazetesi’ne sızdığını üç gün önce yazdığı yazıdan öğrenmiş olduk. Sol örgütlere kontrgerilla, ajan sızar, Taraf’a ise sosyalist şair. Taraf, bu sızmadan rahatsız olmadığı gibi sevinse de Roni’nin bundan çok rahatsız olduğunu üzülerek öğrendik. Roni’nin kendi sol fikirlerini daha geniş kitlelere anlatması için Taraf gibi “ne idüğü belirsiz” gazetede yazma “fedakârlığını” takdir etmedim desem yalan olur. Roni için üzüldüm tabii sol için fedakârlık da bir yere kadar. Şimdi Roni’ye yeni bir yer bulmak lazım. Sosyalist bir yerde yazmaya kalksa kimse Taraf gibi kendisine hakaret ettirme demokratlığını göstermez. Yazdıkları nedeniyle Beyoğlu’nda boyalı saldırıda bulunanlar ile Çanakkale’de bir panelde yumurtalı saldırıyı yapanlar da kendilerine solcu diyordu. Kısaca sol gazete ve dergi olmaz. Geriye Hürriyet Gazetesi kalıyor ki bak o olur. Ne de olsa Roni’ye gelen e-postalardan aktardığına göre Hürriyet daha ilerici ve sola yakın bir gazete! Bunun için sevgili yazarımızın birtakım kırmızıçizgilerinden vazgeçmesi gerekecek. Logosunun altındaki “Türkiye Türklerindir” yazısından rahatsız olmadığı gibi, Kemalist devlet anlayışı ile didişmekten vazgeçecek. Bir de Hürriyet’in geçmişte sola ve halka düşmanlık yaptığı manşetleri de unutması gerekecek. Gelecekte yapacağı rahatsız edici haberlere göz yumması da işin gereği. Bunları hallettikten sonra Ertuğrul Özkök’ün iPod’undan yüklenmiş, Grup Yorum’dan “Alnında yıldızlı bere, çıkıp Dersim Dağları’nda türkü söylemek var ya...” şarkısını dinleyip, karşılıklı bol bol sol nostaljisi yapmak da Roni’ye yakışır.
Bi dakka
Kendisi Kemalist sistemin Türkiye halklarına armağan ettiği ailemizin romantiğidir. Genelkurmay arşivlerinin ardına kadar açıldığı bu gazeteci arkadaş topluma da örnek steril bir gazeteci olarak sunulmuştur. Bir kere bile sisteme isyanına tanık olmadığımız Can Dündar, Denizleri anlatan bir belgesel çekmiş. Dündar’ın öncelikle bilmesi gereken şudur. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan gibi inandıkları doğrular uğruna boyun eğmeden ölüme giden güzel insanların belgeselini yapmak bir insanı isyankâr ve itaatsiz yapmaz. Dündar’dan da bunu beklemiyoruz. Belgeselini anlattığı Taraf’a olan düşmanlığını hastalık derecesine vardıran ve bana göre tedavi olması gereken Ayşenur Arslan’ın programında Taraf gazetesini 12 Eylül öncesinin kanlı ve faşist gazetesi HerGün’e benzetmiş. Dündar’ın bu benzetme alçaklığını yapmaya düşünce özgürlüğü kapsamında ne kadar hakkı varsa, benim de Genelkurmay’ın loş arşiv odalarında semizletilip ortama salınan bu “sevgi kelebeğine” bi dakka n’oluyoruz deme hakkım vardır. Dedim gitti. Fazlasına da değmez....
Tuncer Köseoğlu - Taraf
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.